Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

KİT’lerin özelleştirilmesi

KİT’lerin özelleştirilmesi

Ekonomide istikrarı sağlamak için Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte özelleştirme gündeme girmiştir. KİT’ler (kamu iktisadi teşebbüsleri), bu tarihten itibaren yavaş yavaş özelleştirilmiş; elde pek azı kalmıştır.

24 Ocak Kararlarının ana hatları şu şekildedir:

 % 32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,

Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış.

Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış.

Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kâr transferlerine kolaylık sağlanmış.

Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.

İthalat kademeli olarak liberalize edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.

Bu konuyu incelerken şu bilgilere ulaştım:  “1929 ekonomik krizinden sonra, Keynesyen ekonominin de etkisiyle özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişmiş ülkelerde hızla yayılan KİT’lerin varlığı, 1980’lerden başlayarak oldukça tartışılır duruma gelmiştir. Bunda KİT’lerin çoğu ülkede verimsiz, hantal işletmeler durumuna düşmesi büyük unsur olmuştur. Özellikle 1980 yılından sonra başlayan özelleştirme faaliyetlerinde  Arjantin, İtalya, İngiltere, Meksika gibi ülkeler  oldukça başarılı olmuşlardır.”

Türkiye’de 1930’lu yıllardan bu yana KİT’lerin kuruluş amacı, ülkedeki üretim yetersizliğini gidermektir. KİT’ler, ekonomik kalkınmayı sağlamak, temel gereksinimle ihtiyaçları bir an önce karşılamak, altyapıyı güçlendirmek, özel sektörlere destek olmak gibi amaçlarla kurulmuştur.

Özelleştirme şu şekilde tarif edilmektedir:  “Özel sektör tarafından yürütülecek tüm faaliyet alanlarından kamu sektörünün çekilmesi, Devletin klasik fonksiyonları ile ilgisi bulunmayan ekonomik işletmeleri özel sektöre satması, devletin başarılı olarak işletemediği ekonomik birimleri özel sektöre devretmesidir.” 

Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşlar sistem olarak KİT’lere karşıdırlar. Bu kuruluşlar, KİT’lerin ulusal kaynakları savurganlığa ittiği, bütçe açıklarına, enflasyona neden olduğu ve büyümeyi yavaşlattığı inancındadırlar.

1980’li yıllardan itibaren dış finans dar boğazı içinde olup IMF ile anlaşmak ve stand-by sözleşmesi imzalamak durumunda olan ülkelerin tamamı, KİT’lerini özelleştirme koşulunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu şartı kabul ettikleri halde başarılı bir özelleştirme politikası izleyemeyen (Türkiye ve Brezilya gibi ) ülkelere ise sözleşmeye rağmen kredi muslukları açılmamıştır.  5 Nisan kararları sonrası IMF ile stand-by anlaşmasına rağmen Türkiye’de yeterince dış kredi sağlanamamasında özelleştirme faaliyetlerinde anlamlı bir yol alınmamış olmasının payı bulunmaktadır.

KİT’lerin kapitalist dünyada yukarıda geçen sebeplerden dolayı benimsenmediğine göre liberal ekonomiye geçişte Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler, sözleşmeyi imzalamalarına rağmen, başarılı olamadıklarından yeterince dış kredi sağlanamamıştır.

Türkiye’de KİT’lerin kuruluş amacı ortada biz ülke olarak söz konusu KİT’leri çağın gereğine uygun, dünya ekonomisini dikkate alarak işletemezsek bütçeye yük olur. IMF’ye borçlanırız, IMF bizim önümüze ekonomimizi felç edecek şekilde bir dizi şartlar ileri sürer, bunları yerine getirsek bile, verilen krediyi onun istediği şekilde kullanmak mecburiyetinde kalacağımız için belimizi doğrultamayız, nitekim öyle olmuştur. 

Türkiye IMF’den kurtuldu ama eski alışkanlık nüks etti. Yani her Parti KİT’leri arpalık ve oy deposu olarak görmektedir. Bu bağlamda bu kuruluşların başına genelde emekli bürokratları ve eski milletvekillerini getirmektedirler. Partiler bununla da yetinmemektedir, belediyeler başta olmak üzere diğer kurumları da arpalık gördüğü için sadece kendi militanlarını yerleştirmektedir. Yıllardan beri bu böyle değil mi? 

Sonuç olarak diyoruz ki, Türkiye ne zaman akla kıymet verir ve işi ehline verirse o zaman KİT’ler zarar etmez topyekûn bir kalkınma olur.

 Dün FETÖ kurumlara sızmıştı, bugün ise Parti içinde bir grup sızdı, kendi grubundan başka kimsenin önemli mevkilere atanmasını istememektedir. Belediyeler başta olmak üzere bütün kurumlar böyle değil mi? Onun için biz diyoruz ki atamalarda imtihan ve ehliyet şarttır; ehliyeti dikkate almamak zulüm ve hainliktir!

AK Parti içinde bu grup koca havuzu balıkların haberi olmaksızın sofistike bir şekilde avuç avuç boşaltmaktadır. Hükümetin herhalde gözünü bu gurup perdelemiş gibi gelmektedir. Hoşça kalın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Sadık Küçükhemek Arşivi