LA MERHABEN BİKÜM
Müslümanlar olarak sevinç ve hüznü birlikte yaşayarak karşıladığımız ve pek kısa bir zaman sonra da yine hüzün ve hasretle uğurlayacağımız Mübarek Kur'an ayı Ramazan-ı Şerifte güya Müslümanlara din öğretme adına başta oruç ve ibadeti olmak üzere din hakkında zırcahilliğini sergileyen kişiler yaptıkları paylaşımlar sebebiyle engellenmiyorsa ortada sebebi henüz açıklanamayan garip bir suskunluk var demektir.
Güya Diyanet İşleri Başkanlığı başta Önüne gelen herkesin para kazanmak için neşrettiği artık ayan beyan olan Kuran Mealleri olmak üzere din konusundaki yayınların her çeşidini denetleyecek hatta uygun olmayanları engelleyecekti.
Son Cuma Hutbesinde bahsedilen zina ve İstanbul Sözleşmesinin melanetlerinden bahsedilince acaba mı diye biraz olsun umutlananlar olmuştu.
Bu defa da olmadı.
Bir saman alevi gibi gelip geçici bir tavır ortaya kondu ve tekrar eski sessizliklerine büründüler.
Tıpkı diğer kanunların görüşüldüğü ve kabul edildiği günlerde sessiz ve tepkisiz kaldıkları tavırlarını tekrar sergilediler.
Hâlbuki İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının devam ettiği günlerde bu tartışmaların gizlediği bir başka lanetli sözleşme daha vardı gündeme getirilecek.
LANZAROTE SÖZLEŞMESI!
Lanzarote Sözleşmesi tıpkı İstanbul sözleşmesi gibi hatta belki de ondan bile daha vahim bir utanç kararıdır ve bu meşum sözleşme ile de kadınlardan sonra bu defa 13-14 yaşındaki çocuklar bile pornografiyi kullanmaktan çekinmeyen moda endüstrisine kurban edilmek istenmektedir.
Güya çocuk istismarını önleyeceği ifade edilen bu sözleşmeye İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi Müslümanım diyen herkesin karşı çıkması gerekmektedir.
Kapitalist ahlakın İslam ahlakına karşı küresel vahşi kapitalizm olarak yeniden ambalajlanarak ticarileştirilmesinin muhafazakâr ahlak sahipleri tarafından İslam ahlakına karşı tedavüle konan ve aile mefhumunu yıkıcı yok edici bir ahlakın ürünü olduğunu göremeyen insanlarla maalesef aynı ülkeyi paylaşıyoruz.
İstanbul sözleşmesi iptal edilsin. Faiz kaldırılsın. Zina yasaklansın. Televizyonlardan ahlak dişi filmler diziler kaldırılsın. Gazetelerde iffete aykırı resimler olmasın diyenler çok şey mi istiyorlar yöneticilerinden.
İslam hoşgörü dinidir diyerek, Allah’ın(cc) yasakladığı tüm şeni işleri işleyenlere karşı “İslam açıkça işlenen zulüm ve günahlara hoşgörü ile bakma dini değildir” diyecek nesiller de elbette gelecektir bu ülkeye.
Son günlerde başlarına gelenlerin küresel güçlerin zulümlerinden mi yoksa Kuran ifadesi ile kendi elleriyle yaptıkları işlerden dolayı başlarına gelen bir virüs musibeti mi olduğu konusunda bile herhangi bir düşüncesi olmayan İslam Dünyasının bir kesimi olan bu ülkede ne yaptık veya yapmadık da helak olan geçmiş kavimlerin başına benzer bir felaket de bizim başımıza geldi diye bile düşünemeyecek hale gelenlere diyeceğimiz bir şey yok mu?
Teknolojiyi üretmek bir yana “Teknopoli” denen ve tüm insani yaşam formlarının tekniğin ve teknolojinin egemenliğine boyun eğmesi anlamına gelen Yeni Dünya Düzeninin virüs salgınından sonra insanlığı nasıl dizayn edeceği konusunda bir hazırlığı, bir fikri olmayan insanlara destekleri siyasetin vaatlerinin yeni nesil hegemonya ile dayatılan küreselleşme eksenindeki kapitalist devletlerin yanı olduğu, siyasilerin seçim meydanlarında anlattıklarının ise asla sosyal devlet olmayacağı ve sonunda küresel çarkın dışında kalanlar olarak karşılaşacakları durumun tüketim toplumundaki yeni fakirlik düzeninin fertlerinden başka bir şey olmayacağını nasıl anlatacağız?
Ya da kendilerini kınından çıkmış kılıç gibiyiz, Türkiye'de tarikatların ve cemaatlerin kökünü kazıyacağız naraları ile ortaya atan gafillerin siyasi desteklerinin ham hayal olduğunu nasıl ispatlayacağız düşünemeyen zihinlere.
Veya içinde yaşadıkları toplumda öldürmek isteyecekleri kişiler için ailecek çetele tutmayı marifet zannettiği gibi övünerek anlatmayı bir halt zanneden beyni dumura uğramış kadın erkek bilumum sapkınlara bu saatten sonra ne söyleyebileceğiz?
Türk Milleti olarak geçmişimiz itibariyle göçebe bir toplumdan geldik mazeretine sığınarak evinden köyüne, şehrinden başkentine, dininden kanunlarına kadar her şeyi göçebe hayat tarzını ifade eden derme çatma şeylerden oluşturan ve neredeyse son iki yüz yıldır batı karşısındaki mağlubiyet psikolojisinden kendini kurtaramayan bir topluma galiba en son söylenecek şey Kuran ayetinde ifade edildiği gibi ve Elmalılı merhumun sadeleştirilmiş mealindeki şekliyle LA MERHABEN BİKÜM "Hayır, asıl size rahatlık yok” demekten başka bir şey değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.