Saldırgan kapitalist sermayenin küresel birikime ulaşmasının aracı uluslararası şirketler seküler kapitalist iktisat politikalarını uygulamak için başvurduğu yol ise algı yönetimidir.

Firavunun halkını kandırmak için kullandığı sihirbazların yerini bu sebepten çok uluslu medya almıştır.

Demokrasi ve özgürlük yaftası altında kapitalist pazar ekonomisinin dünyada egemen olmasını sağlamak için batı kültürünün bir ürünü olan ve bu seküler kültürün değerler sistemine dayanan algı yönetimini yürüten medya birlikteliği siyonist hâkimiyetin gerçekleşmesinden başka bir amaç gütmez.

Kişisel girişime dayanan bir yapı gibi görünen çok uluslu medya grupları bu nedenle hep kapitalist ekonominin yeşermesi ve güçlenmesi gerektiğini öne sürerek sosyal ve siyasal kurumlarda görev yapan insanları öne çıkarır ve demokrasi ile kültür arasında sıkı bir ilişkinin var olduğunu iddia ederler.

Siyasal çoğulculuk, kişi hak ve özgürlükleri adı altında pazarladıkları liberal demokrasi ise tam anlamı ile azınlığın çoğunluğa tahakkümü ile eşdeğer bir durumdur.

Böyle bir ortamın toplumda yerleşmesi için ilk başvurdukları algı yöntemi siyasi muarızlarını görünüşte eğlenceli gibi görünen sözlerle insanlar nazarında alaya alma ve davranış yanıltmasıdır.

İkinci algı yöntemi ise basın yayın organlarında çokça örneklerinin görüldüğü şekilde olay ve kişileri söz veya görüntü ekleme veya çıkarmalar yaparak görünen farklı şekilde ve insanların ulaşmak istedikleri bilgiyi zorlaştırma yoludur.

Üçüncü aşama ise toplumda hiçbir karşılığı olmayan ve gerçeklik unsuru taşımayan sıradan bilgileri önemliymiş gibi sürekli üreterek toplumu yanıltmadır.

Toplumlara karşı en çok uygulanan dördüncü algı yöntemi toplumda sevilen be desteklenme ihtimali bulunan kişi veya o kişilerle ilgili olarak farklı bir olay, bilgi ve görüntüleri ilişkilendirerek insan ilişkilerinde yapılan yönlendirmelerdir.

Toplumda sıkça görülen bir diğer yönlendirme şekli olayları ve sözleri gerçek manasından farklı bir şekilde yönlendirme ve çarpıtarak yaparak insanları yanlış kararlar vermeye ve yanlışa sürükleme şeklidir.

Bizim toplumumuzda artık kanıksadığımız altıncı algı yöntemi ise olaylar ve sözleri gerçek bağlamından kopararak ve kişiler arasında farklı ilişkiler varmış gibi göstererek topluma karşı farklı bir imajın sunulmasıdır.

Algı yönteminin belki de en tehlikelisi olan yedinci aşama ise İnsan ve toplumları yönlendirmek için fikirler ile yaşanan olayların farklı amaçlar için yeniden taklit edilerek oluşturulma aşamasında ayet ve hadis okuyabilen hocaların bulunması ve devreye alınmasıdır.

Maalesef bunlar bizim ülkemizde de insanların gözünün içine baka baka ve açık açık, alçakça ve ahlaksız propagandaların araçları olarak uygulanmaktadır.

Sosyal medya adlı internet ortamlaeında ise diğer medya araçlarında görülmediği şekilde antipropagandalar da yapılarak insanlar yanıltılmaktadır.

Galiba bu ülke insanları kasıtlı olarak yalan söyleme huylarını ilkokuldan beri sürekli okutulan yalan üzerine kurulu tarih ve öykü kitaplarından kazanmaktadır.

Yazarının sonradan bunu ben uydurdum dediği yazıyı kaynak olarak alan ve bu yalan üzerine yazılan hikâyeleri gerçek zanneden insanların çabasıyla da bu ülke tam anlamı ile bir açık hava tımarhanesine dönüştürülmek istenmektedir.

Savundukları insan haklarının dışına çıktıklarını hiç düşünmeden bunları yaparken kullandıkları malzeme veya sözün milletin sinir uçlarına hitap eden bir cümle ya da mesela bir spor kulübünün bayrağı olması onlar için hiç fark etmez.

Çünkü kendilerince bu konudaki temel gerekçeleri çoğunlukla devletin bekası, toplumun huzuru, vatanın bütünlüğü olur.

Oysa temelde insanları birbirine düşman edip demokrasi ve lâiklik kılıfı altında hedefledikleri küresel sömürü düzeni kurmaktan başkaca gayeleri yoktur.

FARKINDA MIYIZ?

Bütünü yutamayacağını gören ve adına üst akıl denen küresel sömürü yapılanmasının tasmasını bunca olan bitene rağmen boynunda tutan aklını kullanamayan Müslümanların kurtuluşları ancak Kur’an ve Sünnete küresel ölçekte sarılmaları ile olacaktır.