Önce Selam, sonra Kelam
“Hak’kı hak bilmek…” sohbetleri
Her işimizin başına önce “Besmeleyi koyduk” Sonra hemen arkasından “Allah’a hamdettik ve Resulüne salâvat” getirdik. Bunlara, “Hamdele ve Salvele” dedik. Sırada, davet etmiş olduğunuz insanlar sizi ve davetinizi önemseyip, bazı işlerini de terk ederek davetinize icabet etmişler (gelmişler). Bu insanlara da bir selam vermek ve “Hoş geldiniz” demek her halde insanlığın, ahde vefanın bir gereği olması gerekir.
Büyüklerimiz; “Kul’a teşekkür etmeyen, Allah’a şükredemez” demişlerdir. O halde bu görevimizi de yerine getirmeye çalışmalıyız. Ya toptan veya isim zikrederek gelenlere selamlama yapılabilir.
Birkaç kişinin bulunduğu toplantılarda “Selamün aleyküm” demek, fazla zor bir şey değildir. Ama büyük salonlarda ve kalabalıklar karşısında, belki de alışılmadığından selam vermek zor gelebilir. Şu ana kadar birçok toplantıda konuşmacı, “hepinizi saygıyla selamlarım” diye başlardı. Bu zorluğu ilk defa yenen ve bizlere kalabalıklara karşı da selam vermeye alıştıran bir büyüğümüz, “Es-selamü aleyküm, aziz kardeşlerim” diyen merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmuştur.
Bu hareket bizlerde o kadar bir alışkanlık yapmıştır ki bizler de aynen onun gibi misafirlerimize “Es-Selamü aleyküm” diyerek konuşmalarımıza başlamaktayız.
Allah’ın güzel isimlerinden biri, “Es Selam (celle celalühü)”dur.
SELAMIN MANA VE ÖNEMİ
R.Nasıhin, Redd-ül Muhtar’da selam; “Selam, emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manalara gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duadır. Selam, (Ben Müslüman’ım, benden sana zarar gelmez, selamettesin) manasına, selamet üzere ol, Müslüman olarak öl, (ölüm de doğum gibi haktır) manalarına da gelir. Gayrı Müslimlerin hidayete kavuşmaları niyetiyle, ihtiyaç olduğu zaman onlara selam vermek, hidayete kavuşmaları için dua etmek caizdir” denmiştir.
Allah ile Rasulü Hazret-i Muhammed (s.av) Miraç esnasında bir araya gelince (hangi şartlarda nasıl bir araya geldikleri bizlerce meçhuldür), karşılıklı konuşma başlamadan önce birbirlerini selamlamışlar, bu selamlaşmayı da bizler her namaz kılarken “Tahiyyat’a oturunca” aynen yapmaktayız. Böylece tahiyyat baştan sona selam ve dua olmuştur.
Mirac gecesinde, önce Allahü teâlâ, Resulüne selam verdi.
Peygamber efendimiz de, (Ettehiyyatü lillahi, vessalevâtü, vettayyibatü - Her türlü hürmet, salavât (dua) ve bütün iyilikler sendendir) diyerek Rabbimizi övdü.
Allahü teâlâ, (Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi veberekâtühü - Ey Nebî! Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.) buyurunca,
Peygamber efendimiz, (Esselâmü aleyna ve alâ ibâdillahissâlihîn – Selamın bütün ibadet eden Salih kullarının üzerine de olsun) dedi.
Cebrail aleyhisselam da, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü- Şahâdet ederim ki, Allâh-ü Te'âlâ birdir ve yine şahâdet ederim ki, Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) O'nun kulu ve Rasûlüdür) dedi.
Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde; “Allahü teâlâya yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayın” (Müslim, Tirmizî) buyurmuştur.
Bir ikaz Hadis-i Şerifinde ise Peygamberimiz; “Selam vermeden söze başlamayın. Selam vermeden konuşana cevap vermeyin” (Hakim) buyurmuştur.
Yine bir başka Hadis-i Şeriflerinde tanıdık tanımadık her Müslüman’a selam vermemizi isteyen Peygamberimiz; “Yalnız tanıdıklara selam vermek, Kıyamet alametidir” (Taberanî) demiştir.
Selamı, manevi terazinin bir gözüne koyan Necip Fazıl Kısakürek de terazinin diğer kefesine koyacak ağırlık bulamamış ve “Ne bir harf, ne bir kelam,/Es Selam, Es Selam” diyerek, selamın ne kadar büyük bir değer olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
BAŞKA SELAM YOKTUR
Batı taklitçilerinin, “Good morning, yerine Günaydın, Good night yerine iyi geceler…” gibi kelimeler kullanmaları bir temenni olup bizim selamımızın yerine geçemez.
Selamlama yaparken reverans yapmak, yani belden bükülmek biz de yoktur.
Nitemim merhum Kaddafi’nin finansörü olduğu, Antony Kuin’in Hamza rolünü oynadığı ve Âlimlerin İslamı açıdan denetleyerek onay verdikleri “Çağrı filminde” Müslümanlar, Habeşistan Kralı Necaşi’nin önünde eğilmemişlerdir. Necaşi onlara; “Siz Peygamberiniz önünde de eğilmez misiniz?” diye sorduğunda da Müslümanlar; “Biz Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz” diyerek, “Bir Müslüman’ın” yapması gereken hareketi tarif etmişlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.