İşgalci siyonist rejim Filistin’de Gazze Şeridinde yaşayan Müslümanların hayata kaçış yolları olan gıda, su, enerji ve ilaç temin yollarını kapatarak kurdukları işgalci devletin payidar olabileceğini zannediyor.

Tıpkı Lüciferin çocukları yani şeytanın kullarının uygulamaya koydukları küresel planlarla, kurdukları düzenden kurtuluş yolunu, yani insanlığın kaçış yolunu kapatmak istedikleri gibi.

Her geçen gün ortaya çıkan gerçekleri örtbas etmek isteseler de, gerçekler bir şekilde yayılıyor.

Siyonist işgalci rejimim 1947 den beridir Filistin topraklarında yeni yerleşim kurmak için yaptığı şeytanlıkların dünya medyasında yer alması önlenirken bir taraftan da İslam ülkelerindeki Müslümanların gafletlerinden faydalanarak medya yoluyla algı yönetimi yapılmaktadır.

Siyonist işgalci rejimin tarihi, aynı zamanda bir katliamlar tarihidir.

1947 den bu yana en çok hatırda kalanla katliamlar Deir Yasin katliamı, Kibya köyü katliamı, Sabra ve Şatilla kampları katliamları, Cenin mülteci kampı katliamı ve en yakından bildiğimiz Mavi Marmara katliamı.

Her kurdukları yerleşim birimi için yapılanları sayacak olursak daha yüzlercesini yazmak gerekir.

Şehir ve yerleşim yerlerinde yaptığı bu katliamları yanında Uganda’daki Entebbe Operasyonu başta olmak üzere sivil yolcuları taşıyan uçağı düşürmekten, uluslararası kara sularındaki gemilere baskın düzenlemeye, okul bombalamaktan, hastane ve ambulans bombalamaya varıncaya dek katliam konusunda sicili hayli kabarıktır.

İşgalci siyonist yahudi, uyguladığı ambargolar ile Gazze Şeridini bir açık hapishaneye çevirdiği yetmiyormuş gibi şimdi de elektrik su gıda ve yakıt girişine engel olmaktadır.

Hastahanelerin elektriğini ve suyunu kesip ilaç ve tıbbi malzeme tedarikine izin vermemek insanlık suçudur.

Savaşın bile bir ahlakı ile hukukunun olduğunu geçtiğimiz Cuma hutbesinde duyduğu halde kılını bile kıpırdatmayanlar nasıl bir inanç ve ahlak içinde olduklarını bir kez daha düşünmelidirler.

Hele ki bir de şaşkının biri çıkıp Filistinlilere gıdanızı bizden dışarıdan alıyorsunuz, neyinize güveniyorsunuz dediği halde toplumdan bir karşılık görmüyorsa bu millet kardeşlerine kavli duayı bile çok görüyor demektir.

Çünkü Başbakanlık yapmış kişinin çocuklarının gemileri diğer taraftan siyonist katillerin Türkiye’ den ve diğer ülkelerden ithal ettikleri malları taşıyor ve kimse ne oluyor bile demiyor.

Siyonist katillerle ticari ilişki kurulamayacağı ve onların savaş gücünü artıracak gıda dahil her türlü alışverişin haram olduğuna dair bir fetva var ortada.

Dünya Müslüman Âlimler Birliği Siyonist işgal rejimiyle her türlü "barış, uzlaşma veya normalleşme anlaşmalarının şer’an haram ve geçersiz olmak birlikte büyük bir suç" olduğuna yönelik bir fetva yayımladı.

Bu fetva ortada dururken sen Müslüman olarak fetvaya uymazsan, siyonist dostu da BM ve AB nin de kararlara uymasını bekleyemezsin.

İslam İşbirliği Teşkilatının gücü bir İsrail’e yetmiyor mu diyenler olabilir?

İslam ülkelerinin yöneticilerinin bu vurdumduymazlığı sebebiyle maalesef Birleşmiş Milletler kararlarını ve uluslararası hukuk kurallarını en çok çiğneyen ülke yine İsrail’dir.

Her insanın bir korkusu olduğu gibi katil siyonist rejimin de birden fazla korkusu olduğu en son Aksa Tufanı Operasyonunda bir kez daha görülmüştür.

İşgalci siyonist rejim için bazen küçük bir şey bile korkuya sebeptir. Hatta panik atak yaptıracak korkuları vardır.

Mesela siyonist işgalcilere can suyu olan Manavgat suyunu bir gün bile kesmek onlarda büyük bir korku ve panik anlamına gelecektir.

FARKINDA MIYIZ?

Siyonistlerin İngiliz mandasıyla birlikte bölünen Filistin topraklarının çoğunun işgali ve bugün cinayet, yerinden etme ve sistematik yıkımdan geriye kalanları tamamıyla gasp etmesiyle devam ediyor.

Askeri üstünlüğü olan işgalci siyonist çeteyi desteklemek için ABD ve İngiltere gemiler ve uçaklar gönderiyor.

Bu durumda hedef hangi ülkeyi işgale geliyorsunuz, diye sormak gerekir.

Düşmanın aşağılıksa, ona “dürüst olamıyorsan bari cesur ol” da diyemezsin.