Hüküm vermenin şartları
Gençlik inceleme yazı serisi
Her gün çeşitli olaylarla karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız olaylar tarafımızdan ya tasvip görmekte veya kabul etmemekteyiz. Onun için de karşılaştığımız olayları tartarken ya hislerimizle veya inancımızı ölçü alarak aklımızla hareket etmekteyiz.
Eğer bir olay, inançlarımıza uymaktaysa o olay yapana, yapılana ve diğer insanlara faydalı bir olaydır. Bizim bu olayı tasvip etmemiz, hem olayı yapana bir manevi destek ve hem de bizim bulunduğumuz çizginin tespit edilmesi olmaktadır. Eğer çizgimiz doğru bir hat teşkil ediyorsa, bu bizim doğru yolda olmanızın bir işaretidir. Eğer olayı nefsimizle ve hislerimizle ölçmüşsek, nefis ve hisler her zaman sizin doğruyu bulduramayacağı için çizgimiz bu gün böyle yarın şöyle zikzaklar çizecektir. Bu da bizin yanlış yolda olduğumuzun belirtisidir.
Bir başka önemli husus, biz insan olarak bir olayı değerlendireceğimiz zaman onu mutlaka mukayese (karşılaştırma) yolu ile ölçeriz. Eğer olayı ölçmekte kullandığınız ölçüler sağlam ölçü ise biz doğru değerlendirme yapmışız demektir. Bir takım kendini beğenmiş insanların ortaya attığı uydurma ölçüleri benimseyip, olayı o ölçülere göre değerlendiriyorsak, daha baştan kaybettik demektir. Bu halde karşılaşacağımız her insan bize karşı bir tepki gösterecek ve yanımız da yer almayacaktır.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi sağlam ölçüler kullanmak ve değerlendirme yaparken nefsimizle değil inancımızla ve aklımızla değerlendirme yapmak, dünya ve ahrette yüz aklığımızı sağlayacaktır.
Çevremizde ki insanlar ve yaratıcımız, doğru ölçü kullanan ve inancının emrinde ki aklıyla karar veren bir insana, her türlü takdir, tebrik ve taltif ile destek olacaklardır.
Unutmamız gereken bir husus; “dostunuzu aşırı sevmeyin ki bir gün o düşmanınız olabilir. Bir düşmanınıza da aşırı düşmanlık yapmayın ki bir gün o dostunuz olabilir” prensibindir.
ÇİFT KEFELİ TERAZİ KULLANMAK
Hoşa gitmeyen bir olay eğer dostumuz tarafından yapılmakta ise ona müsamaha (hoş görü) gösterirken, ayni olay tanımadığımız bir insandan veya bir düşmanımızdan geliyorsa onu tenkit etmek ve cezalandırılmasını istemek, bizim adalet duygularından yoksun olduğumuzu ve bizim “çifte standart sahibi bir insan olduğumuzu” gösterir.
Kendinden olmayan insanların en tabii insan haklarını gasp eden batılılar, bu çifte standardın en açık örnekleri göstermektedirler.
ABD’de yaşayan zencileri adam yerine koymamak, onları her fırsatta tartaklamak ve hatta öldürmek, bu demokrasinin beşiği (!) ülkenin çifte standardını göstermektedir. Fas’ta, Tunus’ta ve Cezayir’de insanları katleden, onların mallarını ve ırzlarını kirleten Fransa, İtalya ve İspanya, 1915 Sözde Ermeni katliamını parlamentolarında kabul etmeleri de yine bu çifte standardın açık göstergelerindendir.
Yazımın burasında sözümü AKP’li dostlarıma getirmek istiyorum.
AKP’ye gönül vermiş hangi dostumla konuşsam, AKP’nin hep iyi taraflarını ve iyi icraatlarını anlatmakta, ama ya takip etmediklerinden veya “seven, sevdiğinin hatalarını göremez” kuralını kullandıklarından onun yanlış söz ve icraatlarını konuşmamaktadırlar.
Bu kardeşlerim eğer; “AKP’nin tenkit edilecek hiçbir kötü yanı yoktur” diyorlarsa bu tutumları da bir büyük yanlışlıktır. Zira AKP de bir insan organizasyonudur ve bütün insanlar gibi onlar da hatalı ve kusurlu tarafları vardır. AKP’nin hatası yoktur demek onu veya onu idare edenleri ilahlaştırmak olur.
Bir farkla ki bilmeden, hataen yapılan hata ve kusurlar her zaman af edilebilir ama kasten veya ihanet boyutuna varan kusur ve kabahatların (suçları) affı mümkün değildir.
DEĞERLENDİRMEMİZİ ADİL YAPALIM
AKP, AB uyum yasalarıyla yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde gerçekten çok büyük cürümler (suçlar) işlemiştir. Zinanın suç olmaktan çıkartılması, fuhuş ve zinada bir büyük patlamanın yaşanması, domuz etinin kırmızı et statüsüne sokularak serbestçe satılır hale getirilmesi, eş cinselliğin yasallaştırılması ve eş cinsellerin birleriyle evlenme ortamının hazırlanması, televizyon dizilerinin, gazete haber ve yorumlarının geçlerimizin ahlakını bozmasına seyirci kalınması, özelleştirme adıyla bütün fabrikalarımızın, bankaların, TV’lerin özellikle de yabancılara satılması, ülkemizde bir yabancıya 25 dönüm arazi satılırken, 2014 yılında çıkartılan bir yasa ile bunun 600 dönüme çıkartılması…
Polisiye olaylarının artması, hapishanelerin tam kapasite dolması, eroin ve uyuşturucu kullanım yaşının 11’e düşmesi, ekonomik hayatın gittikçe daralması, işsizlik ve yoksulluğun tavan yapması, asgari ücretin o işçiyi “asrın kölesi” haline getirmesi, paramızın diğer yabancı paralar karşısında büyük ölçüde değer kaybetmesi, üretimin, imalatın ve ihracatın yok olması, ithalatın her sahada yapılması… Buğday ambarı diye tarif edilen ülkemizin buğday ve saman ithal etmesi… Dış ticaret açığının gittikçe artması… Yerli tohum üretimin yasaklanması, üreten çiftçilere ağır para cezalarının verilmesi. Buna mukabil bütün hububat, bakliyat ve sebze tohumlarının başta İsrail olmak üzere dışarıdan ithal edilmesi… Bu tohumların GDO’lu (Genetiği değiştirilmiş) olması ve bütün tohumlarda dışarı bağımlı hale getirilişimiz…
AKP’li dostlarımız yukarıda saydığımız veya sayamadığımız bütün bu menfi olayları terazilerinin seyyiat kefesi koymalı, bilebildiği iyilikleri de hasenat kefesine koyarak tartmalıdırlar. Yoksa bu günümüz de, yarınımız da, ahretimiz de bizim için yaşanmaz bir ortam haline gelecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.