Adnan Özkafa

Adnan Özkafa

Savaş kararı alanlar…

Savaş kararı alanlar…

Bir insan ev sahibi olmak için yıllarca para biriktirir, bin bir zahmetle başını sokacak bir ev yapar ya da satın alır. Veyahut kooperatif üyesi olarak yıllarca nafakasından keser, güç bela bir ev sahibi olur…

Bir insan bir ekmek kapısına sahip olmak için çıraklık, kalfalık, ustalık, takım, tezgah, masa, büro, çek, senet, borç, kefil, haciz… neler çeker de bir iş, bir işyeri sahibi olur…

Bir insan çocuk yetiştirmek için doğumu, hastanesi, ilacı, okulu, servisi, üstü-başı, sünneti, düğünü… derken akla karayı seçer anası ağlar, bir evlat yetiştirir…

Bir insan bir bağ-bahçe sahibi olmak için arsa, su, elektrik, fidan, gübre, aşı, su, budama… bin bir zahmet çeke her dalına, yaprağına gözü gibi bakar,  bir avuç yeri yeşertmek için bir ömür gayret eder…

Bir belediye şehre imar, güzellik vermek için yol yapar, park yapar, meydan yapar, binlerce işçi, araç çalışır, yıllarca trilyonlar harcar…

Bir hacı emmi gurubu bir mahalleye cami kazandırmak için kapı kapı dilencilik yapar, yıllarca uğraşır didinir, para toplar, resmi muamelesi, işçi, usta, mühendis… derken ümmeti Muhammede bir cami bina eder…

Bir hain el gelir senin yıllarca hayal edip oturduğun evini, mutfağını, yatak odanı, çocukların oyuncağını bir dakikada bombalar yıkar atar.

Bir hain el gelir senin yıllar verdiğin ekmek tekneni, tezgahını, tereğini, kepengini… hurdaya çevirir.

Bir hain el gelir o senin ayağına diken batmasına kıyamadığın evladının kalbine kurşun sıkar, bekarsa dünya mürüvvetini görmeden, evliyse arkasında ömür boyu yüzü gülmeyecek dul yetim bırakarak ocağına ateş düşürür.

Bir hain el gelir minaresi, kubbesi, içinde cemaati  ile beraber o mübarek Allah’ın evini yerle bir eder, ezanları susturur, seccadeleri, mihrapları kana boyar.

Bir hain el gelir senin bir dalına, bir tomurcuğuna kıyamadığın, gözün gibi baktığın o cennet bahçeni yakar, kül-kömür eder.

Bir hain el gelir, senin o güzelim şehrini, hatıralarını, medeniyetini, tarihini, kültürünü bombalar gider. İçinde hastanesi, okulu, müzesi, kütüphanesi… her şeyi ile şehrin yok olur, harabe olur.

Bunları niye yazıyorum?

Şu anda dünyada adı konmamış bir savaş devam ediyor ve bir takım insanlar bunun sona ermesi için değil, sanki daha da büyümesi, daha da genişlemesi için politika üretiyor.

Sanki daha çok ev yıkılsın, daha çok genç ölsün, daha çok dul-yetim kalsın, daha çok cami, şehir, bağ-bahçe, hastane, okul… harap olsun isteniyor.

Siz hiç televizyonda Şam, Halep, Humus, Bağdat, Kudüs… görüntülerini izlerken o yıkılan evin kendi eviniz, yanan dükkanın kendi dükkanınız, o sokağın sizin sokağınız, o caminin sizin mahallenin camisi, o şehrin sizin doğup büyüdüğünüz şehir… olabileceğini düşündünüz mü?

O başını iki eli arasına alıp kahrolurcasına düşünen, dizlerini döven, haykıran, isyan eden, ne yapacağını şaşıran insanın sizin karınız, kızınız, oğlunuz, gelininiz, anneniz, babanız ya da kendiniz olduğunu, olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Kapalı odalarda, kriz masalarında, uluslararası toplantılarda daha çok savaş, daha çok bomba, daha çok yıkım, daha çok ölüm kararı alanlar…

Bu sorular size. Gelin karar alırken bir kez daha düşünün…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Özkafa Arşivi