Abdullah Uçar

Abdullah Uçar

Mukabele Geleneğimiz

Mukabele Geleneğimiz

Mukabele: Yüz yüze olmak, karşılaşmak, karşılıklı okuyup konuşmak, aslı ile başkasını karşılaştırmak, aralarındaki farkı ortaya çıkarmak için metinleri mukayese etmek… gibi anlamlara gelir.
Yazı malzemesinin olmadığı, okur-yazar kişilerin nadir bulunduğu milletlere gelen ve hafızalara alınmayan, yani ezberlenmeyen Tevrat, İncil gibi mukaddes kitapların, tarihi süreç içinde nasıl bozulduğunu, içine insan fikirleri sokulduğunu, hoşa gitmeyen, nefislere zor gelen emirlerin bozulup, değiştirilip sulandırıldığını veya tamamen kaldırıldığını, bugün eldeki kitapların akla mantığa sığmayan hükümlerinden veya tarihi rivayetlerden anlamaktayız. Peygamber Efendimiz; “Ehli Kitabın kitaplarının tamamını reddetmeyin, tamamını kabul da etmeyin” buyurmak suretiyle bu gerçeğe dikkat çekiyor.
Yüce kitabımız Kur’an’ın da başına böyle bir şey gelmemesi için, Cenâb- Hakkın ima ve işareti ile Peygamber efendimiz her türlü çareye başvurmuş, gerekli tedbirleri almıştır. Bunlardan bazıları:
1-Gelen her ayeti kâtiplerine değişik malzemeler üzerine yazdırıp, muhafaza edilmesini emretmiş ve bu konuyu hassasiyetle takip etmiştir.
2-Gelen her ayetlerin sahabeden bazı kişiler tarafından ezberlenmesini sağlamış, “Ümmetimin en şereflileri hafız-ı Kur’an olanlardır”, “kim ki hafız olur ve ezberledikleri ayetlerin ahkâmı ile amel ederse, kendisi cennetlik olduğu gibi, on yakınına da şefaat edip cennete götürecek” gibi teşvik edici hadisler serdedip, insanları Allah’ın Kelâmını ezberlemeye teşvik etmiştir.
3-Üst düzey devlet görevlerini dağıtırken hafızları tercih etmiş, bu yönden de hafız olmaya insanları özendirmiştir.
4-Her Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde Peygamberimiz Kur’an’ı Cebrail’e okur, buna arz denir, akabinde de Cebrail Peygamberimize okur buna da mukabele denirdi.
Böylece Kur’an’ın okunmasında, yazılmasında, ayet ve surelerin tertibinde, mana ve mefhumların takdirinde bir yanlışlık oluşmasına asla müsaade edilmemiş ve Allah’dan geldiği şekliyle kıyamete kadar ulaşmasının temelleri atılmıştır. Gerçekten bugün bile İslâm âleminde her sene on binlerce hafız yetişmekte ve Allah’ın ayetleri hafızalara nakşedilmektedir. Faraza; dünyadaki bütün Kur’an’ları bir anda kaldırıp imha etmek mümkün olsa, bir zalim bunu yapmış olsa, anında yeni Kur’an’lar yazılmaya ve basılmaya başlar, çünkü hafızalarda mevcuttur.
Allah onlara gani gani rahmet eylesin, her şeyin en güzelini yapan ecdadımız Osmanlı bu hususta da Hz. Peygamberin mukabele geleneğini devam ettirmiş, Mukaddes Emanetler Dairesinde ve bazı camilerde sene boyu kesintisiz, ekseri camilerde de Ramazan ayında mutlaka Mukabele okutmuşlar, bunun temini ve devamı için vakıflar kurmuşlardır. Bu gelenek öyle oturmuş, öyle tutmuş ki, şimdi sadece camilerde okumakla da iktifa edilmiyor, özellikle hanım kardeşlerimiz evlerde toplanıp, kasetten, CD’den, internetten dinlemek veya bizzat kendileri okumak suretiyle bu geleneği devam ettiriyorlar. Bu güzel geleneğimizin faydaları:
1-Her harfine 10 veya daha fazla sevap verileceği bildirilen Kur’an tilavetinden faydalanmak.
2-Kur’an’la ünsiyeti devam ettirip onunla alakayı kesmemek. Kur’an ayı Ramazanda onunla hemhal olmak.
3-Kur’an okumayı bilmeyenlerin hiç olmazsa dinleyip sevabına nail olmalarını sağlamak.
4-Hafız olanların ezberlerini tazelemeleri, sağlamlaştırmaları ve cemaat önünde okuma heyecanını yenmelerini sağlamak.
5-Talebe olan ve muhtaç durumda olan hafızların bu gelenek sayesinde bir miktar harçlık bulmalarını sağlamak, dolayısıyla diğer çocukları ve gençleri hafız olmaya cezbetmek.
6-En önemlisi de Allah Resülünün sünnetini ifa edip, onun sevgi ve muhabbetini kazanıp, şefaatine nail olmak.
Fakat bir hususu da dile getirmeden edemeyeceğim: Mukabele de asl olan ezbere okumaktır. Bizim gençlik yıllarımızda Konya camilerinde mukabeleler ezbere okunurdu. Şimdi ise gördüğümüz kadarıyla ekseri camilerde yüzünden okunmaktadır. Cebrail ve Allah Resülünün uygulamasını göz önüne alırsak buna mukabele denmez, Hatim denir. Onun için ilgili ve yetkili kişilerin bu hususa el atmaları gerekmektedir.
Yakın tarihe kadar Konya cemilerimizde namazlardan önce mukabele, namazdan sonra vaz olurdu. Teamül böyleydi ve vakıf kayıtlarında da böyle geçmektedir. O günün müftüsü baktı ki, namazdan sonra kendini dinlemeye kimse kalmıyor, bunu ters çevirdi, namazdan önce vaz, sonra mukabele şekline soktu ve zorla kendini dinletti. Onun ihdas ettiği bu adet de hâlâ devam etmektedir. El vebalü aleyhi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Uçar Arşivi