O’nun dediği olacak!
Daha önce de yazdık, milletvekili adaylarımız, daha doğrusu aday adaylarımız maşallah bize hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyorlar. Hepsi bu hizmet şerefine erişmek için olanca gücüyle yarışıyor, seçilmeye çalışıyor.
Yalnız, millete hizmet için “asillik” dururken niçin ille de “vekilliği” tercih ediyorlar bilmem.
Bir resmi dairede adama “Seni müdür mü yapalım yoksa müdür vekili mi?” diye sorsalar kimse müdürlük dururken müdür vekili olmayı istemez. “Başkan mı olmak istersin, başkan vekili mi?” desek yine aynı. Başkanlık dururken başkan vekilliğinin yüzüne kim bakar?
Hatta müdür vekili olup ta evraklara imza atarken o “V.” harfini kaldırıp asalete geçmek için insanlar neler neler yaparlar.
Ama iş “millet” ve “milletvekili” olmaya gelince işler değişiyor. Herkes “millet” olmak yerine “milletvekili” olmaya can atıyor. O sevimsiz “V.” harfi burada hemen kıymete biniyor.
Bunun için de kimi Başbakan’a, kimi Cumhurbaşkanı’na, kimi parasına, kimi ünvanına, kimi bilgisine-tecrübesine, kimi partiye yaptığı hizmet ve fedakarlığa, kimi mülakata, kimi temayüle, kimi daha başka pek çok şeylere güvenerek ismini ön plana çıkarmaya ve “aday adaylığından” terfi edip “adaylığa” ve “vekilliğe” geçmeye çabalıyor.
Fazla değil kısa bir süre sonra herkesin kakili önüne inecek ve “aday” olan da, “vekil” olan da ortaya çıkacak.
Şu andaki tahminler, kulisler, iddialar, temayüller… hepsi boşa çıkacak. Bir bakmışsınız banko gördüğünüz bir adayın esamesi okunmuyor, bir başka tarafta hiç şans vermediğiniz birisi aday olmuş çıkmış. Bu işler böyle. Kader ve nasip meselesi.
Listelerin hazırlanışında onun, bunun, şunun… etkisi ne derece olacak bilmeyiz ama Müslüman olarak bildiğimiz, inandığımız bir şey varsa o da her şeyin kaderin tecellisi olmasıdır.
Meşhur menkıbedir: Fatih Sultan Mehmet daha “Fatih” ve “Sultan” olmadan, babası 2. Murad’ın oğlu “Çocuk Mehmet” iken sarayda orda burda yaramazlık yapar, kırar, döker ve babasını üzer. Yanlarında Akşemseddin de var. Sultan Murad çocuğu azarlayıp “Doğru dur, otur oturduğun yerde, bırak şu yaramazlıkları, sen adam olmazsın” şeklinde çıkışır.
Akşemseddin Allah’ın izniyle ilerde olacakları mana aleminde görüp, bıyık altından gülerek Sultan Murad’a bir cümle sarfeder:
“Sultanım, bu yaramaz çocuk adam olur mu, olmaz mı, orası hiç belli olmaz. Peder ne der, kader ne der? bilmeyiz!” der.
Sonuçta pederin değil kaderin dediği olur ve yaramaz çocuk Mehmet; hem “Sultan”, hem de “Fatih Sultan” olur çıkar.
Bir zamanlar Tayyip Erdoğan’a siyasi yasak konup “Muhtar bile olamayacak” denirken şimdi geldiği nokta ortada.
Kenan Evren’in gölgesi Türkiye’yi titretirken, şu an kendisi titremekle meşgul, titremeye bile mecali kalmamış.
Bizim sağda solda berber dükkanında, araba aynasında küçük levhacıklar içinde gördüğümüz bir cümle var. Her gün görür, okur geçeriz ama ne kadar derin bir mana ifade ettiğinden belki de bihaberiz. Ne yazar o minik levhalarda: “Allah’ın dediği olur.”
Bu sözün üstüne söz mü söylenir? Fazla telaşa gerek yok, sonuçta elbette O’nun dediği olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.