Abdullah Uçar

Abdullah Uçar

Nefis Şeytan

Nefis Şeytan

Esb-i nefse rakip olma pareler bir gün seni,
Emin olma tiğ-ı ağyar yareler bir gün seni!..
                    Lâedrî
“Nefis atına binme bir gün seni parça parça olacağın bir uçuruma sürükleyebilir. Kendine de çok güvenme, gün gelir ağyar kılıcına kurban gidebilirsin!”
İlim: Bilmek manasınadır. İrfan: Bildiğini bilmek, yani bildiklerinin iyi-kötü, faydalı-zararlı… taraflarını da bilmek, derinlemesine öğrenmek, künhüne vakıf olmak gibi manalar ifade eder. İslâm hem ilim, hem de irfan sahibi olmayı tavsiye eder. Hz. Mevlânâ; “şeytanın ilmi vardı, ama irfanı yoktu, onun için Âdem’i sadece toprak olarak gördü de ‘ben ateşten yaratıldım, ondan üstünüm’ dedi, mağrur oldu, Allah’a isyan etti” der.
Gerçekten şeytan cennette meleklerin hocası idi. Âdem’in büyüklüğünü ve üstünlüğünü kabul etmesi hususunda Rabbinin emrine karşı geldi, lânetlendi, cennetten kovuldu ve sonu hüsran oldu.
Peki; nefis ve şeytan tabiri ayetlerde, hadislerde ve kibar-ı kelamlarda çok geçen bir sözcük. O halde nefis ne? Teşbihte hata olmaz demişler. Bana göre insan bedenindeki Allah’ın baz istasyonu “ruh”tur. Şeytanın baz istasyonu, yani etki alanı, frekans gönderip bağlantı kurduğu, yönlendirdiği baz istasyonu da “nefis”tir. Biri müspet, biri menfi. İnsan hangisini açık tutarsa, onun etkisine ve frekanslarına muhatap olur.
Yine Hz. Mevlânâ şöyle buyurur: “Yapacağın işte nefsinle meşveret etmek ve ne derse aksini yapmak kemaldir. Nefsin sağ elinde tespih ile Kur’an vardır ama yeninde ise hançer ve kılıç saklıdır. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç ve gör ki, şeytanın katili edeb’dir.”
Nefis ve onun sahibi şeytan öyle büyük bir düşman ki; Peygamberler bile onun şerrinden Allah’a sığınmışlar ve Hz. Yusuf’un diliyle; “(Allah’ın nusrat ve yardımı olmazsa) ben nefsimi tezkiye edemem” (1) “yani onun şerrinden kurtulamam” buyurmuşlardır.
Ahir zaman Peygamberi Efendimiz (sav) bile, nefisle savaşı, savaşların en büyüğü ve en zoru olarak kabul eder, dualarında sık sık; “nefsimin şerrinden Allah’a sığınırım, Rabbim göz açıp kapayıncaya kadar bile olsun, beni nefsimin eline (senin yardımın olmaksızın) bırakma” (2) diye yalvarmıştır.
Konunun önemini ve tehlikenin büyüklüğünü takdir edemeyen nice insanlar, şeytanın mağlubu ve mağduru olup, silinip gitmişlerdir. Ama bu hususta başarıya ulaşanlar da vardır:
Padişahın kızı mesireye çıkmış, arkadaşlarından ayrılmış, yolunu şaşırmış, dağ başında yapayalnız kalmış. Akşam olmuş, ışık gördüğü bir kulübenin kapısını çalmış, ıssız bir yerde, tek başına yaşayan ve ilimle meşgul olan bir mollanın mekânı. Genç, misafirini almış, yedirmiş, içirmiş, oturmuşlar, şeytan ve nefis aklına bir şeyler getirdikçe ortada yanmakta olan kandilin ateşine parmaklarını tutmuş, yani nefsine uyarsa, cehennem ateşine ne kadar dayanabileceğini test etmiş, böylece sabahlamışlar, sabahleyin padişahın adamları kızı bulup götürmüşler, kız babasına mollanın hareketlerini anlatmış, onun da hoşuna gitmiş ve onu getirtip paşa yapmış, tarihe “molla paşa” olarak geçmiş.
Şeytana karşı her zaman böyle başarılı olunamıyor. Tıpkı şu olayda olduğu gibi:
Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı (küçük yavrusu) bir yerde bağlı ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş. Sonra kalkıp buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı annesinin sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış ve debelenip boynundaki ipi çözmüş. Koşarak annesini emmeye giderken süt kovasını devirmiş. Sütü dökülen genç kadın sinirlenip eline geçirdiği odunla buzağıya vurmuş. Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalmayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş. Uzaktan geçen kadının kayınpederi, gelinini öldürdüğünü görünce ineği tüfekle vurmuş. Silah sesini duyan gelinin kocası, karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde silah görünce, tabancasını çekip babasını öldürmüş. Kısa sürede gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş. Bütün bu olayları bir kenarda izleyen şeytan; “şimdi bu felâketi de bana yükleyecekler. Ben buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım?” demiş!..
------------
1- Yusuf Sûresi, 53.
2- Câmiü’s-Sağîr, c. 1, s. 58.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Uçar Arşivi