İran’ın sağ kolu
İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, ABD’nin, (3 Ocak 2020) Bağdat’ta düzenlediği saldırıda öldürüldü! Bunun üzerine İran üç gün yas ilan etti. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney: “Süleymani'nin intikamını alacağız” dedi. Anlaşılıyor ki, Akdeniz Havzası, tarihte Pers İmparatorluğu ile Roma’nın kanlı çarpışma alanına dönüştüğü gibi şimdi de İran ve ABD arasında kanlı çarpışma alanına dönüşeceğe benzer.
İran’ın sağ kolu, paratoneri, milli kahramanı, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, sıradan bir komutan, sıradan bir general, sıradan bir Kudüs Gücü Komutanı değildi; Hamaney’in manevi evladıydı, direk ondan emir alırdı ve eli kanlı Esed’i O’nun yanına getirip görüştüren oydu…
Süleymani, İran Irak savaşında ve Arap Baharı sonrası Irak, Suriye ve Lübnan’da, Afganistan’da İran lehine büyük başarılara imza atmış bir komutandı. Bu başarılarından dolayı Ali Hamaney’in takdirini kazanmış ve O’nun manevi avladı olma şerefine nail olmuş ve bu arada İran halkının sevgisini ve takdirini kazanmış bir komutandı. Kasım Süleymani’nin özet olarak biyografisi budur.
Kasım Süleymani’nin Suriye’de ve İdlib’de masum halkın kanını döktüğü ifade edilmekle birlikte ABD’nin Irak ve Suriye’de, Afganistan’da kısacası Ortadoğu’da çıkarlarına halel getirdiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda ABD, İran’ın sağ kolunu kesmeye karar vermiş, bunun için söz konusu devletin bir bahane aradığı ortaya çıkmıştır. Irak’taki Haşd-i Şabi güçlerini zaman zaman taciz etmiş ve zaman zaman bombalamış.
Bunun üzerine Haşd-i Şabi güçlerinin desteğiyle Irak Şii gençler, ülkedeki hayat pahalılığını, işsizliği, adaletsizliği ve yolsuzluğu bahane ederek sokaklara döküldü ve Bağdat Büyükelçiliği’ni bastı. ABD, bu fırsatı değerlendirerek ertesi gün sabaha doğru Bağdat Uluslararası havaalanı çıkışında Kasım Süleymani ve arkadaşlarını hunharca öldürdü.
1979 İran devriminden sonra Ortadoğu’da İran merkezli bir yapının oluşması için İran’ın ve Batı’nın büyük bir gayret içinde olduğu herkesin malumudur. Bakın Fransa, Cezayir’de seçimle iş başına gelen Abbas Medeni başkanlığındaki İslami Selamet Cephesi’ne fırsat vermemiştir. Batı, Suudi Arabistan ve BAE ile işbirliği yaparak Mısır’da seçimle iş başına gelen şehid Muhammed Mursi’yi bir darbe ile iktidardan düşürerek darbeci General Sisi’yi getirmiştir. FETÖ, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminde bulundu. Zaman içinde öğrendik ki, bu darbe girişiminin arkasında ABD ve NATO varmış; medya bunu açıkça ifade etti.
Öncesine gidelim: ABD ve Birleşik Krallık, 2002’de Afganistan’ı işgal etti. ABD bununla yetinmedi ve 2003 tarihinde Irak’ta kitle imha silahları bulunduğu yalanı ve iftirası ile Irak’ı istila etti ve söz konusu tarihlerden itibaren Afganistan’dan ve Irak’tan çıkmadığı gibi Suudi Arabistan ve BAE’yi de yanına alarak Suriye’de kısacası Ortadoğu’da yayılmacı siyasetini sürdürmeye devam etmektedir. İşte Yemen’in, Irak’ın, Suriye’nin, Afganistan’ın ve Libya’nın durumu ortadadır.
Libya’da Rusya dahi vardır. Niçin vardır? Rusya, Çar 1. Petro’dan beri Sıcak denizlere inmek istemektedir. Rusların kızıl elması İstanbul’dur. Ruslar tarih boyunca İstanbul’a Çargrad dediler. Yani Çar’ın şehri… Ayrıca Rusların, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını da kontrol etmek istediklerini de bilelim.
ABD açıkça söylüyor: “Biz Irak ve Suriye’de petrol için varız.” Bize göre ABD, söz konusu ülkelerde kısacası Ortadoğu’da sadece petrol için var, değil; İslam’ın yeniden neşv ü nema bulmaması için vardır. ABD ve NATO’nun gayesi, özel olarak Ortadoğu’da genel olarak dünyada hilalin tarihte olduğu gibi tekrar söz sahibi olmasını önlemektir.
İran’ın sağ kolu Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra ABD ve İran arasında savaş tarihte olduğu gibi kanlı olacağa benzer. Bu bağlamda Irak Meclisi, oy çokluğuyla, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılması kararı aldı. Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, meclise hitaben yaptığı açıklamada, ABD ve Irak arasındaki güvenlik anlaşmasının lağvedilmesi ve ABD Büyükelçiliğinin acilen kapatılmasını talep etti. Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) bu konuda çekimser kalması Irak’ın bir bütün olarak hareket edemeyeceği anlaşılmaktadır. Suriye’de Arap baharı rüzgârı estiği zaman YPG de aynı tavrı takınmıştı. Ne yazık ki, bugün ABD’nin, Suriye’de lejyoneri haline gelmiştir.
Tarihe bir bakalım: Resulullah (s.a.v.) Efendimiz dünyaya gelmeden önce Ortadoğu Roma ile ateşperest Pers İmparatorluğu’nun savaş alanıydı. Yani Akdeniz Havzası bu iki devletin savaş alanıydı. Peygamberliğin beşinci, yani Milâdın 613. yıllarında bu iki komşu ve rakip devlet, birbirleriyle kanlı bir savaşa girişmişlerdi. Sınırları Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde birbiriyle birleşiyordu. Filistin, Suriye, Mısır ile Irak'ın bir bölümü ve küçük Asya Rumlara tabi idi. İranlı'lar, İstanbul’un Boğaziçi sahillerine kadar gelmişler ve Romalılar yerle yeksan edilmişti. Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre (Rum Suresi) dokuz sene sonra Romalılar İran’a galip gelmiş. Yani bazen Roma İran’ı bazen İran Roma’yı mağlup etmiştir. İşte kurulmak istenen tezgâh budur.
Bu tezgâhın bozulması için ABD ve İran Ortadoğu’dan çıkartılmalı ve Ortadoğu ülkeleri, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) şemsiyesi altında toplanmalı. Bunun için Türkiye elini çabuk tutmalı ve ABD ve İran’ın Akdeniz Havzası tarihte olduğu gibi savaş alanına çevrilmesine seyirci kalmamalı. Aksi halde Türkiye’de Akdeniz Havzası içinde olduğu için hedefin Türkiye olduğu unutulmamalı.
Bu arada İran’a başsağlığı diliyor, teenni ile davranmasını tavsiye ederiz. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.