Önümüz kış
Her sene hemen hemen bu vakitlerde aklımın karanlık dehlizlerinden uğursuz bir ses yankılanır benim: “önümüz kış…” Cüretkarca bir tehdit gibi, arsızca bir gözdağı gibi, tutup tam da en güvenlik arayan tarafımı hedef alır, bir keskin nişancıya ait olduğunu düşündüğüm bu söz. Öyle ortadan falan da konuşmaz yani. Kartlarını neden açık oynamasın ki zaten, benden çok daha güçlü olan bu varlık? Benden korkacak değildi ya.
**
Önümüzün kış olması yani, yılın diğer üç vaktinden farklı olarak ayrıksı, tekinsiz ve tehditkar gelir bana nedense -diğer mevsimlerle aram iyidir oysa-. Belki de kar canavarı Yeti’ye karşı beslediğim çocuksu ve köklü korkunun şekil değiştirerek de olsa içimdeki varlığını hala devam ettirmesinden dolayıdır bu durum. İşte o güvenlik arayan tarafım, önümüzün kış oluşu ve şu malum salgın… Bunların birbirleriyle bu sene kurdukları yoğun, şiddetli ve yıpratıcı ilişkiden bahsedeceğim kısaca. Kaldı ki söz konusu bu ilişki, bendenizin hayatla kurduğu öteden beri çürük olan bağların ipini de elinde tutuyor desem, abartmış sayılmam herhalde.
**
Düşünsenize, ortada hem başta andığım o dehlizlerden gelen olmaz olası ses var, hem de geçtiğimiz 3 mevsimdir halet-i ruhiyemi derinden sarıp sarsan salgının, esas şimdi -kış mevsiminde- alevlenebilecek olması ihtimali. Bulunmaz bir alaşım gerçekten! Koronayı yaşamış ve Allah’a şükürler olsun ki atlatmış birisi olarak söylüyorum bunları hem de. Nitekim daha en başından beri, bu salgından böylesi rahatsız ve tedirgin olmamın sebebi, bireysel refahım ve sağlığımdan öte, bunun tüm dünyayı mengeneye kıstırıp sıkıp sıkıp daraltarak kabz etmesiydi tüm bir hayatı ve insanlığı.
**
Maskelerdeki uzaklıklar, hepimizin birer olağan şüpheliye dönüşmesi, diken üzerindeki yaşayışlar… Üstelik, önümüz kış, diyorum size. “Önümüz kış” diyen bir sesin yankısı var kulaklarımın içinde.
Tabi ‘yere sağlam basmak’ gibi bir şey, son derece kaygan bir zemine sahip olan hayat yolunun üzerindeyken zaten boş bir hayalden fazlası değildir ve olamamıştır da hiçbir zaman. O tabiri duyduğum zaman belirsiz ve küçümseyici bir tebessüm belirir yüzümde her daim. Bir aynaya gereksinim duymadan kendi yüzünün o anki halini bilir ya hani insan…
**
Zira gerçekten de, zaten hiçbir zaman sağlam basılamaz o kaygan zeminin üzerine ama cüzi irademiz ve küçük aklımızca bazı mantıklı ve geçerli öngörülerimiz ve tahminlerimiz olabilir elbette yakın gelecekle ilgili. Olabiliyor. Tedbirler ve önlemler. İşi sağlama almalar, sağlam kazıklara bağlanan eşekler falan filan işte… Ne var ki bu ‘kendi çapımızdaki’ işler bile büyük bir sekteye uğrayıp, öldürücü bir darbeye maruz kalacak işte, bu kış. Virüs ile soğuk havanın kurduğu ölümcül ilişki! Bu iki eksinin yan yana gelişinden, olumlu bir şey doğmayacak bu kez. ‘Pozitiflik’ olsa olsa vakalara yansıyacak.
**
Hakikaten, daha kaç binlere kadar çıkacak? Ne kadar sürecek? Evet en önemlisi bu işte: ne zaman bitecek? Önümüzdeki mevsim, aleyhimize işleyecek, öyle değil mi? Gerçi, yazın da sıcak havanın etkisiyle bitecek diyorlardı. Bitmedi. Şimdi de söylenen bu ‘soğukların virüsü güçlendirmesi’ doğru çıkmaz belki o halde. Çıkar mı? Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.