Rabler
Benzerlerini çeşitli kez duyduk. Nedense hep aynı partinin mensuplarından sempatizanlarından; kendini dindar olarak tanımlayan insanlardan doğuyor.
Evvelce de “üç mübarek şehirden” söz edilmişti üst düzey partililerce.
AKP’li bir ilçe belediye başkanının sözleri artık pek yadırgamayacağımız cinsten neredeyse. “Biliyorsunuz Rize kutsal topraktır, ümmetin liderinin memleketi Rize” diyor bir şenlik sırasında yaptığı konuşmada.
Kutsal topraklar deyince Mekke Medine akla geliyordu oysa.
“Ona o kadar âşığız ki bizim için âdeta ikinci peygamber gibidir” diyen Aydın İl Başkanı’nı; bir spor kulübünü ziyareti esnasında “Hoş geldin ey Allah’ın elçisi!” diye hitap edenleri; “Tayyip’i üzmek, Allah’ı üzmektir” diye şiirler dizenleri; “Başbakanımızın Sünneti”ni; “Bunaldın mı önce Allah’a, sonra ona sığın” diyen milletvekillerini de unutmadık.
Bir zamanki CHP’li, emekli müftü Özkes ise “Tayyip’e Hoş geldin Allah’ın elçisi’ diyen kişi kâfir olmuştur. Bu seslenişten hoşlanan, zevk alan varsa onlar da imansızdır’ diye yazmıştı twitter’de.
Hz. Peygamber(SAV) , kutsal değerler habire indirgenir küçültülürken, en azından korumak için bir özen, dikkat; edep dışı sözlere karşı ciddi bir tavır gözükmediği gibi; bu aşınmaya, gerilemeye göz yumulurken, siyaset ve politikacı alabildiğine büyütülüyor.
Düzce milletvekili Fevai Aslan “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir liderden” söz ediyor.
Yüceler Yücesi Efendimiz için söylenen salâvatı, liderinin ismiyle birleştiren, eğitim öğretimi öğrencilerimizi emanet ettiğimiz profesörler de işin ayrı tarafı.
Düşünmesi, yazması çizmesi bile korkunç lâflar, fütursuzca kullanılıyor. Bunlar çok tehlikeli yakıştırma ve iddialar; maneviyatı yaralayıcı sözler. Neyin koşusuysa bir çılgınlık yarışıdır gidiyor.
Acaba söylemlerimizle imtihan edileceğimizden, hesaba çekileceğimizden de mi çekinilmiyor. Bu cüret nereden geliyor.
Falanca partinin din karşıtlığından söz ederken, bazı siyasilere yönelik bu akıl almaz yüceltme fevkalâde üzücü. Dinî algı bu kadar ucuzlarsa, çeşitli sebeplere, sûretlere bürünmüş cezalar da; fertçe, toplumca kaçınılmaz olur.
Bir başkası milletvekili aday adayı işadamı, “yağmurun yağmasını bile AKP’ye, Erdoğan’a bağlıyor. Bir milletvekili “onun için her gün iki rekât şükür namazı kılınmalı” diyor.
Politik şahsiyetler, kimlerin yerine konuyor. Nasıl bir sevgi(!) patlamasıdır bu?
“Erdoğan istesin, kocamı bile boşarım” diyen kadınları, kılcık hanımefendileri de hatırlamalı. İktidar, güç, dünyevî çıkarlar; Rab’ler. Liste uzar gider.
Sivri çıkışlar yapan, umduğunu bulamayınca kolayca geri dönüşler yaşayan din adamları görüyoruz diğer yandan. Dönen dönene. Sene bile geçmeden, duruş büsbütün değişiyor. Menfaat dünyası.
Güç, makamlar, unvanlar ilelebet devam edecek, dünyada sonsuzca kalacakmışız gibi hareket ediliyor.
Her sokak başına bir cami, İmam Hatip dikseniz ne olacak. Dinin özü çürütülüyor. Taptıklarımız başka.
Putlarımız, İlahlarımız ne kadar çok. Üç kuruşluk dünya için değer mi?
Fakat eylemlerimiz, ortaya çıkan tablo değdiğini gösteriyor. Taklacılar, kurbanlıklar, mankurtlar böylesi çoğaldığına göre, asıl tapılacak bu dünya.
Yapılan bir araştırmaya göre, din adamlarına olan güven yüzde 43’lere kadar gerilemiş, politikacılara güvenenlerin oranı ise yüzde 17’lere kadar düşmüş; siyasîler araştırmada yer alan 10 meslek grubu içinde en az itimat edilen grup.
Üstteki gelişmelerin ve benzerlerinin de payı olsa gerek.
Eğer gerçekten şuurlu müminler olabilseydik; dinimiz ve değerlerimiz üzerinde bu kadar rahat oynanmazdı, bir ölçümüz olurdu ve herhalde mütemadiyen kandırılmaz ısırılmazdık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.