Küreselleşmenin yansımaları
Daha çok üretim, daha çok refah, daha çok eğitim ve sağlık gibi ögelerle süslenmiş küreselleşme tanımının büyüsüne kapılan insanların tabir caiz ise global köy haline gelen dünyamızda sevinçle karşıladıkları yerellikten küreselliğe geçişe yaptıkları modernlik atlayışının sancısı sevinçlerini hayli zamandır bastırmış durumdadır.
Başka bir tanımla insanlar yerellik darboğazından kurtulmayı beklerlerken bu defa küreselliğin sahibi olan egemen güçlerin çok uluslu şirketlerince oluşturulan darboğazlar sistemine itilmişlerdir.
Bir başka deyişle global olmadan önce karşılaştıkları zorluklarda yerel dinamiklere sığınan insanlar coşku ile karşıladıkları globalizasyonun acımasız emperyal dişlileri arasına sıkışınca bu defa yerellikte buldukları sığınma mekanizmalarını bulamamanın sıkıntısını yaşamaktadırlar.
Daha düne kadar aralarındaki ekonomik gelir farkına rağmen işyeri sahibi ile aynı mahallede veya aynı semtte oturan ve karşılaştıklarında birbirlerine selam vermeyi en azından ahlaki bir zorunluluk olan insanların küreselleşmenin getirdiği ayrım ile patron ve işçi ayrımı ile karşılaşmaları bir yana aralarında insan kaynakları adı altında bir katmanın daha ilave edilmesine henüz alışamamışken ikamet ettikleri mekânlarının ayrışmasının getirdiği ahlaki sorumlulukların geri plana atılması küreselleşme ekonomisinin insani duyguları yok ettiğini de ortaya koymuştur.
Bu ahlaki dejenerasyon sadece işçi işveren ilişkilerinde yaşanmamıştır.
Hayatının her safhasında mülküne yakın olmayı üretimin bir gereği olarak gören yerel toprak sahibi çiftçilerin bile mülklerinden uzak bir şekilde yaşamayı küreselleşmenin bir gereği olarak gördükleri ve düne kadar kendi emeklerini sömürdükleri düşüncesiyle nefret ettikleri üst gelir seviyesindeki insanlar için yapılmış güvenlikli korunaklı sitelere yerleşme isteklerinin kabardığını görüyoruz.
Küreselleşmenin ortaya çıkardığı ahlaki boşluk sadece bu kadarla da kalmamıştır.
Çoğunun hala birtakım ilişkiler içinde olduğu köy ve kasabalardaki yapılaşma düzeninin şehirlere yatay mimari olarak yansıdığı ve birbirine komşu olsa da evlerden büyük bahçelerin binaların aralarında yer alması sonucunda yaşama alanlarının birbirinden ayrı olmasının insanları yalnızlaştırdığını iddia ederek daha fazla insanın aynı mekâna hapsedilmesi ile oluşan dikey mimarinin insanları bir aradaki yalnızlar haline dönüştürmesi ve komşuluk ilişkilerini tamamen yok ederek yalnızlar birlikteliğini oluşturması ahlaken daha büyük sıkıntılara sebep olmuştur.
Merkezi idarelerin yanılgılı kararları sonrasında yerel idarelerin küresel anlayış dayatmaları sonucunda toplum hayatının düzenlenmesinde ve kontrolündeki etkilerinin neredeyse tamamen ortadan kalkması ile de yaşanan hayattaki zaman ve mekân kısıtlamasının yok edilmesi sonucunda toplumsal kontrolün kimde olduğunu tartışılır hale getirmiştir.
Daha düne kadar karşı oldukları siyasi ve ekonomik grupları ezmek için mahalle baskısından söz eden oluşumların bile ulus yapısına dayalı az gelişmiş ülke devletlerinin küresel hareketin içinde yer almaya zorlanması sonucunda devlet kurumlarının siyasi baskı unsuru olarak kullanılmamaları gerektiği ve dayatılan küresel hayat tarzının bu gruplar üzerinde yeterince baskı oluşturacağı ve sonunda herkesin kabul edeceği tavizlerle dolu bir ortak hayat tarzında buluşulacağı fikrine evirilmeleri ahlaki erozyonun nerelere kadar ulaştığının bir göstergesi olmuştur.
Hukuki açıdan toplumlarda yeni bir kültür oluşması için bireysel yaşantı ve ahlaki kabuller açısından dışardakini kabullenme içeridekini ise reddetme haline dönüşen halin küresel ekonomik baskı sonucunda yumuşaklaşan siyasi ve hukuki düşüncelerin bir sonucu olduğu iddia edilse de, yerel ve milli hukuk yerine dünya çapında bir hukuk düzenini ikame etmenin insanların istedikleri güvenlik endişelerinin ortadan kaldırıldığı bir dünya oluşturmaya yetmeyeceği ortaya çıkmıştır.
Küreselleşme düşüncesinin bizatihi kendisinin güvenlik zafiyetini ortadan kaldırmak şöyle dursun güvenlik açıklarından faydalanan küresel çeteler oluşturduğu ortada iken ticaret, sanayi ve özellikle de tarımsal faaliyetler açısından dayatma ile karşılaşan toplumların teknolojik açıdan geri kalmışlıkları sebebiyle yapısal dönüşümlerini tam gerçekleştiremediklerinden dolayı karşılaştıkları ulusal güvenlik zafiyetlerinin sonuçlarının yine gelişmiş küresel egemenler tarafından ortaya çıkarılması insanlardaki güvenlik endişelerini artırmış ve neredeyse devlet kurumları dâhil olmak üzere hemen her kesime yönelen bir emniyetsizlik olarak karşımıza çıkmıştır.
Corona virüsü ile yatıp kalktığımız şu günlerde hem bu meselenin hem de İngiltere’nin AB den ayrılarak globallikten yerelliğe dönüşünün bu açılardan bir daha düşünülmesinin faydalı olacağına inanıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.