Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Sekülerleşen Müslüman Davranışı

Sekülerleşen Müslüman Davranışı

Genel olarak bizim ülkemizde 18 yüzyılda ortaya çıkan ve Müslümanların hem teorik hem de pratik olarak yabancısı oldukları seküler hayat tarzının etkisi sadece bu topraklara değil hemen tüm İslam toplumlarında görülmüştür.

Şimdiki geldiğimiz aşamada Müslümanların yaşadığı bu seküler değişimin tarihsel serencamı şöyle olmuştur, bu tarihsel süreç Hz. Rasulullah’ın (sav) vefatından hemen sonra özellikle de Emeviler döneminde başlamıştır ve bu değişim ve dönüşümün teorisyenlerinin ve öncüleri Müslümanlardan şunlardır veya Hristiyan ya da Yahudi olanlardan şunlardır gibi sözler söylemenin bir fayda sağlamayacağı dönemdeyiz artık.

İslam Dini’nin emir ve yasaklarının hafife alınması ile başlayan bu savrulma sürecinin dinî, siyasî, sosyolojik, ekonomik hatta felsefî kökenleri üzerinde derinlikli tahliller yapmanın da bir fayda sağlamayacağı düşüncesindeyiz.

İçinde bulunduğumuz bu durum elbette olan olmuş her şeyi olduğu gibi kabullenelim anlamında çaresizce beklemek anlamına gelmeyeceği de açıktır.

Elbette Müslümanların içine düşürüldükleri bu fasit daireden çıkış için bir şeyler yapması gerekir.

Ama bu yapacakları çalışma da seküler yaşamı birebir batıdan kopya etmeye çalıştıkları gibi sözüm ona kurtuluş reçetelerini de yine batılılardan alma şeklinde ilkinden daha büyük bir hata içermemesi gerekir.

Çünkü Hristiyan batı 16. yüzyılın sonunda dini anlayışı başta olmak üzere toplumun o ana kadarki tüm ekonomik kabullerini alt üst eden bir teknoloji üreterek tabir caiz ise hayatı yeniden tanımlamak ve bu hayata uygun düşecek bir toplum üretme yolunu seçmiştir ki Müslümanların 1400 yıllık dini hayatlarında böyle bir süreç yaşanmamıştır.

Yine Hristiyan batı toplumları adına modernleşme dedikleri sürecin her aşamasında bir dizi köklü değişiklikle yaşayarak ulaştıkları hayat tarzında klişenin temsil ettiği geleneksel Hıristiyan şeriatı yorumunu ulaştıkları sanayi toplumuna uyarlama ihtiyacı duydular ki Müslümanların böyle bir değişim talepleri de olmamıştır.

Çünkü Müslümanların sanayileşme anlayışları ekonomik olarak tarımı neredeyse tamamen terk etmek ya da siyasi ve toplumsal devrimler yaparak dini red etmek anlamına da gelmemektedir.

Bunun en başta gelen nedeni Müslümanların dini inançlarında geleneksel Hıristiyanlık öğretisinde olduğu gibi. 

İtikatlarının temel ilkelerinde doktirinel sapmalara uğramamış olmasıdır.

Gerçi son 100 yılda özellikle de tek parti iktidarları döneminde bir kısım insanlar dini özüne döndürme adına batıdaki örneklerini kopya edercesine bir takım ıslah dedikleri hareketlere girişmişlerse de bunu  toplumda çok fazla bir karşılığının da olmadığı görülmüştür.

İslam Dini’nde başvurulacak tek kaynağın Kur’an-ı Kerim olduğunu Mezhepler de dâhil olmak üzere dini yorumlamanın kimsenin tekelinde olmadığı, Kuranı Kerimi okuyabilen herkesin Hz. Peygamberin (sav) hadislerine ihtiyaç duymaksızın dini Allah’tan (cc) geldiği şekliyle yaşabileceklerini iddia ederek Martin Luther’e özenenlerin bile batıdaki Protestanlık vs. gibi benzer iddialarda bulunmamaları da bu gerçeğin bir başka tezahürüdür.

Bizdeki sekülerleşme davranışı batıdaki gibi dinin temel kurallarını reddetme yerine daha çok dinî inançlar, ibadetler ve ümmet olma duygusunun toplumsal önemini yitirdiği, dinî hayatın merkezi olarak kabul edilen ve esasında ibadetlerin toplu olarak ifa edilmesi gereken mekânlar olan camilerin bir toplum hayatından uzaklaştırılması şeklinde yaşanmıştır.

Batı ülkelerinde sekülerleşmenin merkezi metropol denilen büyük şehirler olduğu için kırsal alandaki sekülerleşme daha gecikmeli olarak yaşanırken Müslüman toplumlarda batıdan farklı olarak kırsal kesimde seküler hayat tarzı neredeyse şehirlerle at başı gitmiş hatta zaman zaman ortaya çıkan olaylarla şehirlerden bile öne geçtiği görülmüştür.

Bunda yukarıda ifade ettiğimiz gibi tek parti iktidarlarının basın yayın kuruluşlarına sağladıkları serbesti ve eğitim ve öğretim kurumlarındaki dine aykırı hatta din dışı denebilecek uygulamaları ile dinin bir vicdan meselesi olduğunu düşüncesinin kabul ettirilmeye çalışılması sebep olmuştur.

Ekonomik anlamda Müslümanların sekülerleşmesinin sonucu olarak insanlar arasında kul ile yaratıca arasında dinin koyduğu rızık taksiminin yaratıcı olarak Allah(cc) tarafından tayin edildiği düşüncesi de maalesef aşındırılmıştır.

Dini kabul ve değerlerin bu derece aşındırılması sonucunda ise ulaşılan iktisadî sekülerleşmede sonuç iktisadî hayatta da Kur’an ayetleri ile Hz. Peygamberin (sav) Hadislerinin referans kaynağı olmaktan çıkarılması sonucunu doğurmuştur.

Kısaca Müslümanların dünyevileşmeleri ikamet edilen bölge, iskan edilen ev, kullanılan araç cinsi ile başlamış olsa da varılan sonuç maalesef insanın bütün dikkatinin sadece bu dünyadaki elde edeceği faydaya dolayısıyla ede maddî hayatta her şeyin ölçüsü olarak kabul edilen paranın nasıl daha kolay ve daha fazla kazanılacağı meselesine dönüşmüştür.

Müslümanların hayatlarındaki kapitalistleşme sürecinde rızık için yapılagelen ekonomik faaliyet, kendi düşüncesinde olanlara bile karşı yapılan gösteriş ve israfa dönüşmüştür.

Müslümanların sekülerleşmesinin, dinin sekülerleştirilmesine döndürülmeden bu sürecin önünün kesilmesi gerektiğine inanıyoruz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Süleyman Küçük Arşivi