İhtiyaçtan sanata beslenmenin evrimi
Beslenme, insanın yeryüzünde var olduğu en ilkel dönemlerden bu yana “ihtiyaç “ olarak kaşımıza çıkan bir olgudur. Bu ihtiyaç karşılanmadığı zaman ölüme neden olabilecek boyutlara ulaşmaktadır. Bu yüzden yalnızca insanoğlu için değil tabiatta bulunun tüm canlılar için beslenme temel bir gereksinim olup en iyi şekilde karşılanmaya çalışılmıştır. Geçmişten günümüze değişen pek çok şey gibi beslenme ihtiyacının giderilmesi de medeniyetlerle birlikte zaman içinde gelişmiş ve çeşitlilik göstermiştir.
Tarih öncesi çağlarda insanoğlu avladıkları hayvanların etleriyle beslenmişlerdir. Bunun yanında bazı araştırmalar o dönem insanlarının az da olsa yabani otlarla da beslendiklerini de ileri sürmektedir. O dönem insanlarının besinlerinde ki en önemli değişiklik paeolitik dönemde ateşin bulunmasıyla başlamıştır. Besinlerini çiğ tüketen insanoğlu ateşin bulunmasıyla birlikte besinleri pişirmeyi keşfetmiştir. Yıllardır anlatılagelmiş bir rivayete göre ilkel insanın o dönemler en çok tüketilen besin olan eti pişirmeyi keşfetmesi şu şekilde olmuştur; ateş başında çiğ etleri yemekte olan bir kadın yanlışlıkla önünde ki etin hepsini ateşe düşürmüştür. Haliyle bu duruma çok üzülen kadın ateşe düşürdüğü etlerden bir parça alıp yemiş ve tadını çok beğenmiştir. Sonuç olarak insanoğlu o günden bugüne besinlerini pişirerek tüketmeye başlamıştır.
Besinsel anlamda yaşanan gelişmelerin önemli bir kısmı da neolitik devirde yaşanmıştır. Zira çoğunlukla et ve türevleriyle beslenen insanoğlunun tahıl grubuna geçişi bu dönemde olmuştur. İnsanoğlunun doğaya hükmetmeye başladığı ve yerleşik hayata geçip toprağı işlemeye başladığı bu devir aynı zamanda besinsel anlamda insanoğlunun işine yarayan arpa, buğday, koyun, keçi, sığır gibi türlerin de ilk kez ortaya çıktığı devirdir. Bu devirde kil ve topraktan kapların yapılması sonucu besinler bu kaplarda pişirilmiş ve yemek yapma sanatı bi nevi kendini göstermiştir. Görsel bir amaç taşımasa da o dönemlerde ki besinlerin bahsedilin toprak kaplarla ortaya konulması ilkel bir sunum örneği olarak kabul edilebilir. Yemek yapma ve yapılan yemeğin sunulması sanatı o ilk dönemlerden bu yana evrimleşerek gelişmiştir ve bu evrimleşme insan yeryüzünde olduğu müddetçe devam edeceğe benziyor.
Tarihin sayfalarında beslenmenin bir ihtiyaç olarak görünmesi muhtemeldir ancak günümüzde yalnızca bir ihtiyaç olarak değerlendirilmez aynı zamanda “Gastronomi “ adı altın da bir sanattır da. Gastronomi sanatının doğuşu beslenmenin evrimleşmesi ile birlikte olmuştur. Önceleri yalnızca yaşamsal bir ihtiyacı gidermek için gerekli olan beslenme şimdilerde hem damağa hem de göze hitap eden bir sanat haline gelmiştir. Bu işi yapanlarda yalnızca bir aşçı değil sofra dilinden anlayan bir sanatçı niteliğine bürünmüştür.
Yemek, hem bir ihtiyacın karşılanması açısından hem de sanatın sofrada vücut bulması açısından önemlidir. Tabi bu ihtiyaç ve sofralara giren sanatın kişilerin ihtiyaç ve tercihlerine göre şekillenebileceğini unutmayalım. Bazen bir yemek kişiliğinizi ele verebilir. Jean Anthelme Brillat Savarin’ in dediği gibi “ bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.