Recep Dede: Amat bizi sahabsız komaz

Recep Dede: Amat bizi sahabsız komaz
Recep Dede: Allah devletimize zaval vermesin. Zaten Ahmat (Başbakan Ahmet Davutoğlu) bizi sahapsız komaz. Hep bizim yanımızda oldular, geldiler gittiler, bizi boş bırakmadılar. Evimiz akşamları dolup taşıyor

“Benim oğlum yüzme bilmezdi” sözleriyle yüreklerimize dokunan Ayşe nine ile burnu delik, duvarı çatlak, kara lastik ayakkabılı Recep dede ve ocaklarına ateş düşenleri ziyaret ettik. Türkiye, Ermenekli Recep dedeyi, yokluğu, yoksulluğu ve burnu delik, duvarı çatlak, kara lastik ayakkabılarıyla tanıdı.

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN

Siz deyin “kaderi” biz diyelim “karayazgısı” ile 4 metrekarelik bir “dam”da yaşarken bile şükretmesini bilen bir adam Recep Dede. Onca acıya, onca ızdıraba, onca fukaralığa rağmen, gönül zenginliğini dışa vurabilen bu yaşlı adam, içindeki umutları yeşertmeye devam ediyor. Dışarıdan gelen pansuman tedaviler, pansuman desteklerle, her ne kadar günü kurtarıyorsa da, esas tedaviyi kendi içinde, kendi yüreğinde, yine kendisi gibi acılı bir kadınla etmeyi daha sağlıklı buluyor. Recep dede, Ayşe neneye sarılarak, ya da birbirlerini sarıp sarmalayarak bu acıyı hafifletmeye çalışıyorlar.

Biricik evlatları Tezcan'dan sonra aralarının biraz limoni olduğunu farkettiğimiz Recep dedeyle, Ayşe nineyi barıştırma gayretimiz iyi sonuçlandı ve bu iki ahretliğin sarmaş-dolaş hallerde resimlerini çektik.. Belki de göçükten sonra yokluk ve yoksulluk kokan 4 metrekarelik “dam” evde ilk gülüşe, ilk tebessüme tanıklık ettik. Fukaralığın verdiği ezilmişlik ve bir evladı kaybetmenin iç acısı, yürek yangınıyla, devlet babaya olan saygıyı ve güveni elden bırakmayan, kendi diliyle, kendi lisanıyla, buram buram anadolu kokan kendi türkçesiyle, “Amat bizi sahabsız komaz” diyerek, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na olan inancını ve güvenini yitirmeyen Recep dede ile “Oğlum yüzme bilmezdi, şimdi suyun içinde ne yaptı?” diyen, Ayşe nine, inadına nefes almaya, inadına yaşama tutunmaya devam ediyorlar.

“Gelen giden eksik olmuyor, evim akşamları misafirlerle dolup taşıyor, bugünüme de şükür” diyebiliyorlarsa ve herkesi duygulandıracak cümleler kuruyorlarsa, bu onların gönül zenginliklerinden başka bir şey değil.

Recep dede yırtık lastık ayakkabıları, Ayşe nine “oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı” sözleri ile Türkiye'nin yüreğini dağlarlarken, beri tarafta ise aynı göçükte hem eşini hem de kardeşini kaybeden Recep Gökçe-Ayşe Gökçe'nin gelinleri Ayşe Gökçe, kaderine çoktan razı olmuş bir yürek yangınlığıyla, kendilerini ziyarete gelen misafirlere hizmet etmenin, mahçup olmamanın gayretini gösteriyordu. Bir tarafta kocasını kaybetmiş, bir tarafta kardeşini kaybetmiş Nadire gelin, “size ikram edeceğimiz yemeğimiz yok, ama kendi bahçamızın cennet meyvelerinden buyurun” diyerek, anadolu kadının misafirperliğini, samiyetini gözler önüne seriyordu. Ayşe gelin de, Recep dede, Ayşe nine gibi yokluğun ve yoksulluğun dizboyu olduğu 4 metrekarelik evde yaşama tutunmaya ve 11 yaşındaki kızına sıkı sıkıya sarılmaya devam ediyordu.

Recep dede ile Ayşe nine, Ermenek felaketinin simge ismi olurlarken, onlar gibi acıyı, kederi yüreklerinin en derinlerinde yaşayan diğer aileler de vardı. Ama Recep dede farklı bir karakter, duruşu olan bir Anadolu insanı. Duygularını ve yaşadıklarını bizimle paylaşan Recep Gökçe'nin dilinden, yine herkesi duygulandıracak cümleler döküldü. Recep Gökçe, 55 yıllık hayat arkadaşı Ayşe nine ile arasının biraz limoni olmasına rağmen, bundan sonra onlar için yaşayacağını söylerken, torunları Recep, Duygu ve gelinine sahip çıkmak için mücadele edeceğini söyledi. Özellikle torunlarını, elinden geldiğince kimseye muhtaç etmeyeceğini vurgulayan Recep Gökçe, “Biz onurlu insanlarız. Fakiriz ama gururluyuz. Allah devlete zaval vermesin. İnsanlarımıza zaval gelmesin. Hep bizim yanımızda oldular, geldiler gittiler, bizi boş bırakmadılar. Evimiz akşamları dolup taşıyor. Herkes ziyare geliyor. Allah onlardan da devletten de razı gelsin. Sağolsun. Zaten Amat bizi sahapsız komaz. Allah ona da zaval vermesin” derken, Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan sözederken, ağzından dualar eksik olmuyordu.

BABA YERALTINDAYKEN, DÜNYA'YA GELEN ARDA BEBEK

Ermenek'teki maden faciasında dram içinde dram yaşanırken, bu defa da toprak altında mahsur kalan Hüseyin Gültekin'in baba olmasıydı. Eşinin mahsur kaldığı faciadan bir kaç saat sonra doğum yapan Ayşe Gültekin'i Recep dede ile birlikte ziyaret ettik. Bir umut canlı çıkar diye eşini bekliyordu Ayşe Gültekin. “bir umut” dedi bize. Ancak, kabullenmiş bir yüz ifadesi ile Arda Hüseyin bebeği kucağı alırken, gözlerinden damlayan bir çift göz yaşına engel olamıyordu. “Hüseyin Arda bundan sonra evimin erkeği” derken, gururla sarılıyordu minicik oğluna.

EMİŞ BAHA'NIN GÖZYAŞLARI

Madende ekmek derdine düşen, ancak mahzur kaldığı ocaktan consız bedeni çıkanlardan birisi de 32 yaşındaki Mehmet Baha'ydı. Emiş Baha ile evli olan Mehmet Baha'da geride gözüyaşlı bir eş ile bir çocuk bırakarak, başka dünyalara gitti. Emiş Hanım şimdi bir çocuğu ile hayata tutunmaya çalışıyor. Eşini göçükten sağ çıkacak diye çok beklemiş Emiş Hanım. Ama, o da diğer anneler-babalar ve eşler gibi boynunu bükmüş. “İçimiz yanıyor gazeteci abi” derken, bizim de içimize kor gibi bir ateş bırakıyordu. Ateş düştüğü yeri yakmıyor, bizleri de yakıyordu.

HEM EŞİNİ HEM DE KARDEŞİNİ KAYBEDEN ZEYNEP GELİN

“Ermenek'te dram içinde dram yaşanıyor” derken, bazıları abartı sanabilir. Ancak, Ermenek ve bazı köylerinde gerçekten de dram içinde dram yaşanıyor. Bu dramın yaşandığı köylerden birisi de Recep Gökçe'nin yaşadığı köyde bir kadın, genç bir kadın bu dramı yaşıyor. Hem eşini, hem kardeşini kaybetmiş Zeynep gelin. Ancak yaşama tutunmaya çalışıyor. Çevresindeki yakınları ile eşinin babası Ahmet Tokat ve eşinin kardeşi Mustafa Tokat, kendi acılarını bastırıp, gelinleri Zeynep Tokat'ın acılarını hafifletmeye çalışıyorlar.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.