Öküzlüğün Alemi Yok!
Zihinlerimizde istikbalin inşası yerine izmihlalin harabesi var. Mevcutta yaşanan mutlak görünen muallâk olaylar çerçevesinde, beşik gibi sallanan gözlerle seyretmeye devam ediyoruz.
Çoğu şeyi aslında evvelinden kabullenmiş.
Bu kabullenişin esas ve yegane temelini ufak ve basit bir anekdot ile ifade etmeye çalışalım.
Churchill, Çanakkale'den mağlup olarak İngiltere'ye dönünce ona niye galip gelemediğini sorarlar…
O da cevap vermek için öncelikle büyük bir havuza üç tane balık attırır.
Sonra da bir kaç kişiye girip bu balıkları yakalayın der.
Elbette suda balık yakalamak mümkün değil. Bir müddet sonra balıkları yakalamak için havuza atlayanlar elleri boş, havuzdan çıkarlar.
Churchill de:
"İşte balıkları yakalayamadınız. Çünkü balık suda iken yakalanamaz. Bu balıklar Türklerdir, su da onların dini. Onları dinlerinden uzaklaştırmadan onları yenemeyiz." der. Sonra da elinde bir kova eğilir ve kovayı su doldurup dışarı döker.
"Ben artık Türkleri suda yakalamaya çalışmayacağım, her gün bir kova suyu bu havuzdan alacağım, nitekim su bittiğinde Türkler de ölecektir." der.
Hedefler ve amaçlar doğrultusunda, rotasından sapmayan bu Rotaryan zihniyetin toplumlarla mücadelesinin hangi yöne kaydığının basit bir örneğidir.
Bugün biraz yazar tembelliği yapalım.
Ve Anekdotlar üzerinden devam edelim.
Ormanın birinde Aslanlar toplanmış. "yahu" demişler, "hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader. Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor, eee balık yakalayacak halimiz de yok... N'aapsak? "
Bir tanesi "en iyisi, öküzlere saldıralım" demiş,
"iri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!"
Olur mu? Olur.
Hücum!
Ama evdeki hesap çarşıya uymamış;
Öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer...
Organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.
Aslanlar aç bilaç.
N'aapsak, n'aapsak?
"Tilkiye danışalım" demişler.
Tilki "kolay" demiş, "beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."
Kabul etmişler.
Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş, "saygıdeğer öküzler" demiş,
"aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar...
Ama; şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o...
Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü,
Kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın!"
Öküz heyeti düşünmüş taşınmış,
"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" Mantığıyla, verivermişler sarı öküzü...
Aslanlar da afiyetle yemiş.
Bir gün, iki gün....
Tilki gene gelmiş.
"bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş.
Ve eklemiş:
"ama şu var ya benekli öküz, benekli öküz,
O burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş,
Canları çekiyor, verin, kurtulun!"
Öküz heyeti düşünmüş,
"otlağın selameti için" “devletin bekası için”
Teslim etmiş benekli öküzü...
Üç gün, dört gün...
Tilki gene gelmiş.
Kuyruğu uzun olanı...
Burnu beyaz olanı...
Tombul olanı...
Tek tek alıp, gitmiş.
Otlak seyrelmiş
Semirmiş aslanlar.
Günlerden bir gün... Artık tilki gelmemiş!
Gerek kalmamış çünkü
Doğrudan aslan gelmiş.
"hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, adamı hasta etmeyin" demiş.
Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler,
"keşke sarı öküzü vermeseydik" demiş ama iş işten geçmiş.
Taviz veren toplumlar, elbet bir gün tacize uğrarlar. (E.B.M)
Onun için “ÖKÜZLÜĞÜN ALEMİ YOK”…..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.