Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Hz. Peygamber'in Doğduğu Sırada Dünyanın Durumu

Hz. Peygamber'in Doğduğu Sırada Dünyanın Durumu

Hz. Peygamber dünyaya geldiği sırada iki büyük devlet vardı: Biri, Bizans İmparatorluğu, diğeri Pers İmparatorluğu. Bu iki devlet arasında zaman zaman savaşlar olurdu. Bazen Bizans, bazen İran galip gelirdi.
 Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Rumlar en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önünde de sonunda da emir Allah’ındır. O gün müminler Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder, O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir. (Bunu) Allah vaat etmiştir.  Allah vaadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler” (1). 
 Es- Sâbûnî şöyle der: “Bizans ordusu, yurtlarının İran’ın en yakın yerinde mağlup oldu. Bizanslıların mağlubiyeti ve İranlıların galip gelmesinden sonra, yakında Bizanslılar İranlılara galip geleceklerdir. Birkaç yılı geçmeyecek kadar bir süre içerisinde yeneceklerdir.  Ayetteki “biz’un” kelimesi, 3–9 arasında bir sayı için kullanılır.
Tefsirciler şöyle der: İranlılar ile Bizanslılar arasında bir savaş çıktı. Bu savaşta İranlılar Bizanslıları yendi. Haber, Rasulullah (s.av.) ve arkadaşlarına ulaşınca, Bizanslıların yenilmesi güçlerine gitti. Müşrikler ise buna sevindiler. Çünkü İranlılar kitapsız ve ateşperest idiler. Bizanslılar ise Ehl-i kitap idiler. Müşrikler,  Resulullah (s.av.)’in Ashabına: Siz de Ehl-i kitapsınız, Bizanslılar da. Biz ise ümmiyiz (kitapsızız). Bizim İranlı dostlarımız, sizin Bizanslı dostlarınıza galip geldi.  Biz de sizi mutlaka yeneceğiz.” Bunu duyan Ebu Bekir (r.anh ):  “ Allah sizi sevindirmeyecektir.”dedi. Bunun üzerin yukarıdaki ayet indi.
Bu savaştan yedi yıl sonra, iki ordu tekrar karşılaştı. Bu sefer Bizanslılar İranlıları yendi ve bozguna uğrattılar. Müslümanlar buna çok sevindi. Ebussuud şöyle der: “Bu ayetler, Kur’an-ı Kerim’in Allah katından olduğunu ve Muhammed  (s.a.v.)in peygamberliğini gösteren apaçık mucizelerdendir. Zira her şeyi bilen Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği gayptan haber verdi ve aynen çıktı. Beyzavi de şöyle der: “ Bu ayet, peygamberliğin delillerindendir. Çünkü bu olay, gayptan haber vermektedir.”
Önce de sonra da iş Allah’ın elindedir. Bunların hepsi, Allah’ın emri ve iradesiyle olur. Galibiyet ve mağlubiyetten hiçbiri, Allah’ın hükmünün dışında değildir. İbn-i Cevzi şöyle der: “Yani galibin yenmesi ve mağlubun yenilmesi, Allah’ın emri ve hükmüyle olur.
Bizanslıların İranlıları yendiği ve Allah’ın Bizanslıların galip geleceğine dair vaadi gerçekleştiği gün, Allah’ın ateşperestlere karşı Ehl-i kitaba yardımından dolayı müminler sevinir. Çünkü Ehl-i kitap, müminler ateşperestten daha yakındır. Bizanslıların İranlılara galip geldiği gün, Bedir gününe rastlamıştır. İbn-i Abbas şöyle der: Bedir günü, hem putperestlerin hem de ateşperestlerin yenilgiye uğradıkları bir gündür. Allah, kullarından dilediğine yardım eder. O düşmanlarından intikam alma hususunda güçlü, dost ve sevdiklerine karşı da merhametlidir.
 Bu, Allah’ın verdiği sağlam bir sözdür. Bunun bozulması mümkün değildir. Çünkü onun vaadi hak, sözü doğrudur. Fakat cehaletlerinden dolayı insanların çoğu bunu bilmezler” (2). 
Ömer Rıza Doğrul’un dediği gibi, Bizans ezici kuvvete, İran saltanat ve ihtişama, Çin ise azamete sahipti. Putperestlik zulmünü sürdürmekte, Zerdüştlük kuvveti elinde bulundurmakta, Hıristiyanlık ise tahakkümünü devam ettirmekteydi.  O zaman Hıristiyanlık bin parçaya ayrılmış, birbirine zıt akidelerden oluşmuştur. Hıristiyan âlemi,  bu yüzden birbiriyle çarpışırlar ve insan kanı sel gibi akardı  (3).
Araplar arasında kuvvetli zayıfı eziyordu. Kadınlara değer verilmiyordu, onlara meta gözüyle bakılıyordu. Kadınlar mirastan mahrumdu. Zina, fuhuş, faiz ve tefecilik hat safhada idi. İktisadi ve aile hayatları, dünya görüşleri öldükten sonra hesap vermeme üzerine bina edilmişti. Müşriklerin Peygamberimize karşı çıkmalarının ana sebebi bu idi. Kabileler arasında savaşlar sürüp gitmekteydi.  Hz. Aişe’nin dediği gibi, Buas harbinde Evs ve Hazrec kabilelerinin ileri gelenleri öldürülmüştü. (4). Allah’ın nimeti ulaşmasaydı, Bu ateş Arabistan’ın tümünü sarabilirdi.
Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimeti düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken o oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz”(5 ).
Ebu’l A’lâ el- Mavedudi şöyle der:  “Allah’ın ipi” O’nun tarafından belirlenen hayat tarzıdır. O bir “ip” tir, çünkü müminlerin Allah’la olan ilişkilerini sağlam tutar, aynı zamanda onları birbirlerine bağlayıp, bir toplum halinde birleştirir. 
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın”  ifadesi, müslümanların Allah’ın yoluna en büyük önemi vermeleri, dini tüm ilgilerinin merkezi yapmaları ve onu yaymak için güçlerinin sonuna kadar çabalayıp, ona hizmette işbirliği yapmaları gerektiği anlamına gelir. Bu ipi gevşettikleri ve onun ana prensiplerinden uzaklaştıkları anda bölücülükten şikâyet etmeye başlayacaklar ve daha önceki peygamberlerin kavimleri gibi bölümlere ve alt- bölümlere ayrılacaklardır. Bunun bir sonucu olarak, geçmiş peygamberlerin ümmetleri bu dünyada da, ahrette de rezil olmuşlardır.
 Bu, Arapların İslam’dan sonra içinden çıktıkları dehşet verici duruma işaret etmektedir. İslam’dan önce Arap kabileleri düşman kamplara bölünmüştü ve bu kamplar incir çekirdeğini doldurmaz nedenler için savaş yapıyorlardı. İnsan hayatı kutsiyetini kaybetmişti ve insanlar vicdansızca öldürülüyordu. Eğer İslam lütfedip onları kurtarmasaydı, düşmanlık ateşi tüm Arabistan’ı yakabilirdi. Bu lütuf, bu ayetlerin nazil olduğu dönemde Medine’de eller tutulur bir şekilde gözlenebiliyordu.  Yıllardan beri birbirine düşman olan, kanlı savaşlar yapan ve birbirlerine vahşi saldırılarda bulunan Evs ve Hazrec kabileleri İslam’ı kabul ettikten sonra birbirleriyle kardeş olmuşlardı. Sadece bununla da kalmamış, tarihte hiç eşine rastlanmayacak bir şekilde Mekke ‘den gelen muhacirlerin rahat etmesi için emsalsiz fedakârlıklar yapmışlardı” (6).
  Araplar ayrıca ayıp ve ar korkusuyla kızları, fakr u zaruret korkusuyla hem kızları, hem oğlanları diri diri toprağa verirlerdi (7). 
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur” (8).
Avrupa da kadına değer vermiyordu,  onu meta olarak kullanıyordu. Nimeti İslam adlı Osmanlıca eserde ifade edildiği gibi, Yahudiler, hayızlı kadının yatağını ve avlularını ayırırlar, onları sofralarına almazlardı  (9).
Not: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Doğumunun1440. Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Kutlu Doğum Haftası Etkinliklerinin insanlığın uyanmasını sağlamasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim. 
 Kaynaklar
1. Rum: 2–6
2. Safvetü’t- tefasir, C:4, S:506–507
3. Asr-ı Saadet, C:1, S:125–126
4. İslam peygamberi, C:1, S:152
5. Âl-i İmrân:103
6. Tefhimü’l Kur’an, C:1, S:227–228
7. Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, C:1, Hds. No:18, Dip not,  S: 34
8. İsrâ:31
9. Nimeti İslam, C:1, S: 180,  Mehmed Zihni Efendi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi