İstikbal Göklerdedir!
Belirli bir ufku, mefkuresi olan insanlara ciddi derecede hayranlığım var.
Tarih ilmi ile meşgul olanlar veya tarihle ilgili konuşmayı sevenlere bakın, hülasası bu tip insanlardan konuşur.
İşte Alparslan’ın Malazgirt savaşından hemen önce, kendilerinden bilmem kaç kat daha büyük olan Bizanslıların karşısına çıkarken “Kefenimi giyip savaşa gidiyorum! Nice az topluluklar çoklara karşı galip gelmiştir!” şiarıyla çıkması.
Veya Fatih’in “Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni!” diyerek atını denize sürmesi.
“Şehit kanlarıyla alınan toprakların bedeli ancak yine kanla olur!” diyerek Filistin’i Peygamber katillerine vermeyi reddeden Abdulhamit han hazretleri.
Yanan gemileri kendisine gösteren mürettabatına, “Bırakın yansın, onların küllerinin arasından umutlarım yeşeriyor. Artık gemilerimiz yok.Geri dönüş umudumuz yandı, kül oldu.Geriye iki ihtimal kalıyor: Ya yüzerek vatana dönmeyi deneyeceksiniz ya da düşmanı yenerek buraları kendinize vatan yapacaksınız. Kararınızı verin!” diyen Tarık bin Ziyad.
Sokullu Mehmed Paşa’nın gönderilen Venedik elçisine de, İnebahtı Deniz Muharebesiyle ilgili olarak “Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakalın yerine daha gür çıkar.” diye cevap vermesi.
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir!” sözü.
Erbakan hocamızın “Yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye, yeni bir Dünya!” üçlemesi…
Bakın tamamına.
Hepsi bir hedef belirlemiş, kilitlenmiş.
Zerre miskal şaşma yok.
Her ne olursa olsun o ülkü için her şeyini vermeye hazır ve razı.
Karşında onlarca kat asker olsa da, gemilerin yansa da, kale ile aranda herhangi bir bağlantı kalmasa da, uzaya çıkmak bir hayal olsa da veya bilmem kaç İslam ülkesini değil diplomatik bir ortamda yemek masasında dahi buluşamasa da.
Emin olun bereket de buradan geliyor.
Bakın şimdi yukarıdaki hedeflere, gerçekleşmeyen var mı?
Ne zaman hedeften sapılmış, o zaman başımıza gelmeyen kalmamış. Ama ne zaman hedefin doğrultusunda ilerlenmiş, o zaman da Allah her türlü yardımını göndermiş.
Yeni medeniyetler doğmuş Endülüs gibi.
Yahut bir çağ açıp başka bir çağ kapatmış Fatih gibi.
Dünya için küçük bizim içinse kocaman bir adım atıldı Alper Gezeravcı ile birlikte.
Magazini bırakın. “Vay efendim şöyleydi de böyleydi de.” Zerre umurumda değil. Çok büyük ve muazzam bir hareket. Her ne sebeple gidiliyor olursa olsun, bu böyle.
En nihayetinde, hani eskiler derler ya, ucu kanatılmış oldu.
Bundan sonraki süreç çok daha kolay olur.
Bakarsınız kendi devrindeki insanlara göre “deli” (!) olan birkaç adam daha çıkar ve yerli & milli uzay programı kapsamında muazzam işler yaparız.
Nereden bilebiliriz ki?
Burada önemli olan, hayal etmeyi bırakmamak. Ve hedefe kilitlenmek.
Yoksa doğa boşluk kabul etmez, ve dahi boş kalanların hiçbiri de hayırlı bir cümle sarfetmez…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.