Mustafa Balkan

Mustafa Balkan

Hasan Hüseyin Varol Hoca'nın ardından

Hasan Hüseyin Varol Hoca'nın ardından

Hasan Hüseyin Varol Hocayı, yıllar önce ben acar bir muhabir iken, Aziziye Camisi’nin kıble tarafına bakan yerdeki Ahmet Efendi Çarşının ikinci katında arkadaşlarıyla birlikte ticarete atıldığı yerde tanıdım. Hasan Hüseyin Hoca, ticarî hayatta istediği başarıyı elde edemeyince Dereli Kemal Baharatçısının bulunduğu Aziziye Mahallesi, Selimiye Caddesi, Piri Mehmet Paşa Sokaktaki binada kendini vakıf işlerine adayarak adının baş harfleriyle müsemma Hayra Hizmet Vakfı’nı genişleterek kendisini Kur’an talebelerine hizmete adadı.

Vakfa ait bina dar gelmeye başlayınca, Üçler Mezarlığı’nın arka tarafındaki petrolün hemen ardında daha geniş bir bina tutuldu. Talebeler çoğaldıkça vakıf da hizmetle birlikte büyümeye başladı. Konya’mızın eski mahallerinden olan Çaybaşı Furgandede Caddesi’nde beş katlı Hizmet Han’ın dördüncü katındaki o geniş ve nezih mekânda vakıf, Kur’an talebelerinden yüksekokul talebelerine varıncaya kadar burs dahil maddi ve manevi hizmetine devam ediyor.

Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ve arkadaşlarıyla birlikte ayda bir Cuma günleri hocamızı ziyaret eder, bir çayını içer ve Kur’an sohbetinden feyz almaya çalıştığım o güzel yıllar ile zamanları hiç unutmuyorum.

“PEYGAMBERSİZ BİR DİN İSTİYORLAR”

Vakıf bürosunda 2017 yılındaki ziyaretimizde “Bediuzzaman Hazretleri (r.a.)diyor ki, ”Benim bir elime Kur’ân-ı Kerim verseler, bir elimde de Resulullah’ın hadisleri olsa ve bütün bir dünya karşıma çıksa; onları susturacak deliller elimde mevcuttur. Tekrar onlara karşı çıkarım” diyor.” şeklinde sohbete başlayarak büyüklerin sözlerini taklit etmeyi ve hareketlerini taklidi kendisine yakıştıran Hasan Hoca, taklitle ilgili kıssadan hisse şunları söylemişti: “Biz zaten mukaddimler sınıfıyız ki, Resulullah (S.A.V) Efendimiz “Beni namaz kılarken görüyorsunuz. Ben nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın” diyor. Bizde öyle yapıyoruz. Çünkü Cebrail Aleyhisselâm, beş vakitte gelmiş ve kendisine nasıl namaz kılınacağını göstermiş. Efendimiz öyle kılıyor, biz de ona bakarak kılıyoruz. Bu taklittir. Bizden öncekiler böyle yapınca biz de onlardan öyle görüyoruz. Ama şimdi birtakım adamlar çıkmış; “Peygambere ne gerek var?” diyorlar. Peygambersiz bir din istiyorlar. Sebebi… Nefisleri onlara imkân vermiyor, müsaade etmiyor. Bir başkasını taklit etmeye veya Resulullah’ın yaptığı şeyleri yapmaya cesaretleri yok. Her şeyden evvel inançları yok. İnanan insan hiç yüksünmeden onu yapar, taklid eder. Böyle nesiller türeyor! Kimisi peygambersiz din ister, kimisi Kur’an’sız din ister. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de her sûreye başlarken mutlaka Resulullah’a hitabederek başlıyor. Âyetler içerisinde pek çok yerde Resulullah Efendimiz’e hitap ediliyor. Şöyle bir tasavvurda bulunalım. Resulullah’ın mevkii nedir? Makâmı nedir? Görevi nedir?”

ÂDEM İLE HAVVA NASIL YARATILDI?

Hz. Âdem aleyhisselâmın eskilerin tabiriyle “beşerin babası”, yâni beşer sıfatıyla “insan soyunun babası” olduğuna dikkat çekerek “Ey nas (insanlar)! O’nun azabından kendinizi koruyun. Neyle koruyacaksınız? O’nun emrine uyarak. Allah’ın emrine uyarsanız, O’na isyan etmezseniz, O’nun azabından kendinizi korumuş olursunuz. O ki, sizi bir tek nefisten yarattı. Sizi bir nefisten yarattı. O nefisten zevcini (eşini) de yarattı.” mealinde Kur’an’da geçen âyetleri hatırlatan Hüseyin Hoca, beşerin aslı olarak yaratılan insanla ilgili şu ifadelere yer verdi:

“İnsan “nefsi insanî” olarak yaratılıyor. Beşerin ilk aslı olanı yaratmış. Fakat henüz “Âdem” değil adı. Nefsi vahide, yâni bir nefis. Bildiğim kadarıyla Cenab-ı Hakk bir nefs yaratmış. O zaman nefs ne? Bir zâd, bir kişi. Bir şahıs yaratmış. “Eşini de ondan yarattı” diyor. Nasıl yarattı? Orasını bize açıklamıyor. Orası da ilmin araştırması gereken alanlarından birisi. Ben tasavvur ediyorum ve diyorum ki, o nefis ikiye bölünmüş. O ilk nefis; kendisinde hem erkeklik vasıfları hem de kadınlık vasıfları kendisinde bulunan bir nefs. O, Cenab-ı Hakk’ın ortaya koyduğu kanunla ikiye ayrılınca veya ondan birikim meydana gelince; kadınlıkla ilgili vasıflar o ikinci varlığa intikal ediyor. Erkeklikle ilgili bütün vasıflar ise o birinci nefiste kalıyor. İşte o zaman birisine “Âdem” deniyor, diğerine ise “Havva” deniyor. Temele indiğinizde ikisi de bir yerde toplanıyor. Parçalandığı zaman karşımıza bir erkek ve bir dişi çıkıyor. Cenab-ı Hakk, tekrar diyor ki: ”Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, milletlere ve kabilelere böldük.” (Hucurat, 13) Bakıyorsunuz halklar ortaya çıkıyor, aşiretler ortaya çıkıyor, kavimler ortaya çıkıyor. Ve bu ikisinden birçok erkek, birçok dişi dünya üzerine yaydı, çoğalttı. Biz oradan geliyoruz. Siz, birtakım adamların “maymundan geliyoruz” dediklerine bakmayın. Filozofların adına “evrim” dedikleri uydurdukları şeylerdir. Bunlar safsata. Bunlar saf insanların inançlarını bozmak için bunu yapıyorlar. Özellikle müslümanların sağlam inançlarını bozmak için yapıyorlar.”

İNSANDA VE TOPLUMDA DEĞİŞİM KUR’AN’LA BAŞLAR

Şûrâ sûresinin 52’inciayetini “Biz sana işte bir ruh (Kur’an) vahyettik” diye okuyan Varol Hoca,

“Eğer bir insanın ruhuna Kur’an girerse, onun ruhunu değiştirir. Tabiatı Kur’an tabiatlı olur. Eğer Kur’an toplumun ruhuna, toplumun kalbine girerse, onun da ruhu hâline gelir. Peki vahiy nedir? Allahu Zülcelâl’in zatına mahsus olan ilim ile indirilen şeydir. Öyleyse gerçek mânâda ilim vahiydir. Vahyin dışındaki ilimler beşerî, tecrubî vs. ilimler olabilir. Ama gerçek mânâda ilim vahiydir.” hakikatini dile getiriyor.

Ruhları dirilten Kur’an ayında 14 Ramazan 1444 – 5 Nisan 2023 tarihinde Vuslat Gecesi’nde Sonsuzluğun Sahibi’ne son nefesini teslim eden Hasan Hüseyin Varol Hoca, Gözyaşı Dergisi’nde 1987’nin mayısından itibaren yazıları da çıkıyordu. Altıncı sayıdaki “Kur’an-ı Kerim’le Aramız Nasıl?” başlıklı makalesinde “Kur’an okumaktan veya Kur’an’la meşgul olmaktan daha güzel, daha iyi işiniz hangisidir?” sorusunu sorarak şunları ifade ediyor:

“Herkesin mü’min ve müslim olduğunu söylediği bir toplumda yaşıyoruz. Hayatın çilesi bitmez, sıkıntısı, sevinci eksik olmaz. Başarı ve başarısızlığın, kâr ve zararın kutupları arasında boğuşmaya mecburuz. Dünün mahrumiyetlerine karşı, yarının ümitleri bize yaşama gücü verir. Hayatın dalgalarından ve onlarla boğuşmaktan kendimizi kurtaramayız. “Bugün şu işi, yarın öteki işi bitireyim de biraz Kur’an okuyayım.” duyguları bizi aldatıyor.

Kur’an-ı Kerim’le aramız nasıl?

Ona eğilebiliyor muyuz? Onu ele alabiliyor muyuz? Onu iç huzuru ile okuyabiliyor muyuz?

Allah’ın emir ve yasaklarını, geçmişin ve geleceğin haberlerini almak ve Allah’ın hikmet ve esrârını anlamak için Kur’an okumalıyız. Gerek fert ve aile olarak gerek millet ve tüm insanlar olarak yükselmek için Kur’an okumalıyız.

Kesinkes inanıyorum ki, bugün mü’minler Kur’an okumakla ve namaz kılmakla kendilerini koruyabilirler. Başka bir çıkış yolu yoktur.”

FİTNE

“Hayat iki fitneden ibarettir: Yani hayat, ya acı olur, ya tatlı… Ya refah içerisinde olur veya şiddet ve sıkıntı içerisinde…

Fitne, bir şeyin güzelliğidir kli bazılarını şaşkına çevirir. Aşkın, muhabbetin kaynağıdır. Aklı kaybettirir. Böyle olanlara “mecnun” veya “meftun” denir. Yani, “fitneye çarpılmış” demek.

Fitne, bir belâya düşmek, imtihan ve demeye tâbi tutulmaktır. Başına gelen musibetler, hastalıklar ve kazalarla kişinin, kişiliğinin denenmesidir.

Fitne, şirk, küfür, sapıklık ve azgınlıktır. Halk içinde rezil ve rüsvay olmaktır.

Fitne, insanın kalp ve gönül âleminde meydana gelen “vesvese”lerdir.

Şeytan ve hırsıza “fettan” denir ki son derece “aldatıcı, yanıltıcı ve saptırıcı” demektir.

Fitne, halk arasında meydana gelen görüş ayrılıkları, karışıklıklar, kavgalar, düşmanlıklar, anarşi ve terördür.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyrdular ki: “Altı şey gelmezden önce sâlh amellere gayret ediniz: Deccal, duman, dâbbetül’arz, güneşin battığı yerden doğması, herkesi içine alan umûmî fitne ve birinizin başına gelecek hususi bir hadise…” (Gözyaşı Dergisi, Mart 1988, sayı ve sayfa 11)

HÜRİYE ANA HASAN HÜSEYİN’E ACIKTIKÇA KUR’AN OKUTUYOR

Hasan Hüseyin Varol Hoca, hatıratını “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adı altında tam 630 sayfa olarak yayımladı. İlk baskısı 2015’te yapılan hatıratın ilaveli ikinci baskısı 2020’de yayınlandı. Konya’nın Bozkır İlçesi Kızılçakır Köyünde doğan Hasan Varol Hoca, 90 yaşında hayata gözlerini yumdu. 14 yaşına kadar köy hayatı yaşayan Hüseyin Hoca, hem Kur’an-ı Kerim’i, hem Osmanlıca’yı hem de Türkçe’yi öğreniyor. Ona Kur’an okumasını öğreten ise, okuma-yazması olmayan annesi. Oyun aralarında acıkınca, her acıkmasına karşı oğlunun Kur’an okutarak ekmekle açlığını gideren Hüriye Ana, sevdiği Hasan’ına ince bir siyaset uygulayarak günde 15-20 sayfa Kur’an okutuyordu. Yani Hasan tarlaya, bağa, bahçeye, ekine, ota nereye giderse, Kur’an da onunla gidiyordu.

Konya’ya 1947’de ailecek hicret ediyorlar. Hasan Hüseyin Hoca’nın hayatı bu tarihten sonra değişiyor. Kitapta o kadar çok hatıra var ki… Hasan Hoca, fırında kuzuyu o kadar çok seviyor ki, afiyetle yedikten sonra “çok yoruldum” diyormuş. İmamların ve hocaların yemek yeme özelliğinin de araştırılması gerekir. Hasan Hüseyin Varol Hoca’yla hatıram çok. Hepsini anlatmak mümkün değil. Başarı ve başarısızlıklarıyla Hasan Varol Hoca, Konya’nın kültür ve dini hayatına erkek-kız talebeler yetiştirerek, yazı ve eserleriyle çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. Rabbim rahmetiyle muamele etsin. Mekânı cennet, makâmı âlî olsun. Konya’nın güzel insanları güzel atlara binim bir bir aramızdan ayrılıyorlar. Yerlerini dolduracak hafızlar, hocalar, imamlar, vaizler, âlimler yetiştirmek de gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan Arşivi