Kerem İşkan

Kerem İşkan

Ocak’ı sevmem..!

Ocak’ı sevmem..!

Sert ve soğuk bir kıştı…

2006 yılının Ocak ayı…

Konya’dan ayrılmış, hayatımda ailemle ilk kez gurbete çıkmıştım… Yeni bir ev tuttuk, Konya’daki evimizi taşınmak için toplamaya başlamıştık…

Zar zor karda yürüyerek, Gonya tabiriyle; “Debül dübül…” gelebilmişti babam…

***

Birlikte kitaplığımı toplamaya koyulduk…

Hepsini okudun mu?” diye gururla sormuştu…

Ev toparlanırken, hüznü ve kederi artmış;

“İnşallah böylesi daha hayırlıdır...” diyordu demesine ama evladının Konya’dan geçimini sağlamak için bir başka şehre taşınmasını içten içe kendine yediremiyordu…

Bir emekli maaşı vardı elinde…

Elinden bir şey gelmiyor, kahırlı ve mahçup bir şekilde oturuyordu karşımda… Sanki her şeyin suçlusu o gibi…

***

Son zamanlarda nefes darlığı artmış, Meram Tıp Fakültesi’ne gidişleri de sıklaşmıştı…

Ev toplanmıştı… Eşyalarla dolu kamyonu karşılamak için, vedalaşıp Konya’dan ayrıldım

Daha sonra çocuklar gelecekti…

Ardından da babam baharda gelip, baharın keyfini birlikte çıkartacaktık

Hastaydı başımın üstündeki gölgem…

Olmadı…

***

Eşyaları yeni eve yerleştirdiğim gece yarısı bir telefon geldi…

Yorgunluktan sızıp kaldığım koltuktan, hiç tanımadığım bir evde uyanmak ürkütmüştü beni… Korkuyla etrafa bakınıp nerde olduğumu hatırlamaya çalışırken elim telefona gitti…

“Çabuk Konya’ya dön...”

Telefon kapandı…

***

Ömrümden ömür gitti…

1,5 saatlik yol 15 saat gibi geldi…

Sabahın ilk ışıklarıyla, Konya’da bağ evine yeni ulaşmıştım ki, kapı önünde sıralanan, araçlar sanki boğazıma park etmişler gibi tıkandı kaldı yüreğime…

Sonra da bahçemizin ortasındaki sulama havuzunun kenarına bırakılan tabutla yüz yüze geldim…

Taşlığa yığılıp kalmışım…

***

Bahçe ortasında dallarını göğe uzatmış, mahallenin en büyük dut ağacı olan, dutumuzun bile gölgesi kalmamıştı sanki avluda…

Havanın şiddetinden kar serpiştirirken, dede mimarisiyle yapılmış iki oda bir sofadan ayaklarım yerden kesilmiş gibi geçtim…

Önce, gözleriyle gözlerim buluştu;

“Beni arar gibiydi” son bakışı…

***

Koca yürek soğumuş, beraberinde dut ağacımızın gölgesini de götürmüştü üzerimizden…

Babasına kavuşmuş masum bir çocuk gibi yatıyordu evladının kollarında…

Babam ölmüştü…

Yanı başında çocukluğumda can çekişerek yığılıp kalmıştı sanki yanağına…

Şimdi OCAK ayıyla küsüz…

Tam sekiz yıldır ocaktaki közümü söndüren selamını almam ocağın

***

Babalar gidince, berberinde çocukluğunuzu da “attaya”  götürür…

Yaşayan babaların kıymetini bilin…

Ocak’ın keyfini sürün…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi