Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

RASÛLULLÂH VE KUL HAKKI

RASÛLULLÂH VE KUL HAKKI

Toplumu oluşturan fertlerin her türlü uzak-yakın insânî ilişkilerinde, birbirlerine saygı ve hakların gözetilmesiyle sağlıklı iletişim gerçekleşir. Huzur ve güven ancak bu şekilde sağlanabilir. Yüce dînimizde bu husus, ‘kul hakkı’ bilinciyle değerlendirilir. Kul hakkına riâyet edilmediği toplumlarda, âilelerde, insan ilişkilerinde huzur ve selâmet oluşmaz, karmaşa ve huzursuzluklar baş gösterir.

Şaban ayının Sultânı, İnsanların Kâmili, Hz. Peygamber aleyhisselam, bu konuya evvela kendisi dikkat ederek, sahâbe arkadaşlarına güzel bir misâl teşkil etmiştir. Kendi yaşantısından şu örnek bunu bize ne güzel anlatır:

Bir gün Rasûli Ekrem aleyhisselam mescideyken; ‘Ey insanlar! Her kimin arkasına bir kamçı vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun. Kimin benden alacağı varsa, işte malım, gelsin alsın. Benim yanımda en sevgiliniz, hakkını burada isteyen veya helal edendir. Böylece Rabb’ime yüz akıyla kavuşurum. Aynı sözleri namazdan sonra da tekrar etti. İçlerinden birisi, üç dirhem alacağı olduğunu söyledi. Bu zat, peygamberimiz adına bir fakire sadaka vermişti. Peygamberimiz hemen borcunu ödedi. Daha sonra vefâtına işâret ederek şöyle buyurdu. Allah, kulunu (Muhammed’i), dünya ile kendi katından birini seçmek konusunda serbest bıraktı. Bu kul ise, Allâh’ın yanında olanı seçti. Bu sözler üzerine Hz. Ebû Bekir (r.a) ağladı.’ (İbnü’l-Esîr, Ebu’l-Hasen Ali b.Muhammed, Üsdü’l-Ğâbe fi Ma’rifeti’s-Sah’be, Kahire, 1970), II.c, s.292-293) Zira Efendimiz aleyhisselâm’ın aralarından ayrılacağına, bâki hayâta kavuşacağını anlamıştı.

İşte O En Güzel Kul’un ‘kul hakkı’ anlayışı! Bilindiği üzere insanlar hayâtı yaşarken hem Yüce Rabb’in haklarına hem de insanların haklarına son derece dikkat etmeleri gerekir. Yazımızın başında bahsettiğimiz üzere, toplum ve birey huzûru buna bağlıdır. Müminler Cenâbı Hakk’ın emirlerine yerine getirerek, Allah Teâlâ’nn haklarını yerine getirmiş olurlar. Bunları riâyet etmeyenleri, Rabb’imiz dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz. Fakat ‘kul hakkı’ öyle değildir. Peygamber aleyhisselam inkar dışında, kulların Rabb’lerine karşı işledikleri günahlarının affedilebileceğini, kul haklarında doğan günahların ise affedilmeyeceğini’ bizlere bildirmiştir. (Ahmed bin hanbel, El-Müsned, Beyrut, trhsz, VI. c, s.240)

Cenâbı Peygamber aleyhissalâtu vesselam, mahşer gününde, gizli-açık her şeyin ayyuka çıkacağı o korkunç günde, insanların kendilerini mahcup edici söz ve davranışlardan bu dünyâda kaçınmaları için uyarılarda bulunmuştur. Peygamber aleyhisselam bir gün ashabına: ‘Müflis kimdir, bilir misiniz?’ Diye sordu. Orada bulunanlar; ‘Bize göre müflis, parası ve malı kalmayan kimsedir’, diye cevap verdiler. O’da cevâben; ‘Benim ümmetimin müflisi şu kimsedir ki, kıyâmet gününde namaz, oruç, zekat.. sevaplarıyla gelir. Ancak dünyâda iken kimine sövmüş, kimine iftira etmiş, kiminin haksız yere malını yemiş, kiminin kanını dökmüş, kimini de dövmüştür. Bu yüzden onun iyilik ve sevaplarından bir kısmı şuna, bir kısmı buna verilir, üzerinde hakkı bulunan kişilere dağıtılır. Eğer kul hakları ödenmeden sevapları tükenirse, bu sefer alacaklı kimselerin günahlarından alınıp, bu kişinin üzerine yüklenir. Sonra da kendisi cehenneme atılır. (İşte gerçek müflis yâni iflas etmiş kişi budur.’ Buyurdular. (Müslim, Birr 59) Dolayısıyla mümin kişiler, ‘kul hakları’na riâyet ederek’ böylesi sıkıntılı durumlara düşmemelidir. Bu dünyâda ahrete sermâye diye biriktirilen ne kadar güzel amel varsa kul hakkı geçene verilecek. Hakikaten böylesi bir hâle düşmek akılsızlığın ta kendisidir. O sebeple aman dikkat, aman dikkat dostlar.

Bir kimsenin başka bir kişiyi haksız yere maddi hak kaybına uğratması, eziyet etmesi, dedikodusunu yapması, kötülük etmesi, alaya alması, iftira etmesi hep kul hakkına sebeptir. Bugün bunlar öyle rahatça öyle fütursuzca yapılıyor ki, âdeta her insanın yaptığı sıradan hâdiseler hâline gelmiş vaziyette… İçinde yaşadığımız toplum da ne yazık ki ahlâkî davranış bozukluğu kol geziyor. Bizler de bu yaralı bereli toplum içinde savunmasız ve korunaksız vaziyetteyiz. O sebeple elimizden geldiğince, kendimizi çağın yanlışlıklarının kurbânı etmemeye azâmi hassâsiyet göstermemiz şarttır.

Şurası bilinsin ki, üzerinde kul hakkı olan mümin kişi, hak sâhibiyle helalleşmez ise bâki olan ahret âleminde hesap verecektir. Bakın Allah Rasûlu ne buyuruyor; ‘Üzerinde din kardeşinin nefsine yâhut malına tecâvüzden doğan bir hak bulunan kimse, altın ve gümüş bulunmayacak kıyâmet gününden önce, daha dünyâda iken, o kimseden o hakkı bağışlamasını istesin. Helalleşilmediği takdirde o zâlim kişinin sâlih ameli varsa, ondan zulmü miktârı alınır da, mazluma verilir. Eğer zâlimin sevâbı bulunmazsa, bu defa mazlumun günahlarından alınıp zâlimin üzerine yükletilir.’ (Buhârî, Mezâlim 10)

İşte hadisi şerifler, işte dünya ahret gerçeklikleri kıymetli okurlar! Rabbul Âlemîn’in affı ve mağfireti çok geniştir. O kulunu çok sever ve ancak kulunu sevdiği için de, kulunun hakkını ve hukûkunu korur. Bu zâten adâletinin sonucudur. Kişiye dünyâda yapılan haksızlıkların karşılıksız kalmaması ve insanların birbirlerine zulmetmemeleri için bu böyledir. Dünyâda mağdur olmuş ama bir türlü mağdûriyetini giderememiş kişi için bu, en kâmil neticedir.

Şaban ayının Sultânı yüce peygamber aleyhisselâm’ın, burada belirttiğimiz her biri birbirinden ibretli söz ve uygulamaları bizlere, dünya yolunu nasıl yürüyeceğimize dâir ölçüleri bildiriyor. Bu ölçülere uyan hem bu dünyâsını hem ahretini ihya eder. Ne mutlu bu yolda hak üzere yürüyenlere… Selam ve dua ile Cumânız hayrola.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi