15 Temmuz ile yüzleşmek; Dinine, ülkesine, milletine ihanet etmek amacıyla kötülük için birleşmiş bir topluluğun ifşa edilmek üzere masaya yatırıldığı bir çalışma olmalıydı.
Bu defa da olmadı, geçmişte yapamadığımız gibi bu sefer de yapamadık ve darbe girişimiyle, daha doğrusu kendimizle yüzleşemedik.
Müslümanlar olarak tarih boyunca pek çok defa, dostumuzu düşmanımızı tanıyamama gafleti içine düştüğümüz gibi bu defada, gaflet içine düştük ve ağır sayılabilecek bir bedel daha ödemiş olduk.
Bunca zaman sonra yaşadığımız kötülükleri hatırladıkça bile hala, sessiz ve tepkisiz kalmaya devam ediyoruz.
Tıpkı o günlerde yaşanan kötülük ve ihanetin mekanizmaları gözümüzün önünde kurulurken sorgulamadığımız, hatta sessiz kaldığımız gibi.
15 Temmuz öncesinde FETÖ yapılanmasına destek vermeseler bile sesini çıkarmayanların, 15 Temmuz sonrasında aşırı sayılabilecek şekilde tepki vermeleri size yanıltmasın.
Bunlar FETÖ’ye karşı oluşan hassasiyeti ve tepkiyi kendi lehlerine çevirmeye çalışan kişiler değilse, Milletin haklı davranışlarını manipüle etmeye çalışan çevrelerin menfaatine çalışan kişiler zümresindendir.
15 Temmuz ile yüzleşmek isteyen Müslümanların toplantı, gösteri basın açıklaması ve demokrasi nöbeti denilen tiyatroları bırakıp, bu büyük gafleti nasıl ve neden gösterdikleri konusunda kendilerini hesaba çekmeleri öncelikleri olmalıdır.
Müslümanların kendilerini hesaba çekme konusuna, 15 Temmuz öncesinde türlü zulümler yapılırken neden vahyin ve sahih sünnetin rehberliğini bırakarak, sahte rehberler edindiğini sorarak başlaması gerekmektedir.
Çünkü 1400 yıllık İslam tarihinde ortaya çıkan her türlü zulüm ve sapmanın, vahiyden uzaklaşmak sebebiyle olduğu düşüncesi mihenk olarak alınmadıkça, Müslümanların gaflet tarihi sona ermeyecektir.
Müslümanların içinden çıktığını söyleyen birilerinin, Müslümanlara ait bir kavramı veya simge sayılabilecek mefhumları, İslam sözcüğü ile birlikte tanımlamasının ne o kişiyi, ne de o kavram ve simgeyi kutsal kılmayacağını düşünmesi vahiy kültürünün gereğidir.
Bu gerçeğe karşılık Müslümanların gaflet tarihi, sürekli olarak vahiy kültüründen kaçıştan kaynaklanan yanlış ve hatalı işlerle doludur.
Vahyin korunmuşluğu gereği, Peygamberlerin (as) masum olmaları ile sınırlı tutulan ismet sıfatının bir takım yakınlaşmalar sebebiyle bir takım kişilere verilmesi, Müslümanların hayatlarının her safhasında kendileri ve içinde bulundukları yapılar hakkındaki yüzleşmeyi imkânsız hale getirmektedir.
İslam tarihi yüzleşme daha doğrusu iç hesaplaşmayı geciktirmenin veya gözü kapalı itaati Müslümanların hem kişisel hem de ümmet olarak zihinlerini donuklaştırması örnekleri ile doludur.
İslam dininin koruyucu ve disipline edici yönlerini öne çıkarmak suretiyle, kendilerini yönetenleri sorgulamalarının yok edilmesi, İslam ümmetinin büyük bölümünün sömürgeleştirilmesi neticesini doğurduğunu bilenlerin, aynı hataları tekrarlamalarının, Müslüman ferasetiyle bağdaşmayacağını da bilmeleri gerekir.
İslam dünyasında son yüzyılda ortaya çıkan ve batı hegemonyasından kurtuluşu gerçekleştirmeye dönük taleplerin gerekleri, vahiy kültürüne mutlak bağlılıkla yerine getirilmediğinde bu tablonun değiştirilmesi mümkün olmayacaktır.
Bunun temel nedeni batılı emperyalistlerin İslam dünyasını, emperyalist batı değerlerine batılılardan bile daha fazla bağlı bir devşirme ulema ve ümera sınıfı eliyle siyaset, ekonomi ve kültür alanında yönetmek şeklindeki stratejileridir.
FARKINDA MIYIZ?
Emperyalizmin Müslümanlara temel değeri imiş gibi dayattığı demokrasinin nimetlerinden faydalanma amacıyla, muhafazakâr, milliyetçi ve İslamcı değerler taşıyan yeni bir siyasetçi tipinin ikame edilmesinin neticesi 15 Temmuzla yüzleşmemek olarak ortaya çıkmamalıdır.
1980’den bu yana kapitalizm ve laiklik politikalarını gelişme ve modernleşme adı altında üstlenen muhafazakâr abdestli kapitalistlerin politik hezimetlerini örtmek amacıyla kitlelere yönelik olarak yeni propaganda taktikleri olarak geliştirilen ve aşırı itaat vurgusu taşıyan dinsel söylemin 15 Temmuz ile yüzleşmeyi önlediği dikkate alınmalıdır.
Bu millet 15 Temmuzla gerçekten yüzleşerek, Din, devlet ve toplum ilişkilerindeki her olumsuz durumun, Sünnî siyaset teorisi ve siyasi söyleminin itaat ve biat eğitiminden kaynaklandığı iddiasını da yerle bir etmelidir.