Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Malzeme için Eskişehir İstanbul’a gidiş ve askerlik yanıyor mu?

Malzeme için Eskişehir İstanbul’a gidiş ve askerlik yanıyor mu?

Kütahya şehrindeki bir marangoz atölyesinde, Afyonlu marangoz bir askeri yanıma alarak devam ettim.

Malumunuz sol elim parmakları yaralandığı için benim işlem yapamayacağımı anlayan komutanımız Ön Yüzbaşı Rıza Ertürer. Yanına bir marangoz asker al ona göstererek yaptır dediği için.

Asker arkadaşla bir ay kadar şehire gidip gelirken ben Kütahya çini fabrikalarına gidiyor oradaki çalışmaları görüyordum.

 ***

Beyaz topraktan yapılmış tabaklara yapılan resimlerini görünce…

Bende de ressamlık hissi uyandı galiba. Üç ham tabağa resimler çizdim. Fırında pişim sonrası çok güzel olunca…

Fabrika sahibi “güzel yapıyorsun. Gelebileceğin zamanlar resimler yap. Sana ücret de vereyim” demişti ama tabii biraz zordu gidebilmek. İnzibatlar yakalarsa iyi olmazdı.

***

Yapmakta olduğumuz sandalyelerin ağaç kısmı ve cilalanması bitmiş, Afyonlu asker talime çıkmıştı.

Sandalyelerin döşeme kısmı için döşeme malzemesi olan kolan, yay, kanaviçe, vijital denilen ve Afrika’dan gelen ot, bez ve kumaş alınacaktı.

Bunlar maalesef Kütahya’da yoktu.

Komutana bunları almak için Eskişehir’e gideyim oradan alayım deyince izin verdi ama yazılı izin değil sözlü…

Askerlik elbisemi komutanın evine bırakıp sivil elbisemi ve iskarpinleri giyip yola çıktım.

Trenle Kütahya’dan Eskişehir’e altı saatte giderken inzibat eri gördüğümde WC’ye giriyordum.

Eskişehir çarşısını turladım ama malzemeyi orada da bulamadım.

***

Akşam olmuştu ne yapmalıydım? Eli boş dönmeyi kendime yediremedim ki İstanbul’a gidip oradan alayım durumu da komutana mektupla bildireyim diye düşündüm.

Durumu “komutanım beni asker kaçağı diye bildirebilirsin elim boş dönmek istemiyorum ben İstanbul’dan malzeme almaya gidiyorum.” Yazdım postaya verdim.

Eskişehir’deki Konyalı inzibatla tanıştık. Yakalanmamak için her istasyon duruşunda WC’ye gir. Yakalanırsan talebeyim de tavsiyesinde bulundu.

***

Akşam bindiğim tren sabahleyin İstanbul’a vardı. Haydarpaşa Kadıköy derken bugün dinleneyim diye büyük dayının bulunduğu Rumelihisar’daki evine vapurla gittim.

Ertesi sabah veznecilerden malzeme alımı yaptım. Yanımda bol parada yoktu ama ben eski müşterileri olduğum için bedel eşya teslim edilirken ambara ödenecek Kütahya’da diye işlem yaptırdım.

Malzemenin vijital otu ve kumaşını bulamadım o gün.

Eyvah gün geçiyor eğer altı gün içinde bölüğe gelmiş olmazsam askerliğim yanacak cezalanacaktım.

Dördüncü gün otu buldum kumaşı da vitrinde gördüm ama mobilyacılar kooperatifi kapalıydı.

Başkanı eski Tercümanın sahibi Kemal Ilıcak imiş Avrupa’ya gitmiş bu günlerde veya ilerde gelebilir haberi alınca kaynar sular döküldü üstüme

***

Çaresiz iki günde onu bekledim üçüncü gün gelebildi bende kumaşları aldım.

Aldım ama Eskişehir’e cumartesi pazar tatilinde idim ama İstanbul tatil harici beş günümü almıştı Alaya varıncaya kadar altıncı günü geçecekti. Ne olacaktı bilmem artık.

***

Öğleye doğru trene bindim. Yine inzibat meselesini atlatmaya çalışıyordum. Eskişehir’e geldiğimde bizim bölüğün üç kaçağı ile karşılaştım.

Tren kompartımanlarında yer yok yolluk yerde insan ve eşya ile dolu.

WC ve kapı önünde bir ailede vardı.

Bizde orada dururken inzibatlar WC’leri açtırarak kontrol ediyorlardı.

Üç arkadaş asker elbiseli biletleri de yok! Ben sivil ve biletim var ama beni görürlerse yakalarlardı.

Bizim oraya gelmekte olan inzibatları görünce WC’nin içini doldurduk.

Heyecan içinde ya yakalanacaz, ya da kurtulacağız diye düşünüyorduk.

***

Bulunduğumuz yere inzibatlar geldi. “WC’yi açalım” dediler ama sonra açmadılar gittiler.

Meğer orada ki aile reisi “içeride hanımım var. Bak bileti burada” deyince gitmişler.

Adama teşekkür ettik.

Gece yarısı Kütahya’ya geldik yağmur yağıyordu.

Trenden inerken inzibat askerleri bekliyordu ben yakamı kaldırıp kasket önüme eğdim yürüdüm ama üç arkadaşı iner inmez yakaladılar. Meğer onlarda altı günlük kaçakmış. Halimiz ne olacaktı bakalım.

***

Şehir içinde bir otele indim. Sabah kalkınca komutanın evine gidip asker elbiselerimi alıp giydim.

Hoş geldin diyen yenge hanım yemek verip karnımı doyurdu ve dedi ki…

“Nerede kaldın oğlum. Yüzbaşı sana ne derse desin aldırma sakin ol” diye tembih etti.

Öğleden evvel alaya doğru giderken bölükten bir arkadaş beni görünce…

Neye kaçtın arkadaş? Altı günü geçmişsin. Yüzbaşı senin ismini bağırarak vermekte ve cezasını görecek demekte.” Deyince beni korku sardı.

Bakalım varınca neler olacak Yüzbaşı ne diyecek ve yapacaktı.

***

İnşallah gelecek yazıda izleriz.

***

Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi