Recep Çınar

Recep Çınar

Hayat!

Hayat!

Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikâyet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayat, ona göre çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu.

Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına. Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.

Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.

Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu.

Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.

Kızına dönerek sordu:

“Ne görüyorsun?”

“Patates, yumurta ve kahve?” diye alaylı bir cevap verdi kızı.

“Daha yakından bak bir de” dedi baba , “patatese dokun.”

Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.

“Aynı şekilde, yumurtayı da incele.”

Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.

En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.

Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:

“Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?”

Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı farklı tepkiler vermişlerdi.

Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı.

Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.

“Sen hangisisin?” diye sordu kızına.

“Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?”

“Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın? Yoksa kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?”

Kız sessizce başını öne eğdi ve öylece kaldı.

xxx

Bu hikaye, açık konuşmak gerekirse, beni de ilgilendirdiği için sizlerle paylaşmak istedim...

Hayatın içinde her şey var...

İmtihan dünyasında olduğumuzu çok iyi biliyorum...

Bu imtihanı bazen en yakınınla verirsin, bazen de kendinle...

İçinden çıkmakta debelendiğiniz zorlukları “bu felaket başımıza nereden geldi” demek yerine, “beterin beteri var” diyerek, şükrettiğimiz zaman, hem dayanma gücümüz, hem de psikolojik dayanıklılığımız artacaktır...

Yukarıda da belirttiğim gibi, hayatın için de her şey var...

Zorluklar da hayatın bir parçası...

Birilerini ya da kendimizi suçlamak yerine, bu zorlukları aşmak için, bu zor günleri geride bırakmak için, daha doğrusu enerjimizi de, sinerjimizi de zorlukları düzeltmek için çalışırsak, dünya daha da yaşanabilir bir hale gelir, hayata daha sıkı sarılabiliriz...

Bunun için de sevgiyi aramalı, bulmalı ve ona sıkı sıkıya sarılmalıyız...

Ben sevginin her şeyin üstesinden geleceğine inananlardanım...

Ünlü bir düşünür, “sevmediklerinizin dahi sevilecek bir tarafını bulmalısınız. Aksi halde dünya, birbirine düşman olan insanlar için tahammül edilemez bir Cehennem olur” demiş...

Haklı mı?

Hem de Bağdat’tan Basra’ya kadar...

Bizim spor dilimiz de, bizim siyaset dilimiz de, bizim sanat dilimiz maalesef sevgisiz!

Bunun da bedelini ağır ödüyoruz.

xxx

Hikayedeki kahve çekirdekleri gibi, başımıza gelen her olayın duygularımızı olgunlaştırmasını, yüreklerimizi yumuşatmasını ve yaşamımıza ayrı bir tat, ayrı bir renk katmasını arzuluyor ve temenni ediyorum.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi