İlklerin firması: Zade

İlklerin firması: Zade

Zade Vital Ceosu Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil, “Aksi bir kişiliğim ve hayallerim vardı. Babam, bizlere fırsat verdi. Şirketimiz adına büyük riskler aldım. Türkiye, tarihinde ilkleri gerçekleştirdik. Şimdi, Japonya'ya bile ürün satıyoruz” dedi

RÖPORTAJ: EMRE ÖZGÜL

KONYA BİZE SAHİP ÇIKIYOR

Zade Tesisleri'nin bugün sahip olduğu 17 farklı kalite ve sistem sertifikası ile alanında ilk ve tek konumda olduğunu dile getiren Zade Vital Ceosu Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil, “ISO 9002 Kalite Yönetim Sistemi’ni Türkiye’de ilk kez , ISO 22000 Gıda Güvenliği Sistemini ise dünyada sektöründe ilk kez uygulayan firma. Türkiye'nin 3. büyük tesisi haline geldik. 5 kıtaya ve 72 ülkeye ihracat yapıyoruz. Konya ve bütün Türkiye, bizi çok kabullendi” dedi

ŞİRKETİM AİLEMDEN DAHA ÖNEMLİ

**Aile şirketi işletiyorsunuz. Sizin için şirketinizin ve ailenizin bu anlamda önemi nedir?

-Öncelikle şahsım ile röportaj yaptığınız için teşekkür ederim. Konya sanayisinin ve iş adamlarının bir yere gelmesinde Merhaba Gazetesi'nin büyük payı var. Aile şirketleri büyük bir önem arz etmektedir. Şirket mi daha öncelikli yoksa ailemi sorusu bana çok soruluyor. Bu sorunun cevabını gerek yazdığım kitaplarda gerekse çizdiğim karikatürlerde anlattım. Yazı tura atılıp, cevap verilecek kadar kolay bir soru da değil. 14 yıl içinde 7 bin kaynak taradım. Avrupa'da da bu soru üzerine verilmiş çok farklı cevaplar olduğunu gördüm. O kaynakları tararken, kendime özgün bir görüş ürettim. Çıkaracağım anayasa, Anadolu ve özellikle Konya'yı anlatabilmeliydi. Ne de olsa bazı şeyler yöresel gelişebiliyor. “Ailem iki, şirketim ise 1. plandadır” dedim. Ailem bana bu anlamda çok itiraz etti. Aile, tabiki çok önemli bir kurum. Biz, 7 kişilik bir aileyiz. Helvacızade grubun da ise toplamda 400'e yakın işçi çalışıyor. Çalışanlarımızın her birinin 5 kişilik ailesi olsa 2 bin kişi eder. Bir de tedarikçilerimiz var. Bunları da işin içine katınca, 15 bin kişilik bir aile ortaya çıkıyor. Şirketteki aile sayısı benim güzel ailemden daha fazla olduğu için, bu şekilde düşünmem gerekiyordu.

18-2-001.jpg

BAYRAMLARDA KALDIRIMDA ŞEKER SATARDIK

**Şirketinizin geçmişinden ve çocukluğunuzdan biraz bahseder misiniz?

130 yıllık bir köklü şirketimiz var. Kurucusu, dedem Ali Tahir Büyükhelvacı. Dedem, helva satarak bu işlere başlamış. Osmanlı döneminden, Cumhuriyet tarihine geçişte soyadımız Helvacızadeymiş. “Zade'nin soyadlarda kullanılması Osmanlı dönemini çağrıştırdığı için yasaklanmış. Soyadı kanunu çıkmış ve değiştirilmek üzere girişimlerde bulunulmuş. Konya'daki bütün helvacıları bir araya toplamak için karar çıkmış. Dedeme önce soyadını ve mesleğini sormuşlar. Helvacılara ürettiği helvanın miktarı sorulmuş. Dedem o gün itibari ile günlük 800 kilo helva üretiyormuş. En büyük rakamı da dedem vermiş. Bu kadar çok helva ürettiği için soyadımız “Büyükhelvacıgil” olmuş. Babam ve amcam da dedeme yardım ederek, helvacılık yapmaya başlamış. Biz de Tahir abimle 5 yaşından itibaren “Eski Amele Pazarı'nın” oradaki dükkanımıza gitmeye ve çalışmaya başladık. Babam, bizi sürekli çalışmaya götürürdü. Dükkanımız, hafta sonlarında bile açık olurdu. Okul dönemlerimizde de yarım gün çalışmaya giderdik. Bizim yapabileceğimiz işleri babam bilirdi. Gül reçeli, yapardık. Önümüze bir çuval gül koyardı. Biz, onların kafasını koparır, ayıklardık. 5-10 kasa çilek verirdi önümüze, onların da başını koparırdık. O dönemlerde abimle; reçel, helva ve lokum yapmayı öğrendik. Gıda toptancılığı ve üretimi ile ilgileniyorduk. Eskiden Ankara'ya gidenler “Ali Bekir lokumu” alıp getirirdi. Bu lokumun tadı çok güzeldi. O, eve girince herkes bayram ederdi. Bütün il ve ilçelerden köy otobüsleri ise bizim dükkanın yakınlarına gelirdi. Yolcular, işini bitirip akşam evine dönerken, dükkanımıza uğrardı. Onlarda bizden alır ve köye götürürdü. Böyle bir kültür vardı. Bayramlarda kaldırımlarda çok şeker sattık. Babam, hesap yapar bizi şeker satmaya gönderirdi.

18-3-001.jpg

BABAMIN SUNDUĞU FIRSATLARLA BUGÜNE GELDİK

**Babanızın ve abinizin mesleki anlamdaki gelişiminize ne gibi katkıları oldu?

-Babam, bize çok güvenirdi ve hep destek olurdu. Çok öngörülü bir insandı. Tahir abimi 70'li yıllarda Almanya'ya ve İngiltere'ye gönderdi. Beni de İngiltere'ye gönderdi. 70'li yıllarda İngilizce konuşmamızı isterdi. O dönem de Konya'da yurtdışı pasaportu olan 3-4 kişi vardı. Bize fırsatlar sundu. Tahir abimle 45 ve 50. yıl ortaklığımız var. Bir kez bile birbirimizi kırmadık. Her ne kadar babam ile yolumuzu çizsek de, Tahir abim de bana çok yol gösterdi. Yapılacak bir iş için babamdan izin alırken aynı zaman da Tahir abimden de alıyordum. O fırsatlarla bugüne geldik.  Babamızdan hiç para kazanmayı öğrenmedik. Babamız bize nasıl para kazanılır, bunu öğretmedi. Öğrettiği tek şey; doğru ve dürüst olmak bir de kalite ürün üretmekti. Hak yememe konusunda da çok hassas davranırdı. Bunları yapınca paranın ve büyümenin kendinden geleceğini biliyorduk.

18-4-001.jpg

FARKLI BİRŞEYLER YAPMALIYDIM

**Yağ fabrikası kurmayı neden ve nasıl planladınız?

-Babamlar, 12 arkadaş birleşti ve Avrupa'nın en büyük helva tesisini kurmaya kalktı. Kurdular da. Arkadaşlarına rakip olmamak için o dönemde helvacılığı bıraktı ve gıda toptancılığına devam etti. Ailenin en küçüğü bendim. Biraz asi bir tarafım vardı. Babama “Biz, toptancılık yapıyoruz ama marka olmalıyız” dedim. Babam imalat ve sanayiciliğin zor, işimizin ise çok yoğun olduğunu” söyledi. Marka üretmek istiyordum, kafama koymuştum. 85-86 yıllarında babam, Tahir abim ve ben toplandık. Bir karar vermek zorunda kaldık. Tahir abim, zincir market kuralım dedi. O dönemde market pazarcılığı azdı. Ne yalan söyleyeyim bana çok zahmetli bir işmiş gibi geldi. Market açacağız, 25 bine yakın ürün var. Binlerce ürün inecek binecek, tedariği zor. Aklımı kurcaladı. 2 kardeş nasıl idare edecektik, hep bunları düşündüm. “Biz öyle yapacağımıza bir marka üretelim ve mağazaların hepsine satalım” dedim. 2 marketimiz olacağına 50 bin marketimiz olsun istedim. Geleceği çok parlak bir işti. Babam düşündü, arada kaldı. Annem, oylama yapmamızı istedi. Kendisi ise oylamaya katılmadı. Küçük bir kağıt çıkardık. Babam ve ben “Sanayi” yazmışız, Tahir abim de “Zincir mağaza” yazmış. Çoğunluk bizden yanaydı. Netice itibari ile sanayiye karar verdik. Kızımla bir ara İngiltere'ye seyahat ettik. Bir ay orada bir pazarlama marketing kursuna katıldım. Kendimi dinleme ve yeni bir şeyler yapmak için bu seyahat bana çok iyi gelmişti. Türkiye'ye döndük. Yüksek lisansa başvurdum. Tezimi, fonksiyonel yağlar üzerine yaptım. Kızımla birlikte o günden itibaren talebe oldum. Zade Vital'in doğuşu yüksek lisans tezim ile gerçekleşti. Naturel yağlar ile ilgili çalışmalara başladım. Tezimi verdiğim dönemlerde, tohumun gücüne de çok inanırdım. Hocalar, tezim ile bir de doktora yapmamı istedi. O konu ile doktora yapmak istemediğimi belirttim. 

img_8105.jpg

TÜRKİYE'DE SOYA YAĞI YOKTU

**Süreç daha sonra nasıl işledi?

-Ben, çok istediğim için babam bana “Ne kuracaksan kur” dedi. Rahmetli Turgut Özal, fabrika kurmayı teşvik ediyordu. Faizin içine girmeden, yatırımcılara imkanlar sunuyordu. Ankara'ya gittim, yatırım yapacağımı söyledim. Bana “Ne yapabilirsin” diye sordular. Devletin o dönem bir misyonu vardı. Sanayiciye ne yapacağı konusunda çeşitlilik sunardı. Hangi alanda açık varsa, yatırımı oraya yönlendirirdi. Bana 3 seçenek sunuldu. Eti-Krom magnezit işleri, plastik masa ve sandalye üretimi son olarak da soya yağı üretebileceğim söylendi. Türkiye'de soya yağı yoktu. ABD'nin yüzde 90'nı, bu yağı kullanıyordu. Birinci ve ikinci seçenek bana cazip gelmedi. Çünkü babam bizi çok nazik giydirirdi. Kravatlı gömlekli bir toptancıydık. Mal yüklerdik ama kravatımız yakamızda olurdu. Plastikten masa ve sandalyenin nasıl üretileceğini düşündüm. Masa olabilirdi ama sandalye galiba olmazdı. Babam zaten ağırdı. Bir otursa, plastik sandalye kırılırdı. Soya yağı bana çok daha cazip geldi. Devlete çok kızardım. Özellikle asgari ücrete çok karşıydım. Bana çok sembolik gelirdi. 5 kişinin asgari ücretle nasıl geçineceğini düşünürdüm. Sonradan öğrendim ki asgari ücret kişiye veriliyormuş, aileye değil.  Ayçiçek yağının kilosu, bin dolardı. Soya yağı da 300 dolardı.  Asgari ücret düşük, yağ tüketimi fazlaydı. Soya yağı fabrikası kurarsam, asgari ücret alan insanlara bir yardımım olur, giderlerini azaltırım diye düşündüm. Farklı bir şey yapmam lazımdı. Herkesin yaptığını yapmak istemiyordum. Yağ fabrikası kurmaya karar verdim.

KOP PROJESİNİ HAYAL ETTİM

**Fabrika kurma konusunda hiç tepki aldınız mı?

-Konya'da yağ fabrikası olur mu diye itiraz edenler oldu tabi ki. Babama bile neden bu çocuğun aklına uyuyorsun ve güveniyorsun diye çok kızmışlar. Babam da “ Ben çocuğuma çok güveniyorum” demiş. Babam 15 yaşındayken bana imza yetkisi vermişti. Tahir abim de o zaman 18 yaşındaydı. Noter'e giderdik. Bana vekalet vermek isterdi, noter çalışanları kızardı. Tahir abim 18 yaşındaydı. Ona vekalet verme konusunda bir sıkıntı yoktu ama benim yaşımı çok takarlardı. 15 yaşında olabilirdim ama 5 yaşından beri işin içerisindeydim. Konya Ovası ve sulanan araziyi incelemiştim. KOP ve GAP projesini araştırmıştım. Konya'da KOP sayesinde alternatif ekim yapılabileceğinin sinyallerini sezmiştim. Ülkemizin yüzde 60, yağ tohumu açığı vardı. Yurt dışından ithal ediliyordu. Tarlalarımız sulanırsa; çekirdek ekilir, yağ tohumu çıkar ve fabrikaya ham maddeyi yakından alırım diye düşündüm. KOP projesini hayal ettim. O dönemde bir gram yağ üretilmezken, KOP projesinin bitmesiyle bugün yağ tohumunun Türkiye'de yüzde 35'ini Konya, üretiyor. Tamamı ile insan hatasından arındırılmış yüksek bir teknoloji kurmak istiyordum. Ayda bin 500 ton mal üretiyorduk. Nihayet bunu da tamamladık. 15 gün çalışıp, 15 gün dinleniriz diye planlıyorduk. Fabrika ilk kurulduğu günden itibaren 2 dini bayramda zor izin kullanır olduk.

5 KITADA 72 ÜLKEYE ÜRÜN SATIYORUZ

**Türkiye'ye mal olmuş ve adından sıklıkla söz ettirmiş Zade'nin yıllar içindeki gelişimi nasıl oldu? Şuan kaç ülke ile ihracat yapıyorsunuz?

-Zade Tesisleri, bugün sahip olduğu 17 farklı kalite ve sistem sertifikası ile alanında ilk ve tek konumda. ISO 9002 Kalite Yönetim Sistemi’ni Türkiye’de ilk kez , ISO 22000 Gıda Güvenliği Sistemini ise dünyada sektöründe ilk kez uygulayan firma. Konya ve bütün Türkiye, bizi çok kabullendi. Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kastamonu ve Ankara'daki meslektaşlarımız da bize çok sahip çıktı. Gece gündüz üç vardiya yaparak 5 yıl çalıştık. 5 yıl sonra Türkiye'nin en büyük zincirlerinden biri, bize bir teklif sundu. Zade'yi kapatmamızı ve kendilerine çalışmamızı istedi. Bu teklifi kabul etmedim. Çünkü biz, artık Zade ile bir marka haline gelmiştik. “Bana 2 yıl müsaade edin, sizinle tekrardan görüşelim” dedim. Aileme sunulan teklifi anlattım. Çok ciddi olduklarını söyledim. “Bu firma için kapasitemizi büyütelim” dedim. Zaten kapasitemiz çok büyüktü. Fabrikanın içini öyle inşa ettirmiştim ki büyüme oranını 1 kat olacak şekilde yaptırmıştım. Bu firmanın teklifi üzerine bir hesap yaptım. En az 6 kat büyümemiz lazımdı. Bu çok çılgın bir rakamdı. Dünyada sayılıydı. Türkiye'de ise böyle bir zincir yoktu. 400 bin ton kapasiteli bir firma kurmaya karar verdim. Ailem “Sen ne yapıyorsun” dedi. Geleceğin 50 ve 100 yılını şekillendireceksek bu riski göze almam gerekirdi. Bizim tesislerimizin minimum ömrü, 100 yıllıktır. Firma sahibi olarak da yıllar sonrasını görüp, iyi analiz etmek gerekiyor. 5 yıl içinde 60 bin tondan 400 bin tona çıkmayı başardık. Bugün iki dini bayramda da çok şükür, zor izin yapabiliyoruz. Türkiye'nin 3. büyük tesisi haline geldik. 5 kıtaya ve 72 ülkeye ihracat yapıyoruz. Türkiye'den daha önce hiç ürün ihraç edilmemiş ülkelere şimdi mal gönderiyoruz.

TÜRKİYE'NİN 3 BÜYÜK AİLESİNİ ARAŞTIRDIM

Aile Anayasasını neden yaptıklarını dile getiren Büyükhelvacıgil, “Şirketimiz çok büyüyor, ailenin bireyleri de kalabalıklaşıyor. Türkiye'de hiç kimse daha önce böyle bir şey düşünüp, yapmamıştı.  Gelecekte daha sağlam adımlar atmak için 'Aile Anayasamızı' oluşturduk. Bir şey olduğu zaman bütün kararlar ya benden ya da Tahir abimden çıkıyordu. Anayasa bu anlamda gerekliydi. Bizden sonraki jenerasyonlara ışık tutuyoruz” dedi

YAPTIĞIMIZ İŞİN DÜNYADA BENZERİ YOKTU

**Peki ilaç ve sağlık sektörüne nasıl girdiniz?

- Meme ve lenf kanseri olan Gazeteci bir hanım ile “Meme kanserinde erken tanıyı” anlatmaya başladım. Çünkü meme kanserinde erken tanı çok önemliydi. Eğer erken tanı konulursa kurtulma olasılığı yüzde 99 oluyor ve önleniyor. Bunun anlatılması lazımdı. İl il dolaştım. Bir gün Kıbrıs'a gittik. Bir kanser derneğinin başkanı ile görüştük. Beni görünce ağlamaya başladı. Kendisine “Ne oldu” diye sordum. “Biz, meme kanseri derneği olarak, aramızda para topladık. 500 kilo üzüm çekirdeği ve 500 kilo da nar çekirdeği alacağız. Rumlar satıyormuş” dedi. Hayıflandım. Sonra bana, “Nar ve üzüm çekirdeği yağını, önümüze koyunca çok duygulandım. Vatanımızda da bunlar üretiliyormuş” dedi kadın. O an, kanser hastalarının bitkiler ile ilgili bir araştırması var diye düşündüm. Bitkileri ilaca dönüştürebilirdim. Sağlık Bakanlığı'ndan randevu alıp, Ankara'ya gittim. “Bitkisel ilaç üretmek istediğimi” söyledim. Ama üretimin açıkta satılan, üzerinde farelerin dolaştığı bitkilerden olmayacağını da özellikle belirttim. “Bunu yapabilecek gerekli donanımların” var mı dediler. “Evet yapabilirim” dedim.  Türkiye'de bu anlamda üretici bir firma yoktu. Genel Müdür, bana 50-60 sayfalık bir çıktı verdi. Kimyager ve biyologların oluşturduğu 20 kişilik bir mühendis ekibi kurdum. 2 yıl, bakanlık ile çalıştık. Zamanla bitkiyi ilaca dönüştürecek alt yapımı oluşturdum. Fabrikayı kurduk, ruhsatlandırdım. 5 ürünümüz, ruhsat aldı. Yaptığımız işin dünyada  benzeri yoktu. Dünya ve Türkiye patentini aldık. Çok büyük bir riskte vardı. Ailem ve çalıştığım üniversitelerin  Eczacılık Fakülteleri tereddütlüydü. Konya'da yağ fabrikası yokken risk alıp yağ fabrikası kurduk. Konya'nın adını duyurabildik. İlaç sektöründe de bunu gerçekleştirebileceğimize inanmıştım. Bugün geldiğimiz nokta da bunun en büyük kanıtı.

İLK TÜRK MARKASI OLDUK

**İlaç sektöründe nasıl marka haline geldiniz? Size olan algı nasıldı?

-Eczanelere ilaç yapmaya başladık. Eczanelerde hep yabancı marka ilaçlar vardı. Türk markası hiç yoktu. İlk defa Türk markası biz olduk. Türkiye'de 100 küsür ilaç markası var. Hepsi jenerik ürün üretiyor. Yapılan bir ürünün küçük bir kısmını değiştirip, benzerini yapıyorlar. Neticede bu, bir yenilik sayılmaz. Biz, dünyada daha önce yapılmamış olanları başardık. Türkiye'de şuan hiçbir firmanın kendine özel yapamadığı şeyleri elde ettik. Çoğu insanın kafasında bizimle alakalı soru işaretleri vardı. Ama zamanla çok kabul gördük. 5-6 aylık çalışma esnasında insanların zihnindeki yanlış algıyı, kırabildik. Yabancı firmaların bir yılda sattığı ilacı, biz 15 günde eczanelere verdik. Büyük bir heyecan yaşadık. Motivasyonumuz arttı. Eczanelerde önce bir iki kutuluk yer bulduk. Sonra bir sütun, ardından 4-5 sütun ve son olarak da daha geniş alanlara ürünlerimizi yaydık. Eczacıların gelirlerini de artırdık.

YEDİĞİN İLACIN İLACIN YEDİĞİN OLSUN

**Sağlık sektörüne girmenizin sebebini belirttiniz. Sağlık alanında başka amaçlarınız da oldu mu? kısaca bahseder misiniz?

-Tüm dünyada bir kavram yaygınlaşmıştı. “Hastalık ve sağlık hali”. Bizim en önemli amacımız,  hastalanmadan insanların sağlığını korumaktı. “Yediğin ilacın, ilacın yediğin olsun” anlayışı ile hareket ettik. Öyle sağlıklı şeyler yenilmeli ki insanın sağlığını her daim korumalı. Kullanılan ilaçların ise insanlara yan etkileri olmamalı. İlaç sektöründe bu anlayış ile bir numara olduk. Herkesin takip ettiği bir firma haline geldik. İlaç firması kurma gibi bir amacımız yoktu. Bu, Allah'ın bize verdiği bir lütuf. İyi niyet ve samimiyet, insanları gönlünden geçirdiklerine ulaştırır. İyi bir noktadayız. 3-4 kulvarda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Gıda, disbirütörlük, ilaç ve lojistik anlamında vatandaşlarımıza hizmet veriyoruz

BAŞARILI OLMANIN YOLU AİLE ANAYASINDAN GEÇİYOR

**Aile anayasanızı nasıl ve neden yaptınız?

-Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında yer alan Helvacızade A.Ş, 130 yıldır varlığını sürdürüyor. Bugün 3. ve 4. kuşaklar tarafından yönetiliyor. 5. kuşak yöneticilerini yetiştiren bir şirket konumundayız. Gelecekte daha sağlam adımlar atmak için “Aile Anayasamızı” oluşturduk. Şirketimiz çok büyüyor, ailenin bireyleri de kalabalıklaşıyor. Türkiye'de hiç kimse daha önce böyle birşey düşünüp, yapmamıştı. Aile şirketlerinde kurumsallaşma ve anayasa ile ilgili bir şeyler yazmak için çalışmalara başladım. Türkiye'nin 3 büyük Koç, Sabancı ve Güral ailesini inceledim. İyi ve kötü örneklere baktım. Anayasa yazmak istedim. O dönemde aile şirketleri ile ilgili anayasa yazanlar da yurtdışından ciddi ücretler vererek danışmanlar getiriyordu. Gelen danışmanlar Avrupalıydı. Bize ters bir durum. Çünkü bizim kültürümüz ile onların kültürü çok farklıydı. Bizim Ataerkil bir yapımız var.  Türkiye'de 5-10 firmanın aile anayasası vardı. Onlar da benden 5 yıl önce yaptırmışlardı ve daha çok yenilerdi. Çalışmalarını istedim, vermediler, gizlediler. Kendim yazdım. Yaptığım aile anayasamızı ilan etmeli ve bu çalışmama kitabımda da yer vermeliydim. İnsanlar istafade etmeliydi. Bilginin saklanmasını doğru bulmuyorum. Saklanan bilginin bir değeri olmaz. Onunda zekatı var. Bizden sonra gelen kuşaklar; ne yapıp yapmaması gerektiğini öğrendi. Babam 80-85 yaşlarında. 65 yıllık tecrübesi var ve herşeyi biliyor. Tahir abim ile ben 45-50 yaşlarındayız. Bizimde nerden bakılsa 40 yıllık bir tecrübemiz var. Ticareti iyi biliyoruz. Yeni gelen jenerasyon ABD'de, İngiltere'de okudu. Doktorasını yaptı. Onlar da fena değil. Ama bir şey olduğu zaman bütün kararlar ya benden ya da Tahir abimden çıkıyordu. Anayasa bu anlamda gerekliydi. Çocukların karar ve görüşleri olamıyordu. Tahir abime “En iyisi biz ikimiz bir kenara çekilelim” dedim. O dönemin Başbakanı şimdinin ise Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Tahir abimi aradı. Abimi Ankara'ya istediklerini belirtti. Türk Standartları Enstitüsü'nün başına ilk kez özel sektörden birisi atandı. Bu, Türkiye tarihinde bir ilkti. Genelde oraya yönetici olarak hep bürokratlardan atama yapılırdı. Bu, bir tesadüf değildi tamamı ile ilahi adaletti. Çünkü o dönemde 16-17 uluslararası standart belgeleri ile çalışıyorduk. Tahir abim kabul etti. Torunları babam yetiştirsin dedim. Ben de köşeme çekildim. Emekli oldum. Ama boşdurmadım.

ŞİRKETİMİZİN BÜYÜYECEĞİNİ BİLİYORDUM

**Şirketinizin bu kadar büyüyeceğini hayal ediyormuydunuz?

  Markanın gücüne her zaman inandım. Marka, tutulunca sahiplerini hep bir yerlere taşır. Biz, gıda toptancılığında kalırsak sadece bir ambarcı olacaktık. Büyük şirketlerin mallarını fabrikalardan alıp dağıtım işlemini gerçekleştirecektik. Kimliğimiz olmayacaktı. Bunu herkes yapabilirdi. Kimsenin yapamayacağı şeyleri başarmalıydık. Yurtdışında da gördüm. Almanların Mercedes'i var. Herkes markaları ile güçlü.Ülkeler bile markaları ile güçlü. Ben de ülkemin ve şehrimin markası ile güçlü olacağına inandım. Hep bunun için çabaladım. Ürün üretirken hep yıllar sonrasını hayal ettim. Uzak vadeyi hala hayal edebiliyorum

KRİZLERE BAĞIŞIKLIK KAZANDIK

**Peki sorumluluğunuz arttıkça yılgınlığa düştüğünüz vakitleriniz oldu mu?

-Evet. Çok zorluklar çektim. Kendimi aşamadığım yıllar da oldu. Teknik bir adam değildim. Makine, pompa, vakum hiçbir şey bilmiyorum. Ticaret Lisesi mezunuydum. Girdiğim alan ise sanayiydi. Teknik donanım isteyen bir alan. Ama bunları aşmayı da başardım. Prensiplerim vardı. Benden daha zeki olanlarla çalıştım. Onlarla bir arada oldum. Çünkü onlardan birşeyler öğrenmeyi arzulardım. 2001 ekonomik krizinde çok kötü günler geçirdik. 74'te yaşanan Kıbrıs Harekatı'nı da hatırlıyorum. Askerler giderken, onlara bisküvi atardık. 80'de ihtilal oldu. 90'da tamamı ile KDV'ler çıktı. Dinamikler değişti. 94'te kara Çarşambalar oldu. 80'de Körfez Savaşları çıktı. İnşaata başlıyoruz, fabrika kuruyoruz ya kriz oluyor ya da savaş çıkıyor. Yatırım, döviz, huzur ve motivasyonu etkiliyor. Artık zamanla krizlere bağışıklık kazandık. Krizi atlatmak için işimizi daha büyütecek eğitimler verdik. Pazarlamayı artırdık. İnsan kafasına takarsa birçok sorun bulur.

**Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil kimdir?

-1961 yılında Konya’da doğan Mevlüt Büyükhelvacıgil, Selçuk Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümleri’nde lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisans çalışmalarını ABD Preston Üniversitesi‘nde “Fonksiyonel Yağlar”, doktora tezini de yine aynı üniversitede “Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma ve Anayasa Uygulamaları” konularında gerçekleştirdi. 1989 yılında başlayan çalışmaları sonucunda 1991 yılında, Konya’da bir ilk olarak, Zade Bitkisel Yağ Rafinasyon Tesisleri’ni kurdu. 2003 yılında, Avrupa Kalite Vakfı tarafından “Mükemmellikte Yetkinlik” ile ödüllendirilmiş; bu belge ile sektöründe ilk ve tek olma özelliğini halen korumaktadır. 2000’li yıllardan itibaren bitkilerle ilgilenmeye başlayan Dr. Mevlüt Büyükhelvacıgil , 2007 yılında Zade Naturel ve Zade Organik ürünlerini tüketiciler ile buluşturdu. Türkiye’nin Sağlık Bakanlığı Beşeri Tıbbi Ürün Ruhsatlı ilk ve Tek Geleneksel Bitkisel Tıbbi ürünü Zade Vital Nigelin’in ruhsatını 2014 yılı Ocak ayında alma başarısını elde etti.  Öncüsü olduğu Zade® & Zade Vital® İbn-i Sina Ar-Ge Merkezi, Türkiye’nin sayılı Ar-Ge merkezleri arasında belgelendirilerek, doğal sağlık ürünleri alanındaki ilk Ar-Ge Merkezi oldu. Büyükhelvacıgil, Zade Vital® İlaç Üretim Tesisleri ile GMP standartlarında Avrupa’nın en büyük yumuşak kapsül üretim tesislerinin ülkemize kazandırılmasını sağladı. Dr. Büyükhelvacıgil, Zade Vital® başarısı ile 2014 yılında Avrupa İş Ödülleri’ne davet edildi. 34 ülkeden 1500 kurum arasından ilk 10 girişimci arasında yer alarak “Yüksek Onur” derecesi ile ödüllendirildi. Yine 2014 yılında, tıp dünyası bilimine ve Türk Tıbbına yaptığı hizmetler ile doktorlar tarafından, “Türk Dünyası İbn-i Sina Liyakat Nişanı”na layık görüldü. 7 yıllık sürede, 7 bin farklı kaynak tarayarak hazırladığı “aile şirketleri” ve “aile anayasası” konulu çalışmaları birçok firmaya referans oldu. Meslek Birliği Üyeliği gibi pek çok sivil toplum kuruluşu ve eğitim kurumunun yönetiminde çeşitli görevlerde bulunan Dr. Büyükhelvacıgil halen Yeşilay Cemiyeti Konya Başkan Yardımcısı ve  Türkiye-ABD İş Birliği Konseyi Üyesi’dir. Helvacızade A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Üyesi olup, evli ve beş çocuk babası.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum