Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Küreselleşme yoksulluğu

Küreselleşme yoksulluğu

Dünya üzerinde egemen olan devletler ve o devletlerin arkasındaki parasal güç tarafından planlaması ve stratejisi için hayli uzun bir tarihi sürecin yaşandığı küreselleşme kavramı bizim gündemimize yaklaşık 20 yıl kadar önce ve zorla oturtulmuş bir kavramdır.

Adına globalleşme veya küreselleşme denilen bu kavram tüm dünya ülkelerinde yeni birtakım olguların, simgelerin ve kabullerin oluşturulduğu geçmişten çok farklı bir dönem meydana getirdi. 

Bu yeni dönemde gelişme o ana kadar hiç yaşanmamış hatta hayal bile edilmemiş teknolojik gelişmelerin oluşturduğu ekonomik imkânların doğmuş olması siyasal ve kültürel alanda dönüşümlerin yaşanmasını beraberinde getirmiştir.

Gelişmiş ülkelerde küreselleşmenin olumlu yönleri yaşanırken azgelişmiş ülkelerde tıpkı sanayi devriminden sonra olduğu gibi küreselleşmenin olumsuz sonuçları kaldı.

Globalleşmenin sadece bu küresel bütünleşmeye katılan ülkelerde değil tüm dünyada vatandaşlar için daha fazla gelir, toplumun bütünü için ise refah düzeyinin yükselmesi anlamına geleceğini iddia edenlerin aksine bu yeni bir oluşumun ülkelerin ve milletlerin inançlarından ve tarihlerinden kaynaklanan siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal birikimlerini yok etmeye dönük bir eylem olduğu ortaya çıkmıştır.

Güya fert fert veya tek tek ülkelerin değil de topyekûn insanlığın bilgi ve kültür birikiminin ülke sınırlarının yok farz edilerek tüm dünya geneline yaygınlaştırılacağı ve böylece gerçekleşecek kalkınma ile dünya üzerinde yoksulluğun ortadan kaldırılmasının hedeflendiği küreselleşme oluşumunun bu gün geldiği noktada zengin daha zengin fakir ise daha fakir hale gelmiştir.

Çünkü küreselleşmenin getirdiği hızlı dönüşüm dünyada nüfusu fazla ülke geliri az olan toplumların bu hıza ayak uyduramayarak zaten var olan gelir farkı dengesizliğinin daha da olumsuz olmasına neden olmuştur.

Pek çok akademik unvana sahip kişiler yaklaşık 20 yılda gelinen durumun vahameti ortada olmasına rağmen, aksini savunarak global bir dünya oluşturmanın insanlığın faydasına olacağı söylemini devam ettirmek isteseler de küreselleşmenin sonucu fert olarak yoksullukta artıştan ve ülke açısından ise yoksul sayısındaki değişimden başka bir şey değildir.

1990’lı yıllar siyasi anlamda yaşanan değişimlerin sonucunda iki kutuplu dünyayı tek kutuplu ve vahşi kapitalizmin egemen olduğu yeni bir dünya düzenine dönüştürmüştür.

Bu yeni dünya düzeninde ekonomik yapıda yaşanan köklü değişim ulus devlet anlayışında da değişmeler meydana getirmiş ülkelerin piyasaları açık piyasa işlemleri ile siyasi, sosyal ve kültürel yapıları ise algı yönetimleri ile işgal edilmiştir.

Refah devleti umuduyla ülkelerde ekonomik istikrarların sağlanacağını, işsizliğin azaltılıp refahın genelleştirileceğini ve farklı ekonomik gelir grupları arasındaki çatışmaların son bulacağını ümit edenler gelişmiş olan ve sermaye birikimlerini tamamlamış olan ülkelere ait olan bu özelliklerin kendi ülkelerinde ortaya çıkmadığını ülkemizde mevcut yapı içinde sergilenememekte olduğunu görenler düşük gelir elde eden vatandaşlarını refah devleti olma doğrultusunda gelir desteği, eğitim ve sağlığın yaygınlaştırılması ve işsizlik ödeneğinden faydalandırma gibi düşüncelerle İMF ve dünya bankasının esiri olmuşlardır.

Küreselleşme zorlamasıyla geçmiş yıllarda elde ettikleri ekonomik birikimlerini satarak içeride fiyat istikrarını sağlamaya çalışan ülkeler ise Avrupa ve ABD ekonomilerine yapısal uyum sağlamak için yaptıkları yasal değişiklikler sonucunda ulaştıkları neoliberal politikalarla IMF ve Dünya Bankası güdümüne girerek ülkelerindeki ekonomik ve siyasi politikalar üzerindeki hâkimiyetini kaybetmiş ve yetkilerini büyük oranda bu politikaları üreten egemen kişi, kurum ve kuruluşlara kaptırmışlardır.

Az gelişmiş ülkelerin ekonomilerini ve siyasi yapılarını yeni oluşan dünya düzeninden yani küreselleşmenin getireceği zararlardan korumaları gerektiğini, bunun için de ülkelerin kendilerini küreselleşmeye uyarlamalarının zorunlu olmadığını iddia eden siyasetçiler ve ekonomistler türlü yollarla etkisiz hale getirilmiş ve toplumlar nezdinde ülkelerinin için globalleşmenin getireceği yeni yeni fırsatları tepen insanlar olarak tanıtılmıştır.

İçine girmeye zorlandığımız yeni dünya düzeninde hala küreselleşme ile yoksulluğun ortadan kaldırılacağını düşünenlere bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, dünya çapında bir refah devleti oluşturmak imkânsızdır.

Çünkü küreselleşme kavramının arkasında yatan temel mantık küresel sermayenin karlılığını artırmak için ülkelerin kaynaklarına el koymak, hiçbir kurala tabi olmadan ülke insanlarını yoksullaştırmaya dönük serbest pazar ekonomisini hâkim kılmak, egemen ülkeler için bir sorun haline gelen azgelişmiş ülkelerin nüfuslarını azaltmak, bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki yaşanan gelişmelerle dünyadaki siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda mutlak hâkimiyet elde etmektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Süleyman Küçük Arşivi