İktisat, Sosyal Hayat ve İnsan
Arapça kökenli bir kelime İktisat, “tutum”, “tasarruf” ve “idare” demektir. “İsraf” kavramının zıddı oluyor. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre Allah “iktisat yapanları sever”, aksine “müsrifleri sevmez.” Bizim medeniyetimizde iktisat, yani ekonomi bir ilim dalıdır. “Ekonomi “Yunanca bir kelime olup, “eukos” kökünden geliyor(muş). Yunanca’da “mesken” (konut) demek(miş). Sosyal ilimlerle de akrabalığı olan ekonominin kanunları ve prensipleri, matematiğin, fiziğin ve kimyanın kanunları gibi katı, kesin olmayıp “millî ekonomilerin” doğuşuna zemin hazırladığı gibi küresel anlamda “global ekonomilerin” çöküşüne zemin hazırlayabilme esnekliğine de sahip. Günümüzde “faiz ve enflasyon” bağlamında sunnî olarak çıkartılan ekonomik buhranın aynı zamanda sosyo-ekonomik bir boyutu da var. İnsanı tabiatın bir parçası ve tabiatla birlikte “var olmak” üzere yaratan Allah, her canlı ve her varlık gibi “insanın da bu mülkün ve dünyanın dışına çıkamayacağını” Kur’an-ı Kerim’nde belirtiyor.
***
7 milyar insanın yaşadığı dünya arzında milletler, hayatta kalabilmek için üretmekte, tüketmekte, değiştirmekte ve kendi aralarında teknik ile teknolojinin getirdiği yeniliklerle işbölümüne gitmektedir. Tarih boyunca, Çatalhöyük’teki tarım toplumundan tutun sanayi toplumu, bilgi ve iletişim toplumuna varıncaya kadar tabiatla ilişki içerisinde olan fertler ve toplumlar bazan birbirleriyle iş birliği, bazan dayanışma ve bazan da çatışma biçiminde insani ilişkilerini devam ettirmişlerdir. Bütün insanları mutlu edecek bir ekonomik düzen veya düzenlerin kurulması hususunda yeryüzünde milletlerarası çalışmalar ve çatışmalara tarih şahittir. Bu, bugün de acımasızca devam etmektedir. Mesele ise, insanın, ekonomik faaliyetlerin bir vasıtası olarak mı yoksa bu faaliyetlerin gayesi olarak değerlendirilip değerlendirilmemesi hususundaki bakış açısında yatmaktadır. İnsan, kapitalist bakış açısıyla “ekonomik bir hayvan”, devamlı “tüketen bir varlık” olarak mı, yoksa mutlu olması gereken “yüce bir emanet” olarak mı görülmeli. Ruhu, şuuru ve moral değerleri kabul etmeyen materyalist bakışa göre, insan, büyük güçlere sahip mükemmel bir makinadır. Hollywood filmlerinde devamlı öyle gösterilmiyor mu? Bu insan tabiatına aykırı felsefi görüş ve değişik izm’ler, “homo-sapience” yerine “homo-faber” ve/veya “homo-economicus”u tercih ettiler. İnsanı “madde”, “makine” ve “robot” olarak gören kapitalist ekonomik sistem, çökmüştür. İnsanı ve insanlığı mutlu kılamamıştır. Her türlü küresel kriz, kaos bu doymak nedir bilmez izm’lerin de çıkış noktası sayılan Anglosakson düşüncesinden kaynaklanıyor. Kültürel ve moral değerlerin ekonomik hayatı murakabe etmesine karşı olan Liberal-kapitalist sistem, insanlığı uçuruma sürüklemiştir. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülü, tutmamıştır. Ekonomik hayat, arz talep yasalarının insafına terkedilecek, acımasız bir rekabet düzeni, sömürücü –nas-reel arasında gidip gelen- bir faiz sistemi, merhamet tanımayan karaborsa, vurgunculuk ve soygunculuk… Toplumu kasıp kavuracak, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu ve güçlünün zayıfı ezdiği bir küresel çark…
***
Ekonomi ne için vardır? İsraf ekonomisi ile verim ekonomisi arasındaki fark nedir? Ekonomi Müslüman Türk insanının refahını, mutluluğunu ve yücelmesini hedef alan bir faaliyetler bütünü müdür? Ekonomi, 20 yıldır ülkeyi yönetenler açısından yüksek insanî hedeflere ulaşmak için bir vasıtadan mı ibarettir? Yoksa, politikalara istikamet tayin eden bir “gaye faaliyet” midir? Soruları çoğaltırsak; yirmi yıldır iktidarda olan İslamcı zihniyet, “insanın/insanımızın sömürülmesine ve kula kul olmasına neden fırsat veriyor? İslâmiyet, insanların Allah’tan gayrısına kul olmasına kesin olarak yasaklayıp bunun savaşını emrettiğine göre, neden bunun gereğini yerine getirmediniz?
İslâmiyet, sosyal hayatın bütün yönlerinde olduğu gibi, ekonomik hayatta da “müdahaleci” ve başıboşluğa karşı olmasına rağmen, onca sene iktidarda olan İslamcı zihniyet, ne sosyal hayata ne de ekonomik hayata “müdahele” etmediği gibi toplumda “başıboş” manzaralar zuhur etmiştir. Ekonominin kanunlarını ihmal ve inkâr etmeyen İslâmiyet, fiyatların arz ve talep kanunları içinde oluşmasına ses çıkarmazken, “fahiş fiyat” ile mal satmayı yasaklar; kredi ihtiyacını kabul etmekle beraber “faizi” yasaklar; mal, para, sermaye birikimine müsaade etmekle beraber “zekâtı” emreder ve “ihtikârı” yasaklar.
SORULAR:
Ülkemizdeki ekonomi sistemi, dinin ve devletin kontrolü altında ve meşru zeminlerde cereyan eden bir “serbest piyasaya” dayanıyor mu?
Fakir fukara kesimi kollayıcı “müdahaleci-denetleyici devlet” anlayışı var mı?
Türkiye’de para, mal ve mülkçe zenginleşerek güçlü hale gelenlerin, toplumun başına belâ kesilmesinin önü nasıl alınacak?
Önüne gelenin sattığı ürünlere istediği zammı koymasını nasıl önleyecek; vatandaşın emeğe ve meşru kazanca saygı duymasını nasıl sağlayacaksınız?
AZİZİM DİYOR Kİ…
Konya’da son yıllarda bal, sucuk, tereyağı ve zeytinyağı işine el atanlar o kadar çoğalmış ki… Piyasa sahte bal, sucuk, tereyağı ve zeytinyağından geçilmez olmuş!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.