Hasan&Hüseyin abi!
Önce Hasan abi...
Kendisini sever sayarım...
Yöneticiliğini değil...
Hasan abi iyi boksördü, ama iyi yönetici değil...
Bunu kendisi de biliyor...
Konya'da boks sporu yerlerde sürünüyorsa, bunun müsebbibi, Allah rahmet eylesin eski İl Temsilcisi Abdullah Pekdemir ile bizzat Hasan Oğuz'un kendisidir...
Bu yazdıklarımı Hasan abinin yüzüne de söylediğim için yazıyorum...
Abdulah Pekdemir görev yaptığı 10 yıl içinde Konya'da boks diye bir şey kalmadı...
Ali Kılıçoğlu döneminde milli takımın 2-3 sikletinde mutlaka Konyalı boksör olurdu...
Türkiye şampiyonalarında Konyalılar kürsünün en üstüne çıkarlardı...
Kürsülerin en üst basamağına çıkanlardan birisi de Hasan Oğuz'un kendisidir...
Hakkını yememek lazım...
Yanılmıyorsam 75'li yıllarda Ankara'da yapılan Türkiye Şampiyonasının 63,5 kilo final maçında Ankaralı Ömer Kesimal'i yendiği ve şampiyon olduğu maçı yerinde izlemiş ve gururlanmıştım...
Birincilik madalyasını boynuna Filiz Akın takmıştı...
Yukarıda da söyledim gibi, Hasan abi iyi boksördü...
Ne yazık ki, bu ülkede iyi sporcudan, iyi antrenör ya da iyi yönetici olmuyor...
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından Rıdvan Dilmen, antrenörlük ya da idarecilik değil, futbol yorumculuğu yapıyor...
Bu da bir Türkiye gerçeği...
Öyle değil mi Hasan abi?
xxx
Hasan abi, “Konya'da boks bitiyor” demiş...
Bu cümleyi kuracak olan en son kişinin böyle bir demeç vermesi açıkçası bir bokssever olarak üzdü beni...
Hasan abi, kişisel sıkıntısı olduğu kişilere bel altı vurmaya çalışmış...
Belediyespor Başkanı Cevdet İşbitirici, Gençlik ve Spor İl Müdürü Ömer Ersöz ve antrenörlere sallamış...
Keşke kendisine sorulsaydı...
“Boks İl Temsilcisi olarak siz ne yapıyorsunuz?” diye...
Konya boksunun başındaki adam sensin...
Ömer Ersöz, Cevdet İşbitirici, Soner Karaöz ya da ben değilim...
Kusura bakma Hasan abi...
Konya boksu bitiyorsa bunun sorumlusu yukarıda isimlerini saydıklarım değil...
Belediyespor Başkanı ile düşman, Gençlik Spor İl Müdürü ile papaz, antrenörlerle gırtlak gırtlağa olan sensin...
Ve “Antrenörlere ne iş yaptıkları sorulmalıdır” demişsin...
Peki sen ne iş yapıyorsun Hasan abi?
Sana göre kusur hep karşı tarafta...
İyi de senin hiç mi kusurun yok?
Aynaya bakmanda fayda var...
Seni sevdiğim için meselenin detaylarını inmeyeceğim...
Şunu kesin ve net olarak söylüyorum; Konya boksu eski günlere dönsün istiyorsan, saniye geçirmeden İl Temsilciliğini görevini bırakmalısın, bırakmalısın ki, boksa para harcayacak, boksu diriltecek insanlar göreve gelsin...
Seninle asla olmaz Hasan abi.
xxx
Ve Hüseyin abi...
Madem Öyle...
Hazreti Mevlana ile başlayayım...
“Bildiğin karşındakinin anlayabileceği kadardır.”
Hasan Hüseyin Öner'in yazıları ile ilgili “rant kavgası mı, kıskançlık mı?” başlıklı yazımda, “TSYD başkanı olmam hasebiyle ve argo deyimle de bana yeşillenmelerden sonra böyle bir yazıyı kaleme almam farz oldu” diye içimi dökmüş ve kimseye bir yararı olmayacak olan polemiği sonlandırmak istemiştim...
Maalesef Hüseyin abi ile bir polemiğe girmemek ve meseleyi pehlivan tefrikasına döndürmemek için, kelimeleri özenle seçmiş, cümleleri büyük bir titizlikle kurmuştum...
Anlayacağınız kimseyi kırmamaya çaba göstermiştim...
Haltetmişim!
“Rant kavgası mı, kıskançlık mı?” başlıklı yazıma yaptığı yorumu okuyunca, onun adına üzülmek bir yana, beyhude bir çaba ile cebelleşmenin anlamsızlığını bir kez daha görmüş oldum...
Benim ki, köre renkleri anlatmaya çalışmak gibi birşeymiş...
Benim anladığım böyle...
Büyüğüm ve sevgim olduğu için “abi” diyorum kendisine...
Tırstığımdan değil...
Kardeşimle başladığı, inceden inceye de “ağırabi!” ağzıyla devam ettiği, “sana gazetede cevap vermeyeceğim, sen yazılarına devam et, fazla yeşillikler de gezme istersen” gibi, tehditvari, telmaşadan salmalarını yemeyeceğimi de...
“Gazetede cevap vermeyeceğim” demişsin...
Verseydin...
Seni tutan mı var!!!?
Fena korkmuştum cevap verirsin diye!!!
Şimdi çok sevindim!
Gazetede cevap vermemene!
xxx
Yine söylüyorum, sütten çıkmış ak kaşık değilsin...
Kusursuz da...
Kendim de dahil...
Hiç kimse kusursuz değil...
Çünkü, bir tek insan kusursuzdur, o da daha doğmamıştır...
Anladın mı Hüseyin abi!
Ben meselenizin tarafı değilim...
Ama görüyorum ki, senin amacın yazıma yaptığın yorumlarla beni tribünden indirmek, sahanın içine çekmek...
Sahaya inmeyeceğimi ve senin zokanı yutmayacağımı bilmene rağmen...
Esasında senin yaptığın şark kurnazlığı...
Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan'ın ya da Konya'da spora hizmet eden insanların duyguları üzerinden beni vurmaya çalışıyorsun...
Antrenmanlıyım Hüseyin abi...
Senden küçüğüm ama, sandığından daha da tecrübeliyim...
Bunu yabana atma...
Feleğin çemberinden geçeli hayli zaman oldu...
Sen anladın onu...
xxx
Ve...
Ben kimseye mahkemelerin yolunu göstermedim...
Göstermem de...
Bana ne!
Dedim ki, hakaret varsa, bu ülkenin mahkemeleri var...
Eğer kendisine hakaret edilen kişi ya da kişiler, mahkemelerin yolunu bilmiyorlarsa, bu ülkede bir adalet mekanizmasının varlığından habersizlerse, mal değil, mal oğlu mallar!
Kaldı ki, senin yazılarında mahkemelik tek bir cümle bile yok...
Dolayısıyla benim, Mehmet Günbaş'a ya da “Donkişot” dediklerine adres ya da yol gösteren “Navigasyon” cihazı olmadığımı çok iyi bilirsin...
Senin pencerenden bakıldığı zaman, “jurnalci” likten ya da “fesatçı”lıktan beslenen bir tip gibi mi görünüyorum Hüseyin Bey!?
Sinirlendim şimdi...
Tüh..
Ne yapsam ki, Mazlum da yok...
xxx
Uzatmayacağım...
Hüseyin Öner, sen bağcıyla ilgileniyorsun, ben üzümle...
Dolayısıyla da anlaşamayacağız gibi...
Aslında yazmayacaktım...
Yazdım...
Çünkü mecbur bırakıldım...
Meramım başka yollara çekilmeye çalışıldığı için...
Belki de anlatamamışım...
Umarım bu sefer anlaşılır.