Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

İnanç(!) uğruna

İnanç(!) uğruna

İŞİD denen barbar örgütün, kendisini İslâmiyet’le yakıştırması ve cihad yaptığının ilânı kolayca anlaşılacak bir husus değil. Kâbe’yi, yıkmaktan söz ediyorlar. Zulmün haddi hesabı yok. İsrail’e Amerika’ya tek aleyhte sözleri mevcut değil.

İşleri güçleri İslâm ülkeleriyle. Eylemleriyle kargaşa ile tahribatın, senelerce düzeltilemeyecek, işin içinden çıkılamayacak bir yıkımın öncülerinden, yandaş ve paydaşlarından oluyorlar.  Adıysa İslâm Devleti.

Haçlıları hiç aratmayacak tecavüz vakalarıyla; Amerikan İsrail zulmünü nerdeyse örtecek, cehalet, vahşet, sefalet manzaralarıyla, kirli bir Müslümanlığın propagandasını ve müdafaasını yapıyorlar. Sayelerinde artık Masonluğu, Siyonizm’i unutur olduk.

Mazide çizilmiş kazma dişli, çirkin yüzlü gönüllü, sakallı Müslüman, dindar tiplerinden çok daha fecisini; yaygınlaştırılmış, iğrenç manzaralarla pekiştirilmiş ve delillendirilmiş olarak, ayan beyan, kaçamayacak şekilde görüyorsunuz. “İftiradır, senaryodur” diyemiyorsunuz. Kafanıza kazıyorlar.

“İslâm terör dinidir” algısının, medeniyet, kültür, insanlık adına dünyaya bir şey getirmediğinin, kazandırmadığının bir belgesi olarak, dünya kamuoyuna unutulmayacak şekilde sunuyorlar. Ve üzerimize- hem de kimin adına- savaşı, tahakkümü, ezayı baskıyı,  z(illet) ve karanlık bir istikbali çekiyorlar.

“Yıllardır savaş gördük, ama böyle bir vahşet görmedik. Girdiğimiz her eve bubi tuzağı koymuşlar. Buzdolabı kapağına ve Kuran’a bile. Anlam veremiyoruz. Hayvan demek bile istemiyorum; çünkü hayvanların kimseye zararı yok.” Sözleri, örgüt için yapılan tespitlerden biri.

 “Ellerinde en ileri Amerikan silahları olduğu” ifade edilen malûm örgütte, gencecik çocuk yaştaki kızların kadınları, askerlerin iğrenç ihtiyaçları için kullanımı mübah görülüyor, üstelik fetvalar çıkarılıp, dünyaya bu yönde pis çağrılar yapılıyor.

“Günde 3 kere düzenli olarak, muhtelif gruplarca saldırıya uğrayan, köleleştirilmiş genç kızların” feryadına duyarsız kalmak istemiyoruz. Müslümanlık sadece Filistincilikten ibaret değil. Merak edenler, basından yazdıklarımızın hepsini, teferruatıyla bulur.

Burada bir parantez açıp, İŞİDCİ din adamlarına sesleniyorum. Yapılanları dinle bağdaştırıyor, o kadar makûl görüyorsanız, mücahitlerin yüce(!) gereksinimleri için kız kardeşlerinizi, karılarınızı cepheye yollayınız, öncülük etme şerefi elbette size düşer…  Kadın hakları da bu merkezde. 

Bir yandan da; sempatizanlıkları yüzünden ve Türkiye üzerinden İŞİD’e katılmaya, cinsel yardıma giden, akıllarına şaştığımız Malezyalı, İngiliz ve Avustralyalı kadınların varlığını, “ilk kadın infazcı olmaya” heveslenenleri okuyoruz.

Talip oldukları şeye bakınız. Başka “türleri”, hemcinslerini eziyetle öldüren ünlü seri katillere âşık olup, evlenme teklif edenler ya da kadın katillerini televizyonlarda tepesine konduranlardı. Hangisi daha sapkın? Katiller mi, talipleri mi?

“Cehennem köpekleri” hiç durmuyor, sayıları ve çeşitleri habire artıyor. Faaliyetlerini, şerre âletliklerini göre göre kötülük halkasına iştirakler oluyor ve sanki İslâmiyet’in yegâne temsilcileri gibi sunuluyor.

Ve -ne inanılmaz şey- canavar teşkilâta Konya gibi, en azından geçmişte ilim irfan âbideleri yetiştirmiş, hazinelere sahip şehirlerden katılımlar gerçekleşiyor; Türkiye gibi lider olacak memleketlerden, cellât adayları zuhur edebiliyor. Böylesi sapkınlıklara kolayca yol bulunuyor. Kuranı Kerim’de tefekkür için defalarca ikaz edildiği halde, bir çeşit Hasan Sabbah fedaileri gibi, güya âleme nizam vermeye çıkılıyor.

 “Örgütün gençlere yönelik propaganda kanallarından biri de kitabevleri. Bazı kitabevlerinde kimi hocalar, gençleri toparlayıp ‘cihadın’ anlam ve önemini anlatıyor. Bu yolla kendilerine ulaşılan kişi sayısı Konya ve civarında 3 bin kişiye ulaşmış durumda…”

 Konyalı imam babanın feryadını okudunuz herhalde. Konya’dan yüzlerce gencin örgüte katıldığını ve birçoğunun öldüğünü öne süren baba, derdini anlatıyor:

 “Birden fazla grup IŞİD’e Konya’dan adam gönderiyor. (…) 6 ay kadar önce Suriye’ye giden Mustafa isimli bir gencin cenazesi birkaç gün önce geldi. Özellikle kırsal bölgelerde neredeyse ev ev dolaşılıp gençlere IŞİD’e katılmaları konusunda telkinlerde bulunuluyor.” Konya’daki IŞİD yapılanmasıyla ilgili emniyete bilgi verdiğini belirten baba, “Yetkililer çalışma yaptıklarını söylüyor. Her gün Suriye’ye Konya’dan onlarca genç gidiyor” diyor.

Oğlunun IŞİD’den kurtarıldıktan sonraki durumunu ise şöyle açıklıyor: “Geçen mayısta oğlum tatile gitmek istediğini söyledi. 19 Mayıs günü ben evde yokken annesinin elini öpüp helallik istemiş. Eve geldiğimde annesi ağlıyordu. Arkadaşları, ‘Artık onu unutun, o IŞİD’e katıldı’ demiş. Yaptığım araştırmalarda oğlumun Suriye’de IŞİD’e katıldığını öğrendim. Oradaki tanıdıklarım kanalıyla oğlumu 21 gün sonra geri getirdik. Şu an yanımızda ama aklı hep orada. Her gün bizden helallik isteyip ‘Kardeşlerim orada cihat ederken sizler beni göndermiyorsunuz. Helallik verin gideyim’ diyor. Ne eşi ve 2 çocuğu gözünde ne de biz. Çocuğumu eve hapsettim. İlaçla uyutuyorum.”

Korkunç bir büyü. Bu da feci bir kafa kesmedir, hatta daha beteridir biliyor musunuz? Beyni böylesine yıkanmış bir insandan, çevresine hayır gelir mi?

Şehrimizin teröristler, katl olayları, hızla artış gösteren bir kirlenmeyle anılmasıysa ayrı faciadır.  

Vahim bir çığ(ır)ı, yozlaşmayı “Başbakan cici, cumhurbaşkanı ciciii” söylemleriyle, yöneticilerimizin üzerine yapışmış mağduriyet edebiyatıyla; siyaseten perdeleme, gözden kaçırma sırası değil, iş işten geçmeden tedbir alma vaktidir.

Tek bir kanlı örgütten senelerdir neler çekiyoruz, akrep yuvası bir Türkiye’yi kaldırabilir miyiz? (Nitekim Ömer adlı bir militan, İŞİD’in Hatay’a girme planlarından söz etti.) Türkiye’yi bekleyen tehlikelerden bazılarına değinen bir uzman (Sedat Laçiner) görüşüyse şöyle:

“…Yani Türkiye'ye ne yapıp edip bu meselede olabildiğince geniş bir rol oynatacaklar... Öte yandan ABD'nin zorladığı gönüllüler gücü'ne katılması ve ön planda yer alması halinde Türkiye'yi IŞİD'in doğrudan hedefi olmak gibi riskler de bekliyor... Türkiye, IŞİD'e karşı kurulan mekanizmada pasif roller aldığında bile IŞİD'in tehdidi altında kalabilir. İncirlik Hava Üssü'nü kullandırmak veya IŞİD'e karşı daha aktif bir katılım halinde ise Türkiye ile IŞİD doğrudan çatışan taraflara dönebilir.”)

“… görebildiğimiz o ki Türkiye, PKK kozuyla IŞİD konusunda belli senaryolara zorlanıyor… Eğer bu senaryolara uyulmazsa PKK’nın Suriye ve Irak’ta silahlandırılması an meselesidir. Hatta bu silahlandırma bir şekilde başlatılmış da olabilir…

Bu süreçte en kötüsü ise PKK’nın ordulaştırılması, meşrulaştırılması ve ardından da Türkiye’nin üzerine salınmasıdır...

Batı, Irak ve Suriye’de IŞİD’le mücadeleden bahsediyor, ancak işin sonunda elimizde parçalanmış bir Irak, bağımsız bir Kürdistan ve azgınlaşmış bir PKK terörü kalabilir.”

Biz yine Konya üzerinden gidelim. Dolma yutma zamanı çoktan geçmiştir, cambazlar da artık düşüyor, ma(rta)val okuma yarışmalarını bırakınız. Biz kültürle, ilimle irfanla hatırlanmak istiyoruz.

Nasıl da göz ve kalp dönüyor. İşin daha tehlikeli boyutu, küresel bir ahlâkın doğmaya başlamasıdır. Günün Müslüman’ıyla, olmayanın arasındaki eylem, hayat, yaşayış farklarının azalmaya başladığına tanıklık ediyorsunuz. Güçlülerin kitabı bir, zayıfa da aynı şekilde davranıyorsunuz. 

Evvelin Haçlıları, hayat kadınlarıyla savaşa giderdi. Siz de keyif ve başarı için, “cihat paketiyle” kadın topluyorsunuz mesela. Safınızda olmayanların canı, malı, ırzı emniyette değil. Sizin de ulvî(!), dinsel hedefleriniz; zirvelere(!)  tırmandıkça artan, “günah işleme özgürlüğünüz” var.

Büyük çelişkiler, inancın imanın tabiatına sığmayacak uygulamalar, düşünce aykırılıkları, din nâmına bir araya geliyor; İslâm denilince artık neler hatırlanıyor. İçle dış, kalple beyin, mirasla mirasyedi(!) arasındaki derin uçurumlar, mesafeler…

Kadın sanatçı(!) umreye gidiyor, memnun da kalmış; bir batılıdan mülhem “hamile kalırsa, canlı yayında doğum yapacağını” ilân ediyor. Kutsal Yolculuktan çıkardığı, pek münasip sonuç(!) böyle. Bir de gitmeseydi ne olacaktı?  İntibak, her duruma, üzerindeki muktedire göre ayarlanma kabiliyeti müthiş! Türbede örtülü, plajda bikinili.

  Başı örtülü halktan biri, konuyla ilgili âyetleri küçümseyerek, serbest aşkın(!), zinanın savunmasını yaparak, “sevmek suç değildir”; hem de eşcinsellik için “neden günah olsun” diyor.

 Neyin örnekleridir, rol modelleridir, neyin gelişidir, çan sesidir bunlar? Misaller farklı olabilir ama üç aşağı, beş yukarı, derece derece; benzer garabetlere, yanlışlara imza atıyoruz.

İnanç bir etiket, aslında her şey mümkün görülüyor; kavramlar söz gelişi kötülük iyilik, güzellik çirkinlik tefrik edilmiyor, göreceli, ne derseniz deyin. Karmakarışık, boz bulanık, çarpık mı çarpık.

Temel değerlerimiz mevcut değil. Din adamları da ayrışmış, eskisi kadar itimat telkin etmiyor. Her türden fetva rahatça verilebiliyor. Cenabı Hak,  Celâl sıfatı, Cehennem bile önceki kadar korkutmuyor, tasalandırmıyor.

Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz dindarların, tek kişilik ferdî din maskeli garip inançların sayısı çoğalıyor. Umumileşmiş korkunç bir yozlaşmayı, tefessühü başka nasıl izah edebilirsiniz.

Oysa dinden ne anladığımız, aldığımız, hayatımızı nasıl anlamlandırdığımız çok önemli.

Çağa, nefse, hâkim söyleme uydura, uyarlıya, fenalığı çirkinliği hoş göre, benimseye buluştuğumuz nokta; öz varlığımıza, ruhumuza ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi