İmo: Güvenli Ve Sağlıklı Yapılaşma İçin Mühendisler Susmayacak

İmo: Güvenli Ve Sağlıklı Yapılaşma İçin Mühendisler Susmayacak

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu, 17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümü için yaptığı basın açıklamasında, güvenli ve sağlıklı yapılaşma için mühendislerin susmayacağını vurguladı.İMO’nun; güvenli ve sağlıklı...

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu, 17 Ağustos 1999 Depreminin yıldönümü için yaptığı basın açıklamasında, güvenli ve sağlıklı yapılaşma için mühendislerin susmayacağını vurguladı.

İMO’nun; güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremi unutmamaya, unutturmamaya, siyasi iktidarın görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya kararlı olduğu ifade edilen açıklamada Türkiye’yi kentlerini ve yapıları depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunduğuna işaret edilerek, “İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir.” denildi.

Mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, mevcut binaların güçlendirilmesi bağlamı beraberinde pek çok soru işareti taşıdığı, özellikle kamu binalarının akıbeti hakkındaki bilinmezliğin devam ettiğine dikkat çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Ne yazık ki ülkemizde ayrıntılandırılmış yapı envanteri olmadığı için yapılarımızın olası bir depremde ne tür tepki vereceği bilinmemektedir. Ancak 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinde yapı stokumuzun iyi bir sınav vermediği açıktır. Bununla birlikte yapı stokumuzun yüzde 60’ının 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu, bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir. Bu gerçeklik, ‘kentsel dönüşüm’, ‘riskli yapı’, ‘riskli alan’ gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımış, uzun yıllar deprem tehlikesine karşı önlem almayan, adeta insanları deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakan siyasi iktidar, tek çare olarak gördüğü kentsel dönüşüm projelerini başlatmıştır.”

“KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ TAM BİR BİLİNMEZE İŞARET EDİYOR”

İMO açıklamasında, kentsel dönüşüm projeleri tam bir bilinmeze işaret ettiği belirtilerek,

“Ne bütünlüklü ve merkezi planlamadan söz etmek mümkündür ne de başlatılan, bitirilen ve başlatılacak olan projelerle ilgili verilere ulaşılmaktadır. Dolayısıyla yapı stokunun ne kadarı iyileştirilmiş, kaç bina yıkılıp yeniden yapılmış bilinmemekte, özellikle kamu kurumlarına bağlı okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, bunlardan kaç tanesinin yıkıldığına/yıkılacağına, kaç tanesinde güçlendirme yapıldığına/yapılacağına ait bilgilere ulaşmak mümkün olmamaktadır.” görüşü aktarıldı.

Sürecin tam bir keşmekeş içerisinde yürütüldüğü tespitine vurgu yapılan açıklama şöyle devam etti:

“‘Riskli alan’, ‘riskli yapı’ tespitlerindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluğun yol açtığı mağduriyetler, hak kayıpları; kentsel dönüşüm projelerinin kentsel rantın yüksek olduğu bölgelerden başlaması; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tek taraflı irade ile ‘riskli alan” belirlemesi; ‘riskli alanlarda’ yaşayanların yerleşmesi için hazırlanan ‘rezerv alanları’, sermaye gruplarının yatırım yapmasına uygun hale getiren yasal düzenlemelerin yapılması, kentsel dönüşüm projelerinin ağırlıkla TOKİ eliyle yürütülmesi, büyük ölçekli iş yapan/yaptıran, binlerce konut üreten TOKİ’nin kamu olanaklarıyla devasa bir şirkete dönüşmesi ve yapı denetimden muaf tutulması sorunun giderek çetrefilleştiğini, kentlerimizi depreme hazırlamak yerine, kentsel değerlerin sermaye gruplarının kullanımına uygun hale getirmek amacıyla düzenlemeler yapıldığını göstermektedir.“

“GÜVENLİ GELECEK İÇİN YAPI DENETİMİ ŞART”

Başka bir soruna da parmak basılan İMO açıklamasında, Türkiye gibi deprem coğrafyasında bulunan bir ülkede kritik sorunun, yapı denetiminin eksiksiz ve ihtiyacı karşılayacak bir işleyişe sahip olup olmadığı belirtilerek, ne yazık ki bugün Türkiye’deki mevcut uygulamanın içleri rahatlatacak, kaygılardan kurtulmayı sağlayacak içerikte olmadığı dile getirildi. Yapı denetim sisteminin sorunlu, sıkıntılı ve zaaflı yönleri bulunduğu ifade edilerek, “Bütün bunların doğurduğu olumsuz sonuçlar ne yazık ki depremlerle görünür hale geçmektedir.

Doğal afet riskinin az düzeyde olduğu ve kaçak yapılaşmanın görülmediği kıta Avrupa’sındaki ülkelerde bile yapı denetimi eksiksiz uygulanırken, ülkemizde yapı üretim sürecinin ve ilgili mevzuatın taşıdığı zafiyet geleceğe dönük kaygıları artırmaktadır.

Bilinmelidir ki, yapı denetimi güvenli ve sağlıklı yapı üretimiyle sınırlı bir kavram değildir. Süreç aynı zamanda yer seçimi, zemin etüdü, projelendirme, yapım koşulları, çevre güvenliği, estetik, sağlık koşulları, ekonomi ve garanti sürelerini içermektedir.

Yapı denetimin özel şirketler vasıtasıyla yapılıyor olması, onun özünde kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğini değiştirmemesi gerekmektedir. Ne yazık ki mevcut işleyişte, iş sahibi, işi denetleyecek yapı denetim kuruluşunu kendi belirlemekte, yapı denetim kuruluşu da ücret aldığı işvereni denetlemek durumunda kalmaktadır.

Yapı denetimi gibi yapı üretim sürecinin olmazsa olmazı kabul edilen temel bir konu ne yazık ki piyasacı ve rekabetçi bir anlayışla düzenlenmek istenmektedir. Bu zemine oturtulmuş sistemin, denetimi istenen düzeyde yerine getirmesi mümkün değildir.” değerlendinmesi yapıldı.

CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.