Kışa Övgü
Her gün geçtiğim patika bir yol ve yol kenarlarına sıralanmış ağaçlar… Ağaçların yola eğilmiş dalları ve kabuk bağlamış gövdesinde yol yapmış karıncaları seyretmek rutinim olmuş. Bir de bu ağaçların filizlerini sevmek ve yeni çıkan sürgünleri tebrik etmek... Hayata daha pozitif bakmamızı destekleyen bu manzaraları sevmek hem kolaydı hem de gülümsetiyordu.
Bu mevsimler döngüsü devam ederken düşünüyorum da hayatımızda kaç defa ağırladık bu
döngüleri ve kaç defada ağırlayacağız bilinmez. Doğayı, yeşili ve taze görünüşleri sevmek, güzel çağrışımlara meyil edip güzel yazılar yazmak hep vardı içimde. Devam eden bu döngüyü bir fotoğraf
karesi gibi paragraflarıma hapsediyorum ama bu çok da objektif olmayabilir. Kendi düşüncelerimi, duygularımı sıkıştırıyorum. Kalemimin ucundaki renk cümbüşünü sayfalara vurarak içimdeki yansıyanlarla süsülüyorum işte... Ressamın tuvalinden farksız şekilde…
Rutinim devam ederken güneşin ferinin her gen gün biraz daha azaldığını fark ediyorum.
Bununla birlikte sararmaya başlamış yapraklar, kimisi yerde sarının ve kahverenginin tonlarıyla döşenmiş, boş kalmış dalları yalnızlık sarmış ve üşümeye de başlamışlardı sanki. Bir süre sonra soğukların işgaline uğrayan ve dökülen yapraklar savunmasızca teslim olduğu rüzgarın önünde orada oraya savrulup duruyordu.
Kış bulutları, güneşi engellemiş. Ortalığın griye çalan renginde sessizliği artırırken rüzgarın derin uğultusu adeta azarlar gibi soğuğu hissettiriyordu. Duygularımın kontrolünde kış ele geçirmiş olacak ki kalemimi olduğu gibi sürüklüyordu. Kışın durgunluğu, hayatın sonunu, ölümü hatırlatsa da tekrar bahar ayını hiç düşünemeden kışa yüklenmiştim. Ilıman bir havanın coğrafyasına alışmış olan bedenim, bir kış günü ayrılmıştı sevdiği diyardan ve bir kış günü kaybetmişti sevdiğini. Bu yüzden de kalemim, kışın sessizliğini ve soğuğunu hiç sevememiş ve güzelleyememişti.
Elimi şakaklarıma alıp, daldığım derin düşüncelerimle kışın soğukluğu kadar derin sızıyla kıştan özür diliyordum. Ilıman iklimin coğrafyasında hep kışı sert gördük, karlı yollarda çileli hissettirildi ve kimse kışın sabır olduğunu, olgunluk olduğunu söylemedi benim doğduğum köylerde. Karın saflığın ve temizliğin simgesinden kimse bahsetmedi, çünkü onlar da kar nedir bilmiyordu. Onlara kar, sadece çileli bir hayattın parçası gibi anlatıldı masallarda.
Kış bir kabullenmekti ayrılıkları, ölümleri ve gerçeği. Soğuğun da sıcak kadar olgunlaşmak
olduğunu anladım sonunda. Çünkü kışın değildi suç, sadece benim hayata baktığım küçük
penceremdi, önyargılarımdı. Pencerem hep kolayı, hayatımıza girenleri güzel gördü.
Kaybettiklerimizi, hep kışın sessizliğine, soğuğuna ve karın rengine benzettim. Oysa kış her şeye rağmen baharın da müjdesiydi ve kabullenmekti. O da hayatın bir gerçeğiydi.
Hayatımızın döngüsünde anladık ki dört mevsimin hepsi ne güzellikler saklarmış meğer görmesini bilene. Her mevsime merhaba derken kışa da merhaba diyorum.
Daha şiirler yazacağım sana, karda yürüyüp yıllardır içimdeki ayrılığın barışını ilan edeceğim. Geç kalma e mi? Ve karlardan bizim ellere de bırak ki ön yargılarımız da tamamen seninle erisin gitsin.
Merhaba kış!
Şimdiden bahara selam söyle, olur mu?