Kurbanlar yerine ulaştı

Kurbanlar yerine ulaştı

Rida Konya Şubesi tarafından düzenlenen Kenyadaki Müslümanlara kurban yardımı ve bine yakın çocuğun sünnet programı amacına ulaştı.

Rida Konya Şubesi tarafından düzenlenen Kenya’daki Müslümanlara kurban yardımı ve bine yakın çocuğun sünnet programı amacına ulaştı.

İKİNCİ DURAĞIMIZ DADAAB KAMPI

Garissa’ daki birkaç saatlik ziyaretlerimizin ardından yeniden yollara düştük. Bundan sonraki hedefimizse binlerce Müslümanın yaşadığı Dadaab Kampı’ydı. Dadaab Kampı’na gitmek için mutlaka arazi şartlarına uygun bir araç olması gerekiyordu. Çünkü 400 kilometrelik olan bu mesafe kelimenin tam anlamıyla bir safari gezisiydi. Yolculuk boyunca zürafa, geyik, ceylan gibi onlarca çeşit hayvanı görmeniz mümkündü. Yollarsa tamamen çölden oluşuyordu. Oldukça büyük engeller ve çukurlarla doluydu. Dadaab Kampı’nda yaşayan Müslüman çocukların sünneti için günlerdir bölgede bulunan yol arkadaşlarımız Fatih Soydemir, Ahmet Gazi Akpınar, Gürsel Topal, İbrahim Tatalak ve Verenel Derneği Temsilcisi Ahmet Karaköse bizi karşıladı.

DADAABTA 263 ADET BÜYÜKBAŞ KURBAN KESİLDİ

Dadaab Kampı da diğer kamplarla aynıydı. Onlarca değişik bölgeden gelen binlerce Müslümanın yaşam savaşı verdiği bir yer. Kampta da 99’u inek 164’ü deve olmak üzere toplam 263 adet büyükbaş kurban kestik. Bine yakın çocuğu sünnet ettirdik. Çocuklar ve ailelerine 2 bine yakın giysi dağıttık.

Dadaab Kampı’nda Rida tarafından yaptırılan önemli hizmetler var. Bunlar 4 ayrı bölgede yer alan 4 mescit, 6 medrese, aşevi yaklaşık 2 bin yetim çocuğa hem eğitim hem hizmet veriyor. Rida iki bekçi, bir aşçı ve 29 eğitmenin maaşlarını karşılayarak çocukların eğitim masraflarını üstleniyor. Tüm bu personelin müdürlüğünü ise Dadaab Kampı’nın kadısı olarak bilinen Abdülbassit Şeyh Ali yürütüyor. Abdülbassit Şeyh Ali’nin önderliğinde yetim çocuklar hem İslami eğitimlerini hem de ilkokul düzeyinde eğitim alıyorlar. 4 yıl süren eğitimin ardından da Kenya Hükümetine bağlı kurum, çocukları sınava tabi tutuyor ve sınavı geçmeleri halinde ilkokul diplomalarını veriyor. Rida 2 bin çocuğun ilkokul düzeyinde eğitim almasını sağlıyor.

GÜNLER SONRA İLK KEZ TÜRK KAHVALTISI YAPTIK

Dadaab Kampı’nın girişinde bulunan merkezde ilk olarak bölgede bulunan doktor arkadaşlarımızın kaldıkları, barakalardan oluşan yerleşim yerine geldik. Burası 7 küçük odadan oluşan, tuvaleti ve banyosu(!) bahçe içerisinde ayrı bir köşede bulunan, odaları küçük kertenkeleler, bol sivrisinek ve ilk kez gördüğümüz küçük haşerelerle içli dışlı olan bir yerdi. Ama her şeyden önemlisi, bahçe içerisinde bulunan ve jeneratörle soğutulan buzdolabının içerisinde Türkiye’den gelen zeytin, peynir, reçel gibi günlerdir özlemini çektiğimiz yiyeceklerin bulunmasıydı. O akşam ev sahiplerinin yaptığı makarna, kavurma ve kahvaltıdan oluşan güzel yemekleri yemek yeme imkânı bulduk. Geldiğimiz günden bu yana ilk kez midemiz bayram etmişti. Geceyi böylesine güzel bir ortamda (!) geçirdikten sonra sabahleyin ekipteki tüm arkadaşlarımızla güzel bir kahvaltı yaptık. Sonra da hep birlikte Dadaab Kampı’nda yaşayan Müslümanların yanına gitmek için yola çıktık.

İNSANLARIN KESİLEN KURBANLARDAN ALMA ÇABASI

Dadaab Kampı da, Kakuma Kampı gibi çileli insanların dolu olduğu bir yerdi. Kampın bir bölümünde Somalili Müslümanlar, bir bölümünde Garissalı Müslümanlar, bir bölümündeyse başka kabileden oluşan Müslümanlar yaşıyordu. Rida Sorumlusu Tamer Kalender, ben ve kameraman arkadaşım Aydın Günaslan’la birlikte ilk olarak kamp içerisindeki kurban organizasyonuna katıldık. Burada Somalili Müslümanların yaşadığı bölgeye geldiğimizde etrafı tellerle çevrili geniş bir arazi içerisinde bulunan yaklaşık 40 deveyi kesmek için görevliler geldi. Görevliler vekâletlerini alarak kurbanlıkları kestikten sonra parçalanıp dağıtılması için beklenmeye başlandı. Ancak tel örgülerin arkasında bulunan binlerce Somalili Müslümanlar develerden dağıtılacak etlerin kendilerine yetmeyeceğini düşünerek bir anda tel örgüleri aşarak içeriye akın etmeye başladı.

TEK AMAÇLARI BİR PARÇA ET ALABİLMEK

Binlerce insanın toz duman altında gelmesi bizleri oldukça korkutmuştu. Ancak bu insanların tek bir amaçları vardı, bir parça et alabilmek. Çünkü alacakları bir parça et onlar için çok değerliydi. Kurtarabilecekleri o küçük parça et belki de kendilerinin birkaç günlük yiyecekleri olacaktı. Bu insanların ne durumda olduklarını gördüğümüz ve yaşantılarına tanık olduğumuz için bu hareketlerini yadırgamadık. Haklıydılar! Onların tek istedikleri çoluk çocuklarıyla birlikte bir öğünde de olsa sıcak bir yemek yemekti. Ekip arkadaşlarımızla birlikte Dadaab Kampı’nın değişik bölgelerinde 263 büyükbaş kurban kesildi ve insanlara eşit şekilde dağıtıldı.

MİNİKLERİN SÜNNET OLMA HEYECANI

Kendileri için binlerce kilometre uzaklıktan gelen kardeşlerini kucaklayan bu mazlumlar bir sonraki Kurban Bayramı’nı şimdiden beklemeye başladıklarını söyledi. Biz çekimlerimize devam ederken ekipte bulunan diğer doktor arkadaşların da sünnet işlemleri tüm hızıyla sürüyordu. Sünnetin yapıldığı medreseye geldiğimizde bizleri değişik görüntüler bekliyordu. Kapı önünde uzun kuyruk oluşturan kadınlar çocuklarını sünnet ettirmek için sıra bekliyordu. İçeri girdiğimizdeyse ortalık cıvıl cıvıldı. Bir tarafta sünnet olurken bağıran çocuklar, diğer tarafta sünnet olmamak için kaçmaya çalışan çocuklar ve anneleriyle yaşadıkları diyaloglar, güzel bir tablo oluşturuyordu.

DOKTORLARIN YORGUN HALLERİ

Doktor arkadaşlarımızın durumlarıysa kelimenin tam anlamıyla felaketti. Çünkü birkaç gündür büyük bir yoğunluk altında devam eden sünnetler hepsini fazlasıyla yormuştu. Bitkin bir şekilde olmalarına rağmen hiç şikâyet etmeden çalışıyorlardı. Ekibin sorumlusu olan Doktor Fatih Soydemir, “Benim amacım tüm Müslüman çocukları sünnet etmek. Ne kadar fazla sünnet yaparsam benim için o kadar önemli. Ancak süremiz bitiyor. Akşam belirli bir saatten sonra kampı terk etmek zorundayız. Bu nedenle çaba harcıyoruz” dedi.

BİZ DE BİR İŞİN UCUNDAN TUTTUK

Son gün olmasına rağmen sünnet olmayı bekleyen yüzlerce çocuk bizi de harekete geçirdi. Bizlerde kolları sıvadık ve ekibe yardımcı olmaya başladık. Ben sünnet olacak çocukları karşılıyor ilk olarak iğne olmalarına yardımcı oluyordum. Daha sonra tüm çocuklara derneğe ait beyaz tişörtler giydiriyorduk. Bembeyaz tişört içerisinde bize bakan kömür karası gözlerde ki umut ve sevinç hiçbir kelimeyle anlatılmaz. Hele sünnet olduktan sonra çocuklara verilen bir balon, bir şeker ve küçük bir hediye, çocukların yüzündeki tüm sünnet acısını bir anda siliyor, yerini görülmeye değer bir mutluluğa bırakıyordu.

AYDIN VE BEN HEM KİRVE OLDUK HEM HARÇLIK DAĞITTIK

Bu arada kameraman arkadaşım Aydın’la birlikte benim yaptığım başka bir iş vardı. Ekibin içerisinde bulunan Kayserili hayırsever Osman amca Türkiye’ye döneceğinde doktor arkadaşlardan İbrahim Tatalak’a iki üç deste Kenya Şili’ni bırakmış ve bunları kampta yetimlere dağıtmasını istemiş. Ancak İbrahim arkadaş kendisi sürekli olarak sünnetle ilgilendiği için bu görevi Aydın’la bana verdi.

Bizde sünnet olacak çocuklara hem kirvelik yapıyor, hem de kimse görmeden annesine bir miktar para veriyorduk. Böyle davranmamızın nedeni orada izdihama neden olmamaktı. Eğer para dağıttığımız fark edilirse orası bir anda ana baba gününe döner ve hakkından gelemezdik.

SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL ELİN BİLMESİN

Sünnet çalışmalarına biraz yardımcı olduktan sonra biraz da dışarıya çıkmak ve diğer ailelere de az da olsa katkıda bulunmak istedik. Bizim bu şekilde gizliden gizliye para dağıtmamız herkesin takdirini toplamıştı. Bizimle beraber gezen rehber arkadaşlar, “Abi ilk kez böylesine gizliden gizliye kimseye göstermeden binlerce lira dağıtan bir insan görüyorlar. Bunun için çok şaşırdıklarını söylüyorlar. Çünkü burada birisi elini cebine attığı zaman çevresinde bir anda yüzlerce insan toplanır. Ama siz bunu yapmadan insanları rencide etmeden bu dağıtımı yapıyorsunuz” diyerek bizlere duygularını iletmişti. Her ne kadar para bizim cebimizden çıksa da hayrın sahibi mutlaka o parayı bu mazlumlara dağıtılması için emanet eden insanlardı. Allah onlardan razı olsun.

SON GÜN AKŞAMI YAŞANAN HÜZÜNLER UNUTULMAZ

O gün geç saatlere kadar hem sünnet, hem de kurban organizasyonlarımız devam etti. Yüzlerce kurban kesildi. Yüzlerce minik erkekliğe ilk adımını attı. Binlerce insan yılda bir kez de olsa bir parça et alabildi. Anne ve babalar çocuklarının bu buruk mutluluklarına tanık oldu. Akşam olup da bizlerin kamptan çıkmak zorunda kaldığımız zaman gelince, hepsinin yüzlerini bir anda hüzün kaplamıştı. Yıllardır kendi hallerinde yaşadıkları kamplarında yine yalnız kalacaklardı. Bir sonraki Kurban Bayramı’na kadar belki de hiçbir yardım kuruluşu yuvalarının kapısını (!) çalmayacaktı. Onlar yine elektriği olmayan, haftanın belirli günlerinde belirli saatlerinde verilen kısıtlı suyu almak için birbirlerini ezercesine kuyu başlarında sıraya girecekti.

YİNE KENDİ KENDİLERİNE KALACAKLARDI

Birkaç kamıştan oluşan ve içinde hiçbir eşya bulunmayan sadece birkaç su bidonunun bulunduğu evlerinde yaşamaya devam edecekler, yine yaşamaktan çok ölmek için dua edeceklerdi. Hastalandıkları zaman yine kendi imkânlarıyla temin ettikleri birkaç bitkiden oluşan ilaçlarla iyileşmeye çalışacaklardı. Evet, bizler bir haftalık süren gezimizin ardından ülkemize dönecektik; ama onlar bir kez daha kaderleriyle baş başa kalacaklardı.

ÇARESİZLİKLERİ HER ZAMANKİ GİBİ SÜRECEK

Bizler ülkemizde birbirinden güzel yiyecekleri belki de beğenmeyerek yerken, onlar aylar önce yakalayıp kuruttukları birkaç balık ile soğukta saklama imkânları olmadığı için kurutarak sakladıkları birkaç parça sebze veya meyve kurusu ile günlerini geçirmeye devam edeceklerdi. Kampın dışına çıktıkları zaman ellerindeki su şişelerini göstererek gelip geçen arabalardan su istemeye devam edeceklerdi. Bölgeye gelen hayırseverlerden aldıkları birkaç Şilin karşılığında temin ettikleri birkaç kilo un veya makarna ile birkaç ay geçirmenin yollarını arayacaklardı. Biz evlerimize dönüp rahatça uyurken, bu çocuklar yine birilerinin kendilerini ziyaret edip, kendileriyle uzuneşek, misket oynayacağı günleri bekleyecek.

HALİMİZE BİNLERCE KEZ ŞÜKREDELİM

Bu gezi bizlere ‘ŞÜKRÜN’ ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı. Ekmeklerin çöpe atılarak israf edilmesinin, önüne konulan yemeği beğenmeyen çocukların ne kadar büyük bir şımarıklık örneği gösterdiğini hatırlattı. En önemlisi bu insanlar binlerce kilometre uzaklıktan gelip hiç tanımadan parmağındaki yüzüğü, kulağındaki küpesini veren insanların yaşadığı duyguyu gözler önüne serdi. Son olarak bu gezi bizlere, ‘MÜSLÜMANIN MÜSLÜMANDAN BAŞKA DOSTUNUN OLMADIĞI’ gerçeğini bir kez daha haykırdı.

GÖZYAŞI DÖKEREK BİZLERİ UĞURLADILAR

Evet, bu hüzünlü duygularla kamptan ayrılmak için son hazırlıklarımızı yapıyorduk. Geçen her dakika hem o insanların, hem bizim yüzümüzde ve yüreğimizde ayrı bir hüzün oluşturuyordu. Bu duygular içerisinde araçlara tüm eşyalarımızı doldurduk ve çevremizde bulunan yüzlerce Müslümanla kucaklaşıp, helalleşerek kampın dışına doğru yol almaya başladık. Hava kararmadan önce mutlaka kampı terk etmek zorundaydık. Aksi halde sabaha kadar kamptan çıkamazdık. Biz gidiyorduk; ama kampta sünnet olamadıkları için arkamızdan ağlayan yüzlerce minik bırakıyorduk. İnşallah bir sonraki Kurban Bayramı’na gelebiliriz diyerek Dadaab Kampı’ndan ayrıldık

Devam Edecek

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.