Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Ordumuza Olan Güven Sarsıldı

Ordumuza Olan Güven Sarsıldı

Son onbeş-yirmi yılda vuku bulan ne kadar kanunsuz ve provokatif eylemlerin altında çıkan ‘Ergenekon’un deşifresi Türkiye Devleti adına cidden büyük bir başarı. İnşallah devletin başında olanlar sonuna kadar korkusuzca kelle koltukta bu işin üstesinden gelirler. Bütün dünyada mevcut sinsi ve derinden bu tür yapılanmalar hakikaten o işle uğraşanlara çok pahalıya mal olmuştur. Bu işin üstüne gidenlere Allâhü Teâlâ yardım etsin inşallah.
Ancak önce şahsım adına bu ‘Ergenekon’ hâdisesinde en çok hayret ve dehşete düştüğüm hâdise askerimizin organizede oynadığı başrol iddiaları idi. Yanı sıra kendi halkına karşı yürüttüğü amansız ve düşmanca, acımasızca örgütlenme. Ülkeyi neredeyse cephane mezarlığı hâline getirmişler. Neresi kazılsa oradan çeşit çeşit silahlar fışkırıyor. Bunlarla kaos çıkarmak, hükümetleri devirmek, kendi insanını öldürmek, çocukları bombalarla imha etmek, asit kuyularına etnik kimliği ne olursa olsun insan atarak yakmak.. Aman Allah’ım bu nasıl bir mantık! Ülkenin silâhını kendi halkının imhâsında ülkenin ordusu kullanılabilir mi? Ülkenin silahı düşmana kullanılır. Halkını düşman gören herhalde başka bir ülke yoktur. Hem sonra askerin işi askerlik sahasıyla ilgilidir. Var olan hükümet icraatlarını izlemek askerin ne işine? Ülkeyi gericilere bırakmayız hezeyanları ne haddine. Herkes kendi işine!
Evet, bütün bunların yapıldığı konuşuluyor fakat Genel Kurmay Başkanından ses sedâ yok. Efendim sanıyoruz, ‘Sukut ikrardan gelir.’ Yoksa bas bas bağırırlar ve asla kabul etmeyiz böyle bir şeyi diye bin defa söylerlerdi. Öyle değil mi? Size böyle vahim ve hassas bir iddia yapılacak ve siz suçsuz iseniz gerekli savunmanızı kahramanca yaparsınız. Elbiselerinde şan şöhret rütbeleri takılı o anlı şanlı paşalardan ‘tık’ yok. Maalesef benim şanlı ordum, Peygamber ocağım fitne fücur kaynıyor. Hayret! Yazık hem de çok yazık! Geçenlerde Mümtazer Türköne, ‘Ordumuz Bu Savaşı Kaybetti…’ isimli yazısı bu konuyla alâkalı idi ve çok beğenmiştim. Bazı yerlerini çıkararak size aktarmak istiyorum konumuzla ilgisine binâen. İşte yazı;
“Sadece karargâh, hâlâ durumun farkında değil. Telaş içinde hasarı onarmaya, mevzileri muhafaza etmeye çalışıyor. Umutsuz biçimde çırpınıyor. Artık yenildiğini kabul etmesi gerek. Aksi takdirde daha çok zayiat verecek. Zarar büyüyecek.
Ordumuz bu savaşı kaybetti; çünkü bu yanlış bir savaştı.
BİR ORDU KENDİ HALKINA SAVAŞ AÇAR MI?
Kendi ordusuna savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır? Silahının parasını, maaşını, askerini aldığı halkı düşman ilan eden bir ordunun zafer kazanma ihtimali olur mu?
Yanlış savaşlar kazanılamaz. Halkına karşı örtülü bir savaş yürüten ordu, kendini var eden her şeyi tahrip etmeye girişir. Halkı hedef alınca, insanı koruyan devlet, devleti var eden hukuk ortadan kalkar; geride ne savunulacak bir ülke ne sarılacak değerler kalır.
Koskoca bir ordunun, iktidar oyununda oyuncak hâline getirildiği bir savaş oyununun uzatmalarını izliyoruz. Ordu itibarını tüketiyor. Ordu güvenilirliğini yitiriyor. Ne için? Kaybettiği savaşı sürdürebilmek için.
Dünyanın en büyük ordularından birine sahip olan ordumuzun komuta kademesinin bugün ne işle meşgul olduğunu düşünüyorsunuz? Bir belge ve onun altındaki imzanın gerçek olup olmadığını ispatlamak; öyle değil mi? Bunun için yapılan toplantıları, görevlendirilen kişileri, ilişki kurulan yargıçları, edilen telefonları, yapılan operasyonları gözünüzün önünde canlandırın.
Sonunda neye inanacağız? Belgenin gerçek olmadığına mı, yoksa savaşı kaybetmiş perişan ordunun, muzaffer bir ordu gibi geçit töreni yaptığına mı?
Anayasa Mahkemesi, askeri yargının yetki alanını daraltan kânunu iptal ederse kim kazançlı çıkacak? Bu soruya herkesin bir cevabı olmalı. Kim karlı çıkacak? Bu ülkeyi ve bu devleti yaşatacak olan hukuk mu? Hukuku işletecek olan yargı mı? Hukuka bağlı iş görecek olan devlet kurumları mı? Hukuk vasıtasıyla devletine ve kurumlarına güven duyacak halk mı? Topunun, tüfeğinin üstüne ‘yasak bölge’ yazan yüksek tel örgülerin de ötesinde, kendisine yargı karşısında dokunulmazlık ve koruma sağlayan bir ordunun koruduğu ülkeden ne hayır gelir?
Ordu halkına karşı örtülü bir savaş yürütecek. Belgesine sahip olmadığı, bu asimetrik savaşı bile eline yüzüne bulaştırdığı zaman suç işleyen subaya komşu odada çalışan askeri savcı hemen el koyacak ve düzeltecek.
Bu savaş yanlış bir savaştı. Bu yanlış savaş uzun zamandan beri devam ediyor. Derdimiz bir belgeden ibaret değil…
Ordumuzun komuta kademesi bu savaşı kaybetti. Komuta kademesine bu savaşı yine ordumuz kaybettirdi. Ordumuzun itibarı her şeye rağmen o kanunsuzlukları paketleyip yargıya taşıyan şerefli subayların yüzü suyu hürmetine sürüyor…
Ordunun başındaki komutanlar anlamalı: Bu savaşı kaybettiler. Kılıçlarını, savaş ilan ettikleri halka onurlarıyla teslim etmeliler.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi