Bugün Türk basınında sansürün kaldırılışının 114. yıl dönümünü. Diğer adıyla 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı…Yok olmaya ve çürümeye mahkum edilmiş bir meslek grubunun günü aslında…
**
114 yılda ülkemizde basın özgürlüğü adına değişen pek bir şey olmadı. Gelenler gidenleri hep arattı. Sadece yalakalar değişmedi! Yalakalar hep kendi çağlarını yaşadı…Türk medyası hep aynıydı aslında…
**
Son bir asırdır ülkemizde yalaka basın ve karaktersiz gazeteciler bir türlü gemisini yürütmeyi başardı. Ne Allah’tan korktular, ne de kullarından utandılar. Haram nedir? Helal kazanç nedir bilmediler!
**
Dürüst, ilkeli, namuslu ve karakterli gazeteciler ise her dönem bedel ödediler. Kimi bu bedeli canıyla ödedi, kimi ekonomik baskılarla, mahkeme şantajlarıyla ödedi…
**
Kötü adamlar doğruları ve gerçekleri duymayı sevmez. Eleştirileri düşmanlık olarak anlarlar… Onlar sürekli övülmek ister. Sürekli etrafında yalaka ordusu ister. Kötü adamların ilkeleri yoktur, merhameti de yoktur…
**
Gazetecilik ülkemizde ve şehrimizde son yıllarda başka bir boyuta geçti. Gazeteler gazete olmaktan çıktı basın bültenlerine ve magazin dergilerine döndü…Tabii ki herkes çıkardığı kağıt parçasından sorumlu…
**
Gazetecilik kim daha iyi eleştirir yerine kim daha iyi methiye düzer şekline dönüştü. Sözde gazeteciler ben daha iyi yalakalık yaparım yarışında…Yönetilenler için yönetenler için gazetecilik furyası nirvanaya ulaştı…
**
Bir de gazeteciler arasındaki mesleki dayanışma vardı bir zamanlar. Dünyaya farklı pencerelerden baksalar da gazeteciler birbirini kollardı… Peki şimdi durum nasıl? Herkes nasıl diğerinin kuyusunu kazarım derdinde…Memleketin genelinde böyle bu durum…
**
Memlekette gazetecilik meslek örgütleri sadece fason örgütlere döndü. Sadece tabelaları var. Korkularından ve menfaatlerinin zarar görmesinden endişe ettikleri için üyelerinin hakkını bile savunamaz hale geldiler…
**
Sansürmüş, baskıymış, operasyonmuş, algıymış… Kimsenin umrunda değil. Zaten bu örgütleri kim taksın? Gazete yerine basın bültenlerinin ve magazin sayfalarının çıktığı bir memlekette ne sansürü olabilir ki?...
**
Gerçek sansürü gerçek baskıyı adam gibi gazete çıkaranlar görüyor. Doğruları söylemek uğruna dokuz köyden kovulsalar da 10. Köyün hala onları beklediğini bilen gazeteciler de var bu diyarlarda…
**
Değer verdiğim bir büyüğüm “Dokuz köyden kovsalar da 10. Köyü kurun, doğru bildiğinizi söylemekten vazgeçmeyin” diye bir nasihatte bulunmuştu geçenlerde…
**
3 günlük ömürde, 2 dakika sonrasına garantimizin olmadığı bir dünyada “dilsiz şeytan” olmaktansa akredite olmak evladır. Belki de dilsiz bir şeytan olmadığımız bütün bu yaşananlar…
**
Bizler sadece iyi gazeteci değil iyi insan olmaya da çalıştık ve bunu da başardık. Bugün de yarın da başımız hep dik olacak. Başımız hiçbir zaman eğik olmayacak…Toplum önünde mahçup olmayacağız…
**
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi “Her şey bittiğinde dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.” Aslında dostluk diye bir kavramın da içinin boşaltılmış olduğunu gördük bu akrediteli günlerde….
**
Son olarak da şunları söylemek istiyorum: “Medyası özgür olmayan toplum çürümeye ve kendi içinde boğulmaya mahkûmdur. Özgür basın bir toplumun nefes borusudur.
Bir toplumun nefes borusunu sıkarsanız bir toplumun beyin ölümü gerçekleşir”
**
Anlıyor musun Hasan, Ahmet, Mehmet, Mustafa… Ha Hasan’a konuşmuşum ha sana… Yarın kimse derdimizi yazmıyor diye feryat etmeyin…Biliyoruz birileri yine bildiğinizi okumaya devam edecek. Ama kaybeden bu toplum olacak..!!