Ruh gibi yaşamak yerine
Günümüzde insanlar ruh gibi yaşıyorlar. Günlük meşgalelerinden birbirini görmez, etrâfıyla, ilgilenmez, çevresindekileri umursamaz bir vaziyette hayatlarını devam ettiriyorlar. O yüzden de yaşadığı hayattan zevk almaz durumdalar hayat âdeta insanların üstüne üstüne geliyor. Bu ne sıkıcı bir yaşam tarzı!
Oysa insanlar çevresindekilere ufak tefek iyilikler yaparak hayâta canlı canlı dokunsalar küçücük bir tebessümle bile hayâtı anlamlı hâle getirebilmeyi deneseler dünya zannediyoruz insanlara daha farklı gelecek. Maalesef yaşamını bir ot gibi kuru kuru sürdüren nice insan var. İnsanlar şahsi menfaatleri dışında hiç kimseye iyilik yapma yâhut bir gönül kazanma gereği duymuyorlar, toplumun sevgisini kazanacak bir insanlık hizmeti ile meşgul olma ihtiyâcını hissetmiyorlar. Maalesef toplum böylesi nemelâzımcı insanlarla dolu! Herkes hayâtından şikâyet ediyor herkes mutsuz herkes hep kendisinden vâr olandan fazlasını istiyor ve onların kendisine mutluluk ve huzur getireceğini sanıyor. Bir de insanlar gömülmüşler kendi bilgisayar ve internet dünyâlarına dostları da oradan arkadaşları da o dünyâdan etrâfındakiler onlar hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Saatlerce o teknik âletlerin başında dostluk arıyorlar. Karşı komşusunun derdi, ızdırâbı, hastalığı onu enterese etmiyor. Bu ne hazin bir gidiştir!
Dostunun derdini dert edinmek, arkadaşının yarasına merhem olmak, komşunun hastalığına derman bulmak ne güzel hasletlerdir! Birbirimize iyilik yapma erdemi ne yazık ki unutuldu. Halbuki gönül kazanmak insana büyük bir hayat enerjisi sunar, insanı moralli tutar. Yaşamın tadına vardırır, hayâta tebessümle baktırır. Hep söyleriz; ‘Mutlu ettiğin kadar mutlu olursun.’ Eskilerin yaptığı böylesi güzel hasletleri yeniden dirilterek yeni bir dünya kursak çok mu zor?
Günümüzde insanlar sâdece kendilerinden oluşan bir dünya yerine her insan kendi çevresindeki konu-komşu, eş ve dostlarını memnun etme çabasında olsa onların gönlünü kazansa, mutlu etse, kötü mü olur? En azından bencillikten kurtulur, her şeyi hep kendine yontma gibi çirkin bir huyundan sıyrılır. İnsan sevgi-muhabbet-merhamet gösterdiği insanlardan yalnızca bir ‘Allah râzı olsun’ sözünü duyması bile kişi için büyük bir kazançtır. Ayrıca bu bir duadır. Mümin insanın hayâtında bu dua târif edilmez bir huzûra sebep olur. O zaman, insana sıkıcı gelen şu dünyâyı huzurlu ve neşeli kılacak iyilikler yaparak insanlardan ‘Allah râzı olsun’ duâsına almaya mazhar olmaya ne dersiniz? Zâten yapıyorsanız ne güzel ben de size diyorum ki; ‘Allah sizden râzı olsun.’
Her bir insan kendi çevresinde bunu yapsa o da başkalarına sebep olsa derken diğerleri de diğerlerine sonuçta toplum olarak bu davranışın hâkim olduğunu düşünsenize… Nasıl bir güzellik nasıl bir birlik ve berâberlik zemîni ortaya çıkar, ne tür bir kucaklaşma ve kardeşlik duygusu oluşur hayal edebiliyor musunuz?
İyilik yapmanın karşılığı olarak ‘Allah râzı olsun’ hitâbı ayni zamanda bir müminin bir mümine duâsıdır. Cenâbı Hak bir iyilik yapana on sevap vereceğini bize bildiriyor. Müslümanlar ne kadar kişiye iyilik yaparlarsa o kadar çok sevap kazanırlar. Zâten namazların sonunda okunan ‘Rabbena atina’ duâsında da; ‘Rabb’im beni, ana-babamı ve tüm müminleri affet’ diyerek dua etmekteyiz. Namaz içindeki bu güzel temennileri namaz dışında da her müminin güzel davranışlarla yerine getirmesi söylenilenleri uygulamak açısında da güzel bir fazilettir.
Ruh gibi yaşamak yerine etrâfımıza iyilik dağıtan ve dua eden bir insan olmaya ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.