Kavramlara Farklı Anlamlar Yüklemek
İş yoğunluğu, Konya dışında bulunmam, rahatsızlıklar ve benzer engeller yüzünden uzun zamandan beri yazma fırsatı bulamadım. Oysa o kadar yazacak ve tartışılacak çok şey var ki…
Uzun zamandan beri masamın üzerinde Sadık Küçükhemek dostumuzun imzalayıp gazeteye bıraktığı, “Anlamlarını Yonttuğumuz Kavramlar” isimli eseri var. Eser bir hayli hacimli. Konu da günümüzde son derece önemli bir konu. Üzerinde durulmaya değer.
Yazarımız, İslam âleminde günümüzün önemli bir hastalığına parmak basıyor. Bu hastalık altmışlı yıllardan sonra ülkemizde de yaygın hale geleye başladı. Pek çok hassas, dinî konuyu siyasallaştırdık. Başka konulardaki mefhumlara da farklı, bazen taban tabana zıt anlamlar yüklemeye başladık. Bu sebeple de aramızda ihtilaflar yoğunlaşmaya başladı.
Bu işi, İslam karşıtları yapmadı. İslamî kesim içerisinden çıktı bütün bunlar. İslam âleminde en saf, sünnete en uygun anlayış ve yaşantı bizde idi. Zamanında bir tane Ebussuud Efendi vardı, şimdi günümüzde bunlar çoğaldı. Ayetleri bile kendi anlayışlarına göre yorumluyorlar. Ne derseniz deyin, ne kadar delil getirirseniz getirin adamları ikna etmek mümkün değil.
Mesele şu:
Başbakanlık Takip Kurulu’nun tavsiyesi ile yayımlanan bir genelge ile beytü’l-mal, bi’at, cemaat, cihat, darü’l-harp, darü’l-İslam, emirü’l- Müslimin, fetva, Firavun, halife, hicret, hilafet, Hizbullah, imamet, infak, imam, infak, kâfir, kışla, Karun, Mekke Dönemi, Medine Dönemi, medrese, Mümin, münafık, şehit ve şehadet, şirk, şura, tebliğ, tekke tevhit gibi onlarca kelime terörü çağrıştırdığı için bu kelimelerin terör örgütlerinin kullandığı anlamlarda okullarda, iş yerlerinde ve resmi yazışmalarda kullanılması yasaklanmış.
Bu yasaklama 2005 yılında yapılmış. Haberim yoktu. Pek çok vatandaşımızın da haberi yoktur. Yalnız bu mefhumların çoğunun yanlış değerlendirildiğini biliyordum.
Yine kitabın ön sözünde açıklandığına göre, bazı terör örgütleri, kendilerinden olmayan Müslümanların köle, kadınların cariye ve mallarının ganimet sayılabileceği kabul ediliyormuş. Ne gaflet, ne cehalet. Bunlardan öte ne cüret.
Son yarım asırda memlekette Kur’an’a ve sünnete aykırı o kadar sapık zihniyet yerleşti ki, söküp atmak âdeta mümkün değildir. Yasaklanan mefhumlar içerisinde o kadar masumları var ki, insanlar bunları nasıl ihtilaf konusu yapıyor hayret etmemek mümkün değildir. Toplumda yavaş yavaş yerleşen aşırılıkları söküp atmak kolay olmuyor.
Koca koca adamlar bile o kadar yanlış yapıyor, gönüllerine göre mefhumlara ters anlamlar yüklüyor ki, açıklamaya kalksak yer yerinden oynar. Örnekleri bile ortalığı karıştırmaya yeter.
Kitabı tetkik edince bir hatıram canlandı hafızamda. Bir zamanlar Seyyit Kutup’un tefsiri cilt cilt yayımlanmaya başlamıştı. İlk cildi aldım. Baştan sona kadar okudum. İnancıma ters bazı aşırılıklar yüzünden tefsirin diğer ciltlerini almadım. Bana aşırı gelen hangi düşüncelerdi şimdi hatırlamıyorum. Bu yazıyı yazarken adı geçen tefsirin yayım yılına baktım, 1970’di. Ne olduysa aradan geçen bu otuz-kırk yıl içerisinde oldu. Şartlananları fikrinden caydırmak çok zor. Zehirlenmeyenleri korumak lazım. Eserin bu noktada faydalı olacağını umuyor yazar dostumuzu kutluyorum.
Bu konuda diyanet teşkilatımıza ve din adamlarımıza çok görevler düşüyor.
Eskiden İslam kardeşliği deyince akan sular dururdu. Şimdi Müslüman Müslüman’la mücadeleye itiliyor, adına da cihat diyorlar.
Kardelen Yayınevi tarafından yayımlanan eser, 422 sayfadan oluşuyor. Esere ulaşmak isteyenler, adı geçen yayınevinden temin edebilirler.
Daha nice güzel eserlere diyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.