Müzik kariyeri gazete kuponu ile verilen orgla başladı! Şimdi tüm Türkiye tanıyor

Müzik kariyeri gazete kuponu ile verilen orgla başladı! Şimdi tüm Türkiye tanıyor

Konyalı müzisyen Prof. Dr. Özgür Ünaldı, “Konya sadece doğduğum şehir değil hayatımda iz bırakan da bir şehir. Müzik hayatıma, gazete kuponlarıyla alınan oyuncak bir org ile başladım” dedi.

Uludağ Üniversitesi'nde kendi deyimiyle 'öğretmenlik' yapan Prof. Dr. Özgür Ünaldı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Prof. Dr. Özgür Ünaldı, sorularımıza içtenlikle cevap verdi. Dünya dışı duygular ve düşünceler eşliğinde dinlediğim Ünaldı, müzik hayatını ve akademik kariyerini anlattı.

whatsapp-gorsel-2024-06-13-saat-11-05-05-9a7072ed.jpg

KONYA HAYATIMDA İZ BIRAKAN BİR ŞEHİR

**Müzik hayatınıza nerede ve nasıl başlayıp, ardından nasıl devam ettiniz?

-Müzik hayatıma, gazete kuponlarıyla alınan oyuncak bir org ile başladım. Babam orgu kendisine almıştı, bir tane de bana almadığı için müzik kariyeri başlayamadan yaramaz oğlu tarafından sabote edildi. Evde türküler, Barış Manço ve klasik müzik dinlerdik bol bol. Klasik müzik derken, hemen hemen her zaman solo piyano yapıtlarının veya piyanolu oda müziği gruplarının yorumlarını içeren, çoğunlukla Rus plaklar evde sürekli çalardı. Konya'da konservatuvar yoktu, hâlâ da eksik. Evet bina artık var ama içini eksiksiz doldurmak, her yiğidin harcı değildir. Mesela Konya'daki Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü, benim çocukluğumdan beri başarılıdır ancak konservatuvar, iyi bir binaya rağmen bir türlü doldurulamadı. Her rektörün, her liderin başarabileceği bir şey değil bu okulları tamamlayabilmek. Bina kolay. Her neyse, işte Selçuk Üniversitesi'nin (bazı fakülteleriyle Necmettin Erbakan Üniversitesi'nin) o müthiş müzik bölümünün efsanevi bir müzik insanı, piyano eğitmeni vardı: Prof. Seçkin Gökbudak. Eğer Konyalı olup Türkiye'de herhangi bir şehirde öğretmenlik yapan, piyano dersi veren birisiyle karşılaşırsanız, mutlaka Seçkin Hoca'nın elinden geçmiştir. İyi bir teorik ve pratik bilgiye sahip, disiplinli bir öğretmen olan Seçkin Hocam, Türkiye'nin en iyi müzik öğretmenlerini yetiştiren, pırlanta gibi bir hocadır.

whatsapp-gorsel-2024-06-13-saat-11-04-56-f93c4b37.jpg

Orgdan sonra gördüğüm kalın, ağır ve gerçek piyano tuşlarının o görüntüsünü ve Seçkin Hoca'nın kendi oğluymuş gibi bana bakışlarını unutamıyorum. Basketbol, futbol oynamaktan epeyce uzun süre piyanoyu bıraktığım bir dönem de oldu. Kaldı ki Anadolu Lisesi sınavlarına girip Selçuklu Anadolu'yu kazanmıştım. 7. sınıfa geldiğimde bir müzik okulunda okuma isteği belirdi kafamda ve bu istek bir anda çok güçlendi. Konya'dan Ankara'ya gidip Bilkent Üniversitesi'ni burslu olarak kazandım ve şimdiki birçok müdür, dekan ve öğretmenin cesaret edemeyeceği bir şekilde 8. sınıftan devam etmem sağlandı. Hocaların hocası Prof. Gülnara Aziz. Gülnara Hoca, 8 ayda başardı. Zaman kaybetmiş kara çocuğun 3 yılını 8 ayda toparlamayı başardı. Bu müzik eğitim serüveninin devamı iyice uçuk kaçık çünkü Bilkent'i birincilikle bitirip Moskova'ya taşındım! Bu arada bestecilik eğitimi de almıştım Bilkent'te. Okulda zaten zorunlu olan teori solfej dikte dersi hocam, Prof. Aynur Sultanova'ydı. Kendisi uzun yıllardır Konya'da. Üzerimde onun çok emeği vardır. Devam edeyim, Prof. Hatıra Ahmedli, Prof. Zarife Bakihanova, ardından Prof. Bujor Hoinic hocam ile bestecilerin girdiği sınavlara girip tam notlar almaya başladım. Mezuniyet sonrası yurtdışına gittim, Eczacıbaşı Vakfı'nın eğitim bursuyla 4 yıl lisans üstü doktora derken Moskova da bitti. Üçüncü müzik annemle de orada tanıştım. Moskova-Çaykovski Devlet Konservatuvarı zaten müzisyen fabrikasıdır Prof. İrina Plotnikova zor bir kadındı ama o da oğlu gibi sevdi beni. Üçüncü şansım. Derslerin her saniyesinin hakkını vermek için orada da çok çalıştım, karşılığını da aldım. Şimdi 40 yaşında yeni hayallerle, özgün projelerle bu kariyere devam etmeyi planlıyorum. Bestelerim var ve duyacaklar önümüzdeki dönemlerde. Ünvanım da var ancak emekli olmak için profesör olmadım ben, bir lise öğrencisi gibi çalışmaya devam ediyorum. Başka türlü bir hayat düşünemiyorum.

ASTROFOTOĞRAFÇILIĞA İLGİ DUYUYORUM

**Enstrüman olarak neden piyanoyu seçtiniz? Diğer müzik aletleriyle aranız nasıl? Müzik dışında, işin üreticilik ya da tüketicilik yanında durduğunuz uğraşlarınız/hobileriniz var mıdır?

-Babamın kendisine aldığı orgun siyah beyaz tuşlarına neden o kadar ilgi duyduğumu hâlâ açıklayamıyorum. Ben bestecilik de yapıyorum bu arada ve piyano, kanun, viyola gibi esntrümanlardan etkileniyorum. Kanuna ve Türk besteci, kanunî Ferid Alnar'a da ayrı bir ilgim var. Hobi konusuna gelirsek... Eve org girmeden önce arabalara karşı büyük bir merakım vardı. Legolar aldı annemler, sonrasında da belki meraklısı bilir "lego technic" adındaki temel makine mühendisliği öğreten setlere geçtim. Pek doyamamışım demek ki, 3 yıl önce içimden 'çocuk Özgür' çıktı ve eski legoların hepsini salondaki masaya boşalttı. Kılavuz falan yok, ben bir anda kendi prototiplerimi yapmaya başladım. Hatta lego motorlar takıp onları basit anlamda kodlayıp uzaktan kumandalı hale getiriyordum. Bir diğer merakım ise tenis. Masa tenisi de oynardım ama açık tenis hep daha çok ilgimi çekti. 3-4 yıl ders aldım. Daha önce hiç uğraşmadığım ama hep ilgimi çeken, arzuladığım bir uğraş. Hobiden çok bir mesleğe benziyor çünkü öğrenme süresi çok uzun ve yıllar sürüyor: astrofotoğrafçılık ve astronomi. Astroloji değil, astronomi. Evde durduğu çekmecesinde eskiyen bir fotoğraf makinesini de değerlendirmiş oldum. Evet teleskoplar, fotoğraf makineleri pahalıdır ancak 3 yılda bir yenilediğimiz üst segment telefonlar var ya, hani çıldırmış gibi en iyilerini alıp duruyoruz, işte o telefonlara üç yılda bir verdiğiniz parayı sadece bir defaya mahsus tüm astrofotoğrafçılık setine verebilirsiniz.

HALK MÜZİĞİ DOĞAL ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAR

**Peki... Klasik Batı Müziği ile Türk Müziği arasındaki en temel farklar ve benzerlikler sizce nedir?

-"Klasik Batı Müziği" tanımı branşı, müzik alanını tarif etmek için doğru ve kullanılan resmî tanım olsa da buna olan itirazım güzel bir giriş olacak. Ben 'klasik müzik' tanımını tercih ediyorum. Doğu/Batı yön olarak doğru ama ülkeler bazında tam bir saçmalık. Çin'deyken Amerika bir doğu ülkesi oluyor mesela. "Western Civilization" diye bir ad taktı Avrupa ve Amerika ülkeleri, sanki öncesi yokmuş gibi. Mezopotamya, Ortadoğu medeniyetleri tüm eserleriyle ortadayken medeniyetin önüne 'batı' eklemek hem yön olarak, hem de ülkeler bazında saçma. Mehmet Akif Ersoy "tek dişi kalmış canavar" diye tanımlamış. Mesela, Rusya batı mı? Bize inanılmaz zengin bir sanat üretimi külliyatı bıraktı bu ülke, hem yazarlar, hem besteciler, daha az tanınsa da ressamları, heykeltıraşlarıyla... Bilim alanında da aynı şekilde. Peki Rusya doğu mu? Nerede bu ülke? Batı medeniyeti mi diyeceğiz? O kadar tuhaf bir tanım ki, müzikte de olmuyor, olmayacak. Bu arada 'Türk sanat müziği' de biraz sorunlu bir tanımlama olsa da o şekilde ad verildiği için buna bir diyeceğim yok, uzmanlık alanım da değil ancak dinlemeyi severim. Hem sanat, hem halk müziği. Aslında bu ikisinin arasındaki farka benziyor klasik müzik ve Türk müziği arasındaki fark. Türk sanat müziği, hesaplayarak oluşturmanın sonucu ortaya çıkar ve bestelenir, notaları vardır yani aynı klasik müziğin üretim süreci gibidir. Halk müziği ise doğal bir şekilde ortaya çıkar, doğaçlanır. Arşivlenmek isteniyorsa başka birisi kaydeder ve notaya döker, yoksa, notaya gerek duyulmaz. Kulaktan kulağa yüz yıllarca aktarılır.

SKM’DE PİYONA OLMAMASI ÇOK ÜZÜCÜ

**Dünyada ve ülkemizde müziğe ve sanata, hak ettiği değer veriliyor mu? Yeterli imkân sağlanıyor mu?

-Konya'dan başlayalım. Kuyruklu piyano, Selçuklu Kültür Merkezi gibi harika bir kompleksin demirbaşıdır. Dünya'nın her yerinde böyledir, her salonun bir piyanosu olur. Elbette o şehre bakan 2-3 piyano teknisyeni, akordör de lazım. SKM'de ise piyano yok, şaşırtıcı bir durum. Resitalimiz için dışarıdan kiralandı mesela. Bu konunun çözülmesini diliyorum. Halka neyi dinletirseniz, neyi izletirseniz onu ister. Klasik müzik dinlemek bahsettiğim gibi, keyif alabilmek için emek isteyen bir hobi olduğu için Dünya'nın her yerinde en az dinlenen müzik türüdür. Bizim ülkemizde 'sanatçı' kelimesi artık tüketilmiş durumda; bir değeri maalesef kalmadı. Bazı pop müzikler var mesela, onlara pek lafım yok, üretim aşaması, emeği, sözlerinin anlamı "popüler sanat" denebilecek seviyede olabilir, çok da severek dinlerim. Bunun gibi 'Geleneksel Sanatlar' ve 'Güzel Sanatlar' tanımları da vardır, buna da bir diyeceğim yok elbette. Bir de sanat olamaycak kadar ucuz ve hızlı üretilip tüketilen fabrikasyon üretimler vardır, bunların ayrımını halkın yapabilmesi için bir sanat politikanızın olması gerekir. Bakın ülkece bir yas ilan edildiğinde konserlerin tümü iptal edilir. Siz terörü kınarken bir taraftan etkilediği zarar alanını genişletmiş oluyorsunuz yani. Yas süresince televizyonları açınca ne görürüz peki? Ucuz müzikler, eğlence programları, komediler aynen devam eder. Yasa ne oldu? Benim konserim iptal edildi ve ben başka bir şehirden evime döndüm.

**Yeni bestecilerin, eskiler kadar, zaman içinde iz bırakıp kalıcı olabileceğini ön görüyor musunuz?

-Yeni, yani yaşayan bestecilerin çoğunda 'farklı olmaya çalışmak' gibi bir takıntı var. Bu hastalıklı durum sebebiyle çok fazla dinlenebileceklerini düşünmüyorum. Yaşayan çok az bestecide bu yok ve onların geleceği aynı eskiler gibi kalıcılık konusunda parlak. Özkan Manav, Hasan Uçarsu, okulumuzdaki hocamız Gökçe Altay Artar, henüz oldukça genç olan Hasan Barış Gemici, yeni teknikleri uygularken bağlarından, köklerinden ve geleneklerden kopmayan, teknik açıdan üstünde çok düşünerek, tıpkı denklem çözen bir matematikçi ve mimar gibi eserler yazan değerlerimiz.

KONYA BENDE İZ BIRAKAN BİR ŞEHİR

**Çocukluk yıllarınızın geçtiği kentte konser veriyor olmak, üzerinizde farklı bir etki bıraktı mı? Tekrar ne zaman dinleyebiliriz sizi?

-Konya benim 7-14 yaş arasını geçirdiğim, iz bırakan bir şehir. Çok arkadaşım oldu, aslında senden daha yakın zamanda görüşebildiğim arkadaşlarım da oldu ama bir tek sen mesaj attın ve şaşırdım. Konya'da daha önce solo resital vermiştim ancak tarihte ilk kez ikili piyano resitali gerçekleşmiş oldu. Büyük bir piyanist olan Gökhan Aybulus ile bu resitali gerçekleştirmek, hem benim hem Konya için iz bıraktı bence. Telefonumda da Gökhan değil "kardeşim" diye kayıtlıdır. Albümler çıkarttık, daha da yolda elbette. Bu arada benim viyola sanatçısı eşim Elena ile viyola-piyano ikilisi olarak da konserlerimiz var. Bir de albümümüz çıkacak yakında. Ayrıca piyanolu üçlü olmak üzere bir grubum daha var "Bosphorus Trio" adında, 8 yıllık bir grup. Onunla da devam ediyoruz çalışmalarımıza. Resitalde ilk piyano hocam olan Seçkin Hocam, lisedeki teori hocam Aynur Sultanova ile göz göze geldim selam verirken. Çok beğendiklerini söylediler sonrasında. İlgi alaka ise tahmin ettiğimizin çok ötesindeydi. Çiçeklerle karşıladılar bizi. Kıyanus Müzik Okulu büyük bir yükün altına girdi çünkü salonu kiraladı, iki kuyruklu piyanoyu Ankara'dan kiraladı; imza için girilen kuyruk, çekilen fotoğraflar... Çok memnun kaldık ilgiden. Sonraki konserimiz Bursa'da oldu ve sezon bitti. Bir sonraki sezon programı kesinleşmedi ancak sosyal medya hesaplarımızdan Özgür Ünaldı, Gökhan Aybulus, Elena Ünaldı, Bosphorus Trio olarak takip edebilirsiniz. Bu iş emek ve zaman işi, seri üretime geçmek her müzik türünde hem sanatçıyı tüketiyor, hem de ortaya çıkan ürün kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Benim acelem yok, bugüne kadar sindirerek ilerledim, bundan sonra da böyle olacağını düşünüyorum. Beni takip etmeye devam edin. Konyalılara kocaman sevgiler, selamlar.

ASLI DURUK

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum