Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Öksüzler ve Anneler Günü

Öksüzler ve Anneler Günü

Yakın zaman önce anneler gününü kutladık. Allı güllü ve avaz avaz bir kutlamaydı yine. Dışarıya dönük, İlan eden; başkalarına gösterilen, gösterişli bir kutlama… “Dostlar kutlamada görsün, duysun, bilsin” havası. Sosyal medya, yazılı ve görsel derken artık 5 duyuya hitap eden gerçek ve sanal basın sayesinde görmeyen, duymayan, bilmeyen de kalmadı annelerin ne kadar kıymetli ve liyakatli olduklarını. Annelerle birlikte çektirilip paylaşıma sunulan dumanı üstünde alevli meyveli fotoğraflar, hikayenin ta başına; anne karnına uzanan eski fotoğraflar mı dersiniz; konu hakkındaki ibretlik öyküler, hikmetli fıkralar mı; bini bir paraydı yine, o Pazar yeri ve gününde… Göze sokmak şöyle dursun, kafaya çivilenip mıhlandı; kulakları doldurup taşırdı yine, anneliğin sevgisi, önemi ve yüceliği. Öyle. Hakları ödenmez. Anneliğin kıymeti ve liyakatine de bir sözümüz yok zaten. Ancak, bir festival havasında, gümbür gümbür yaşanan bu günde gerçekleştirilen eylemin ismi, gerçekten de bir kutlama, kutsayış mıydı, yoksa, bir yerlerde kızılca kıyametleri mi koparttık yine? Bir sebeple annesizliğin içinde ve ortasında kalmış öksüzlerin yüreklerinde, mesela?

Yaşı kaç olursa olsun, yalnızca tek bir öksüzün bile zaten yaralı olan kalbini burup, zaten bükük olan boynunu kırmışsa bu gürültücü ve ısrarcı kutlamalar, yapılan işin adı yüreklerin içinde kızılca bir kıyamet kopartmaktır, daha çok. Cana okumak; boyunları ve kemikleri kırıp atmaktır…

Ne zaman akıllanacağız? İncelip, duyumsayacağız?

Anneler gününde, tek bir günde yaşanan bu dışarıdan destekli, bol motivasyonlu sevgi ve ilgi patlamaları ise zaten daha dengeli bir şekilde yaşansa olmaz mıydı, tüm bir seneye yayılarak? Bu dengenin getireceği coşku, çok daha samimi olmaz mıydı? Olmaz mıydı? “Olmazdı”. Doğru… Tek bir güne has olarak yaşanan bu alışveriş ve hediye çılgınlığının önüne geçilmiş olunurdu o zaman. Kapitalizmin dişli çarklarına çomak sokmaya yeltenmek mi? Haşa!

İşin bu kısmı değil de… Şu, incelip duyumsama konusuna dönecek olursak…

Yapılan onca gürültü patırtı, afişe edilmiş fotoğraflar, sevgiler ve ilgiler zaten her zaman, içte ve gerçekte eksik olan bir şeyleri kapatma çabası gibi gelir bana, bilinçsizce yapılan. Sevginin, yalnızca muhatabına karşı dile gelen bir lisanı vardır, yani. Dışarıya karşı bir ispata, onaya ve gösterişe ihtiyaç duyulduğu ölçüde, şüpheye şayandır o sevgi. Hem dedik ya, tüm bir yıla yayıp, geniş bir düzlemde sağlam ve dengeli adımlar atmak yerine, 1 günün ip cambazlarına döndürüyor bizi, bu tek gün kutlamaları, coşkuları ve çılgınlıkları.

Çiçekçiler kızmasınlar. Bilakis, onların çarklarına su taşıyorum ve gün ve sebep aranmaksızın, onların daha sık ziyaret edilmeleri gerektiğini söylüyorum ben. Ses çıkarmayan ama kendinden emin adımların daha fazla yönelmeleri gerektiğini, onların yoluna…

‘Ses çıkarmayan’… Tek bir öksüzün bile kalbini burup burkuyorsa bu gürültücü ve cakalı kutlamalar… Kutlama değil; kıyametleri kopartmaktır, bu. Biraz ısınabilmek uğruna, onların zaten yaralı olan yüreklerinin içlerinde, derinlerinde, yüzeyleri ve her yerlerinde yangınlar çıkartmaktır.

Ne zaman incelip duyumsayacağız? Akıllanır mıyız bir gün?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi