Ramazan Fıkraları
Ramazan bütün feyiz ve güzellikleri ile devam ediyor. İftarlar, teravihler, fakir-fukarayı kollamalar, mukabeleler, televizyonlarda sunulan iftar ve sahur programları ilgi ile takip ediliyor. Gazetelerde ramazan, oruç ve yardımlaşma ile ilgili güzel yazılara yer veriliyor. Ülke çapında suç oranlarında düşme görülüyor. Bu yıl şehit ailelerine gösterilen ilgi her türlü takdirin üzerinde… Bu gidişle eski ramazanlar nostalji olarak geçmişte kalacağa benziyor. Bir de şu iftar saatlerine doğru sürücüler biraz sabırlı olabilse ne kadar güzel olacak.
Yarın Ramazan’ın en bereketli ve feyizli son on gününe girmiş olacağız. Bu günleri boşa geçirmemek lazım.
Serin hava müjdesi de dün meteorolojiden geldi. Ramazan başından beri devam eden sıcak havalar yerini serin ve yağışlı bir havaya terk ediyor.
Ramazan’ın bir de orta oyunları, mânileri ve fıkraları ile edebî yönü var. Hepsinde güzel mesajlar yüklü. Yalnız bazı Bektaşî fıkraları tehlikeli, inançları sarsmaya, ibadetlere karşı insanları kayıtsızlığa sevk edebiliyor. Onun için bunları ulu orta anlatmamak lâzım. Ramazan fıkralarının mahalli olanları olduğu gibi, bazen fıkra gibi olaylar da yaşanıyor.
Rize’de bir Ramazan günü top sehven beş-on dakika önce atılmış. Müftülük ertesi günü açıklama yapıyor. “Bütün Rizeliler dünkü oruçlarını kaza yapacak” diyor. Almanya’da bulunan bazı Rizeliler müftülüğü müracaat ederek “Biz de oruçlarımızı kaza edecek miyiz?” diye soruyor.
Eskiden bilhassa Ramazanlarda köylerde Ramazan için camiye teravih ve hatim için hoca tutulur, bunun ücreti de halk tarafından verilirdi. Böyle köyün birine imam tutmuşlar. Hocanın iftar ve sahur yemeğini köylü sıra ile verecek. İlk gün sıradaki köylü peygamber taamı diye kabak getirmiş. Sahurda yine peygamber taamı diye kabak gelmiş. Meğer köye o günlerde çerçi gelmiş, herkes çerçiden kabak almış. O günlerde bütün köyde kabak pişmiş. Ertesi günü iftarda yine kabak gelince hoca dayanamayıp yatsıdan önce verilen salada, minareden “Akşam kabak, sahurda kabak olur mu ya rasulallah” demek mecburiyetinde kalmış. Köylü de hocanın yemek menüsünü değiştirmiş. Kabak fıkrasının Ramazan edebiyatımızda biri birinden farklı versiyonları da var.
Bu fıkradan çıkarılması gereken büyük dersler var. Şimdi eskisi gibi değil, yıl boyu her mevsimin sebze-meyve ve yiyeceğini bulmak mümkün. Eski Ramazanlarda büyük yiyecek sıkıntı yaşanabiliyordu. Bu bakımdan günümüzde ne kadar şükretsek azdır.
Diğer bir fıkrada da sabırsız vatandaşın durumu sergilenir. İnsanın tabiatında sabırsızlık ve acelecilik var. Böyle uzun bir yaz gününde Konyalı bir vatandaş, iftara doğru oturmuş tütün tabakasından durmadan sigara sarıyor. Bir taraftan da küçük oğlunu mahalle mescidinin açılıp açılmadığını kontrol için camiye göndermiş. Çocuk dışarıdan devamlı “mescit açılmadı” diye sesleniyor. Bir ara çocuk “Baba hoca ağır ağır mescide doğru gidiyor” diye seslenince adam kendi kendine mırıldanmış, “Canım bizim imamda pek mıymıntı, biraz acele gitse olmaz mı?”
Hayırlı ve bereketli ramazanlar dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.