Muhafazakâr, İslamcı...
Kullandığımız bazı kavramların kaynağı Batı'dır. Bu mefhumlar adeta üstümüze yapıştırılan, bizden olmayan biraz da sakil duran bir elbise gibidir. Kendi kimliğimizin üstüne giydiğimiz bu elbiseler hem bize yakışmamakta hem de bizi sıkmakta, bunaltmaktadır.
Liberalizm
Sosyalizm
Kapitalizm
Muhafazakârlık
İslamcılık
Laiklik...
Bunlardan sadece birkaçı.
Muhafazakârlık Avrupa'da kralların, din adamlarının askerlerin halka karşı baskısı ve zulmü sonrasında ortaya çıkan Rönesans, Reform ve Aydınlanma Çağı sonrası bu yeni akımlara karşı mevcut dini inancı, kültür ve belirli normları muhafaza etmek için verilen çatışma sonucunda meydana gelmiş, sosyolojik şartların bir tezahürüdür. Var olanı korumak için olmuş bir takım radikal dalgalara ve olacak yeni akımlara karşı geliştirilmiş karşı kavramdır. Avrupa'nın o günkü durumuna baktığımızda bu, güç ve otoriteyi kaybetmek istemeyen onlar için kaçınılmazdı da diyebiliriz.
Fransız Devrimi sonrasında Fransızca conservāteur sözcüğünü karşılayan muhafazakâr kelimesi ''muhafaza etmek, korumak, gözlemlemek'' anlamına gelmektedir.
Muhafazakârlık ilk olarak Fransa'da ortaya çıkmış olsa da 1832'de "Tories" partisi yerine "Muhafazakâr Parti" adıyla bir parti kurulmuş ve öylelikle muhafazakâr kavramı İngiltere'de benimsendi kullanılmaya başlandı. Muhafazakârlığın fikir babası olarak İrlanda asıllı İngiliz siyaset kuramcısı, yazar, filozof Edmund Burke gösterilmektedir. Bazıları da David Hume'e dayandırmaktadır. Muhafazakârlık zamanla siyasi ve sosyal bir öğreti olarak kimlik kazandı. İngiltere'de başlayan Sanayi Devrimi sonrası da tüm dünyaya yayılmaya başladı.
TÜRKİYE'DE MUHAFAZAKÂRLIK
Geçen yüzyılda dünya ''Sağ'' ve ''Sol'' olarak ikiye ayrıldı. İkinci Dünya Savaşı sonrası teşekkül eden yeni bir dünya düzeni meydana getirildi ve Amerikan Kapitalizmi ''Sağ'' kesim olarak nitelenirken Rusya (SSCB) Sosyalizmi de ''Sol'' olarak belirginlik kazandı.
Toplumsal hadiseler bu iki hale göre şekillenirdi.
Türkiye'de 1950’lere kadar tek parti iktidarı vardı. 1945'te CHP içinde ''dörtlü takrir'' diye adlandırılan dört milletvekili, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan CHP'den istifa ederek Demokrat Parti'yi kurdular. 1950 yılında DP iktidar oldu ve çok partili sisteme geçiş ile birlikte muhafazakâr kavramı ile tanışmış olduk.
Türkiye'de muhafazakârlık dindarlık olarak anlaşılıyorsa da dindarlık değildir, aslında bu dindarlara ve o dindarların dinine de hakarettir. Türkiye'de Muhafazakârlar ABD karşıtlığından hazzetmez.
Muhafazakârlık ABD'nin hegemonyasına razı olanların kutsal değerleri istismar etme aracıdır.
Batı'da Muhafazakârlık daha çok Hristiyanlığı öne çıkarırken bizde devrim ilke ve inkılaplarını koruma olarak kaldı. Halbuki muhafazakârlık bizzat ideoloji kavramını reddediyor ve ideolojik doğmalardan ziyade bir algılama sistemidir, her tür ideolojiye eklemlenebilen bir esnekliğe sahiptir. Bu yüzden İslamcı muhafazakârlıktan söz edilebileceği gibi, sosyalist, liberal, Kemalist ve milliyetçi muhafazakârlıktan da kolaylıkla söz edilebilir.
Çok az bir süre Milli Görüş iktidarını saymazsak yaklaşık 70 yıldır Türkiye'yi muhafazakârlar (sağ görüş) idare etmektedir.
MUHAFAZAKAR İKTİDARLAR DÖNEMİ VE İCRAATLARI
Demokrat Parti (DP) Dönemi:
DP Genel Başkanı Adnan Menderes başbakan seçildi. (1950)
İlk olarak Ezan aslına çevrildi. (17 Haziran 1950)
Türkiye NATO'ya girmek için Kore'ye asker gönderdi. (1950)
Türkiye NATO'ya üye oldu (1952) ve NATO üsleri açılmaya başladı.
Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkartıldı. (1951)
Ekonomik kalkınma 1950-1954 serbest piyasa ekonomisi benimsendi. Marshall yardımları, yabancılara petrol arama ve çıkartma izni, yabancı sermayeyi destekleme yasası, Osmanlı'nın borcu bittikten sonra ilk dış borcun alınması vs.
1960 darbesinden evvel Menderes Rusya ile bağlantı kurmaya çalıştığı için o kötü son ile karşılaştı. Çünkü Amerika'ya karşı "yeni dostlar edineceğiz" diyerek Rusya ile dirsek temasına geçmişti ve elbette buna müsaade edilmeyecekti/edilmedi.
Bu durumu muhafazakarlar anlatmazlar anlatırlarsa istismar edecek malzemeleri ellerinden alınır.
Adalet Partisi (AP) Dönemi:
AP 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde tek başına iktidara geldi ve Türkiye DP’nin 1950 yıllarında izlediği ekonomi siyasetine yeniden döndü. İthal ikameci büyüme modeli benimsendi. Diğer yandan bir çok baraj, köprü, yol bu dönemlerde yapılmıştır. Dindarların ilgisine, sevgisine mazhar olmuştur.
Anavatan Partisi (ANAP) Dönemi:
''24 Ocak Kararları'' diye bilinen 1980'de ekonomik önlemler paketinin hazırlayıcısı Turgut Özal 6 Kasım 1983'de Başbakan oldu.
ANAP; Milliyetçi, muhafazakar, liberal, sosyal-demokrat (milliyetçi sosyalist) eğilimleri aynı çatı altında buluşturan bir parti olarak nitelendirmekteydi kendini.
ANAP'ta DP, AP gibi serbest piyasa ekonomisinden yanaydı ve ABD, AET (AB) ile paralel hareket etmek istiyordu. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılmak için müracaat yaptı. Özallı yıllar da yine otoyol, köprü, demiryolu, toplu konut, uydu ve baraj hamlelerinin olduğu dönem olarak sıralayabiliriz.
Faiz hastalığı Özal döneminde iyice kronikleşti denilebilir.
''Memurlar geçinemiyor'' eleştirilerineyse Özal'ın ''Benim memurum işini bilir.'' açıklaması tarihe geçerken yine ''Ben zenginleri severim.'' sözleri de unutulmazlar arasındadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Dönemi:
3 Kasım 2002'de Abdullah Gül'ün Başbakanlığında AKP iktidara geldi. Yasal bir düzenlemeyle Recep Tayyip Erdoğan'ın önündeki yasal engel kaldırıldı, Siirt seçimleri iptal edildi ve R. Tayyip Erdoğan Siirt Milletvekili olarak seçildi, 15 Mart 2003'te de başbakan oldu. ''Muhafazakar Demokrat'' olarak kendini niteleyen AKP, İkiz Yasalar -Halkların kendi siyasi ekonomik kaderini tayini kanununu çıkarttı. (2003)
Avrupa Birliği Anayasası kabulü. (2004)
Türk Ceza Yası değiştirildi. (2004
Mütekabiliyetsiz olarak Yabancıya 600 Dönüm Toprak Satış Kanunu. (2005)
Yabancılara yönelik Vakıflar Kanunu. (2008)
Terörizm Finansman Yasası. (2013)
Göçmen Yasası. (2013)
İstanbul Sözleşmesi (LGBT’lilere serbesti) kanun haline getirilmesi. (2014)
Nefret Yasası. (2014)
Referandum -Eyalet Sistemi- (''ABD'nin en büyük ihraç ürünü.'') Güçlü Devlet yerine olağanüstü yetkilere sahip Başkan. (2017) çıkartılan kanunlardan birkaçı.
AKP küreselcidir küresel statükocu olması hasebiyle liberaldir. Aslında muhafazakârlar eliyle dindarlık muhafaza edilmiyor aksine liberalizm yerleştiriliyor.
MÜSLÜMAN KİMLİĞİ KAFİ GELMİYOR MU?
Bütün bunlar bizim topluma yerleştirilmek istendi ve başarıldı.
Biz İslamcı değil Müslümanız.
Bunu muhafazakârlık olarak algılamak doğru değildir. Muhafazakârlık mevcut yapıyı yani statükoyu korur.
''Muhafazakâr düşüncede demokrasi ve kanun hakimiyetine inanç söz konusudur. Muhafazakârların demokrasi konusundaki düşünceleri esasen liberallerin görüşleri ile tezat teşkil etmemektedir.'' (Prof. Dr. Coşkun Can Aktan)
"Biz bir haramı işlememek için kırk tane helâli terk ederdik." Hz. Ebubekir (ra)
Hz. Ebubekir bin dört yüz yıl önceden liberalizme karşı durmuş ve bu sözü söyleyerek bize yol göstermiştir.
Müslümanlara küçücük özgürlük verenlerin dünyanın en lanetli sapıklıklarını da dayatmaları ve ayrıca faizli hayat tarzına isyan etmeyenlerin İslam anlayışı kalmış olabilir mi?
Bu toprakların yetiştirdiği en yerli, en milli adamı, en debdebeli günlerde ortaya çıktı ve dedi ki; "Ey kalabalıklar yanlış istikamettesiniz, bizi idare edenler başkalarının adına iş yapıyor, en iyileri de taklitçilik yapıyor işi bilmiyor, gelin aslımıza dönelim, tarihimize bakalım, üretim yapalım, sömürülmeyelim, Siyonizm'e, ırkçı emperyalizme hizmet etmeyelim, kardeş olalım, İslam Birliğini kuralım, namaz kılan köleler olmayalım." (Prof. Dr. Necmeddin Erbakan)
Fakat bu toprakların tek çıkış yolu olan bu yerli düşünceyi yıllarca siyasi yasaklı yapar da ömrünün son dönemlerinde olmadık cezaları verir üstelik taklidini cilalayıp allayıp pullarsanız bugünkü gelinen noktadan şikayet etmeye hakkınız olmaz!
Üretmeyen, habire borçla dönen, dış ticaret açığı ve bütçe açığı veren, sosyal çöküntü yaşayan, gelecek kaygısı taşıyan bir toplum kalmaya ve yalanlarla uyutulmaya mahkum olmayı tercih edenler küresel güçlerin politikalarını ülkede ve bölgede hayata geçiren kadroları destekledi hep. Küçücük özgürlüklere ve makam, mevki, parayla uygun kıvama gelenler coğrafyanın geleceğinin karartılmasını göremedi. Uyaranlara da her zaman hakaret ettiler.
Ayrıca muhafazakarların Milli Görüşe bakışı ve Kemalistlerin durumu ortadadır.
Milli Görüş öze dönüştür Hakikate ulaşma yoludur.
Muhafazakarlık değildir.
Biz ehli sünnetiz yani orta yolu tercih ederiz.
''Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım'' diyenden daha güzel sözlü kimdir?''
Selam ve dua ile...
----------
Kaynak: Prof. Dr. Coşkun Can Aktan ''MUHAFAZAKARLIK VE LİBERAL DÜŞÜNCE''
Fussilet suresi 33.ayet. Diyanet İşleri Meali Feyzullah Aydoğan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.