'Gazeteci yalan haber yapmaz'
Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Konya Şube Başkanı Murat Dönmez, gazeteciliğe nasıl başladığını, mesleği icra ederken hangi zorluklarla karşılaştığını, unutamadığı anılarını Merhaba Gazetesi’ne Gazeteci-Yazar Murat Dönmez, gazetecilik mesleğinin kendisi için ne önem ifade ettiğini de dile getirdi.
** Murat Dönmez kimdir?
-6 Ağustos 1968 yılında İstanbul'da doğdum. Evli bir çocuk babasıyım.
Fotoğraf çekmeye meraklı olduğum için 15 yaşında iken, 1983 yılında kısa adı AKAJANS olan Akdeniz Haber Ajansı’nda okul dışı vakitlerde muhabirlik yapmaya başladım. Daha sonra Tercüman Gazetesi'nde muhabirlik, Bulvar Gazetesi’nin Konya Muhabirliği görevinde bulundum. 1994 yılında Akşam Gazetesi’nin kuruluşunda görev alarak aralıksız olarak 14 yıl bu gazetenin Konya Temsilciliğini yaptım. Konya’da yayın yapan Konya Postası, Yeni Meram, Yeni Konya, Memleket ve Pusula Gazetelerinde yöneticilik yaptım. Türkiye'nin ilk yerel televizyonu olan Sun TV’de Haber Müdürlüğü görevinde bulundum. Ajans Habertürk ve Gazete Habertürk’ün kuruluşunda yer aldım ve bu iki kurumun 2 yıl boyunca Konya Temsilciliği görevini yaptım. Ayrıca, Reha Muhtar ile Ateş Hattı program ekibinde, Uğur Dündar ile Arena ekibinde çalıştım. 42 yıla yakın bir zamandır bu mesleğin içinde çok sayıda ödül kazandım. Evli ve bir çocuk babasıyım. (KGC) Konya Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları (TSYD) üyesi ve Konya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanlığı'na devam etmekteyim. Sürekli Basın Kartı sahibiyim. Ayrıca 17 yıl önce kurduğum, www.konyaekspres.com haber sitesini yönetmekteyim.
ABİMİN MAKİNESİNİ ALIR OKULA HAVA ATMAYA GİDERDİM
** Mesleğe nasıl başladınız?
-Abim Cengiz Dönmez gazeteciydi. Eve fotoğraf makinesi getirirdi. Biz daha küçüktük o zamanlar. Zaman zaman ben fotoğraf makinesini ondan habersiz alırdım. Şimdiki gibi teknolojik makineler değil. Zenit bir makineydi. Önden basmalı, deklanşörlü kollu falan Onu alırdım, okula giderdim. Yani işte hava atacağız okula, sınıfa, öğretmenlere, kızlara, arkadaşlara. Ama fotoğraf çekmeyi de severdim. Abim kızardı makineyi habersiz aldığım için ama çektiğim fotoğrafları da tab ederlerdi ve incelerlerdi. Belli bir zaman sonra iyi fotoğraf çektiğimi tespit ettiler. Yazma konusunda da okulda bir kompozisyon yazmıştım dört A4. Bir yaprağın ağaç dalından oluşumundan yere düşüşüne kadar yani baharla beraber yazıp ve gül mevsimi gelinceye kadar sararıp yere düşürünceye kadar Aileme de dediler hani bu çocuğun edebiyat yönü daha ağır basıyor matematikten şundan bundan ziyade diyerek yönlendirdiler. Fotoğrafta işin içine girince abim Türkiye’de Yarın Gazetesi’nde (Bugünkü Merhaba Gazetesi) yazı işleri müdürü idi. Daha sonra Tercüman Gazetesi'ne geçince ben cumartesi-Pazar günleri ve okuldan çıktıktan sonra abimin yanına uğrardım. Varsa bir şey gönderirlerdi. Yani gider gelirdik, işte fotoğraf çekerdik, bir iki not tutardık yalan yanlış. Öylelikle başladık. O günden bugüne 42 yıl geçivermiş işte.
‘ÖLÜ BALIKLARI ELİME ALDIM’
**İlk haberinizi hatırlıyor musunuz?
-Küçük büyük birçok haber yaptık. Ama ilk manşet haberim 1 Eylül 1986 yılında, yani 3 yıl sonra muhabirliğini yaptım, Bulvar Gazetesi'nde çıkmıştı. O zamanlar şimdiki Sille Barajı tamamen kurumuştu. Şu an rahmetli olan Ahmet Ölge ismiyle, çimento fabrikasında çalışıp, cumartesi-pazar gününde de bize fotoğraf çekmeye gelen, yardım eden abimiz vardı birkaç yıl önce, hayatını kaybetti. O boş zamanlarında taksicilik yapardı. Zaman zaman onunla gezerdik, yani memlekette ne var ne yok diye. Sille'ye gittik, bir baktık ki baraj kurumuş. Ölü balıkları elime aldım. O benim fotoğrafımı çekti. Bulvar Gazetesi'nde 1 Eylül 1986 yılında manşetten çıkmıştı Türkiye çapında bir manşet haberdi. O ilk haberim diyebilirim. Daha öncesinde tabi illaki var. Ondan sonra yani onlarca defa manşet habere çıktık.
*** Anadolu’da gazetecilik yapmak nasıl bir tecrübe?
-Anadolu'da gazetecilik yapmak zor. İstanbul'da mesela spor muhabirleri, Fenerbahçe muhabiri ise sadece Fenerbahçe'yi takip ediyor. Anadolu'da öyle değil. Yani burada sanatçı geliyor, sanatçıya gidiyorsunuz, siyasetçi geliyor, siyasetçiye gidiyorsunuz, işte spor oluyor, sporla ilgileniyorsunuz, kavga, bela, cinayet neyse hepsini yapıyorsunuz. Yani bu süreç içerisinde polis adliye muhabirliği yaptım. Gece karakollarda çok zamanımız geçti. Katil, hırsız her kim denk geliyorsa fotoğraf çekerken size saldırıyor. Birkaç defa da dayak yemişliğim vardır yani bunu da söyleyeyim. Ayrıca onlarca kez bana dava açıldı. Bunlardan sadece bir tanesini kaybettim yanlış hatırlamıyorsam gazeteci yalan yazmaz. Bazen abartabilir.
O FOTOĞRAFTAN SONRA POLİS-ADLİYE MUHABİRLİĞİNİ BIRAKTIM
**Meslek hayatında hiç unutamadığın anın illaki vardır. Bu olayı bizimle paylaşır mısın?
-Oğlum yaklaşık bir buçuk iki yaşındaydı. Ankara yolunun üzerinde kavşak var ya bitmeyen otelin olduğu yerde demir yolunda bir kaza oldu. Saat gece iki, iki buçuk civarlarında. Bir kış günü lapa lapa kar yağıyor. Tabii biz haberi, olayı duyduk, atladık gittik oraya. Konya'ya kız istemeye gelen bir aile dönüş yolunda tren çarpıyor. Olayda 4-5 kişi ölüyor. Feci bir kazaydı. Tren de tabii çarpınca Araba iyice haşat olmuş. Mesela içeride oturanlardan birinin kulağı kopmuş, arka cama yapışmış. Orada beş ölü vardı yanılmıyorsam. Bir tane de çocuk vardı. O an zaten çocuğum gözümün önüne geldi. Bir buçuk, iki yaşlarında. Yani oradaki sağlık ekipleri var, polis var battaniye, mattaniye çıkartırken çocuğun üzerinde çok bir şey yoktu. Beyaz tenli bir bebek, böyle doğumdan çıkartırlar da ayaklarından böyle tutarlar ya, yani öyle bir kare yakaladım. Hatta akşam gazetesinde de çıktı o haber. Çocuk ölmüştü. Ama üzerinde hiçbir şey yoktu. Sadece sıkışmadan ya da soğuktan donarak ölmüş. Kötü bir fotoğraftı. Gazetecilik açısından iyi bir fotoğraftı. Ama insan açıdan baktığın zaman çok kötü. Çocuğu o arabanın içinden çıkarttılar. Tabii böyle dijital makineler yok yine. Bu olayın ardından polis adliye muhabirliğini bıraktım. Bu olaya gelen kadar birçok büyük olayla karşılaştım mezar kazdım, kemik dizdim. Kadın kocasını öldürmüş, önce kızgın yağla yakmış, sonra kafasına da keserle vurarak öldürmüş Gittik oraya, mezarı kazdık. Kemikler çıkıyor, kemikleri savcı bir şekilde toplamaya çalışıyor. İskelet haline getirdik. Benim elimde şemsiye vardı. Öldüren kadın da yanımızdaydı. Şemsiyeyi ona verdim. O zaman da yine bulvar gazetesinde “Yine öldürürüm” başlığı altında çıkmıştı.
**Yeni dönem gazeteciliğinden bahseder misiniz?
Yani o dönemle bu dönem arasında o avantaj-dezavantaj olabilir. Tabii teknolojiye maalesef ki yenik düşüyor. Teknolojik anlamda kullanım alanında çok iyi ama okuyucu kitlesi anlamında maalesef ki gazeteler okunmuyor, satılma noktasında da ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Onlarca yerel gazete kapandı. Yani son 3-5 yıl içerisinde baktığınız zaman ulusal yayın yapan gazeteler kapandı ve kapanmaya da devam edecek gibi de görünüyor. Çünkü maddi imkansızlıklar, reklam gelirlerinin düşmesi, tasarruf genelgelerinin yayınlanmasıyla beraber hemen hemen her yerde sadece Konya'da değil, Konya'da da son 3-5 yıl içerisinde 3-5 tane yerel gazete kapandı. Gidişat da o yönde gösteriyor. Gelirler azaldı, maliyetler yükseldi. Biz de teknoloji her şey cep telefonunun elinde. Yani oturduğumuz yerde gazete okuyoruz, okuduğumuz yerde kazayı, belayı duyuyoruz. Yoldan geçen bir kaza olduğu zaman herhangi bir vatandaş, elinde cep telefonu olan bir kişi, gazetecilik görevlidir. Gazeteci değil ama gazeteci gibi görev yapıyor. Ben çok sosyal medya demiyorum, sosyal platform demeye özen gösteriyorum ama tabii ağzı alışkanlığından kaçıyor. Onu orada görüyor. Ertesi gün gazetede bunu niye alsın, niye okusun?
Yani şöyle, televizyonlar yaygınlaşmaya başladı, gazeteler kısmen zarar görmeye başladı.
İşte internet hayatımızın içine girdi, televizyonlar kısmen hayatımızdan çıkmaya başladı.
Ama gazete okunma olayı bitti tamamen. Bende şöyle bir özellik vardı. Ben gazete alayım, akşama kadar okumayayım, eve götüreyim. Eşim benden önce açarsa o gazeteye kızardım, istemezdim. Çünkü onun kokusunu ben almam lazım. Öyle bir alışkanlığımız vardı. Şimdi gazete okunmuyor. Zaman zaman ilçelere gittiğimiz zaman haftalık da olsa gazete basan
matbaalara uğradığım zaman ilk önce o matbaa makinesinin etrafında bir tur atmak oluyor.
Çünkü onun kokusunu, kurşuna dökülüp, yazıldığını bilenlerdenim, yaşayanlardanım.
O teknolojik sistemler şimdi artık bir tuşla bu işler bitiyor. Gazetede hikayeler olması lazım. Artık haberi hikayeleştirmek lazım. Çünkü artık haberi herkes biliyor. Yanılmıyorsam 30-40'a yakın ya da 70'e yakın bir iletişim fakültesi var. Hepsi gazetecilik, televizyonculuk, reklamcılık var, halka ilişkiler var. Gazetecilik bitmez ama niteliği düşer mi? Niteliği düşer. Yani şu anda bunu da yaşıyoruz çünkü. Her alanda nitelik düşüyor.
Kaynak:Ferhat Türkoğlu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.