Recep Çınar

Recep Çınar

Günlük yazmak

Günlük yazmak

Günlük yazı yazmak sanıldığı kadar kolay değil...

İşi sadece bir köşe yazısı yazmak olanlar istisna...

Benim işim sadece bir yazı yazmakla sınırlı olsa, ben de isterim tabii ki günlük yazmayı...

Sadece yerel değil, genel yazmak istersen, bu ülkede malzeme çok...

Siyaset var, spor var, kültür, sanat var...

Sokak” derseniz, tam bir “çadır tiyatrosu” gibi...

Dram da var, komedi de...

Halay da var, zılgıt da...

Yok yok...

Benim güzel ülkem yazı yazmak için dünyanın en elverişli ülkesi...

Ama!

Her istediğini yazma gibi bir zenginliğin, yani öyle bir tasarrufun yok...

Hele de mideden, işkembeden bir yerlere bağımlıysan, bırakın istediğiniz gibi yazmayı, bırakın cümle kurmayı, zülfiyare dokunacak bir kelime bile yazsanız, ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirirler...

Her gün mahkemelere taşındığınız yetmezmiş gibi, sokaklarda “Erol Taş” gibi gezdirirler...

Yani, sinemanın, pardon camianın kötü adamı olursunuz...

He valla...

Geçmişte yazdıklarımdan ya da yaptığım haberlerden dolayı az başım ağrımadı...

Adam olmayan” birine “madam!” diye seslendiğim için...

Ne deseydim yani...

Vay benim Tatar Ramazan’ın mı” deseydim...

Öyle bir şey demem tabii ki...

Tatar Ramazan olmak için, “adam” olmak lazım...

Bu unvanı hak etmek lazım...

Bir de bu ve bunun gibilerin üzerine oturmaz Tatar Ramazanlık ya da Ramiz Dayılık...

Sırıtır bunlarda...

Ne giyerse yakışan tiplerden değil...

Siyah takım elbise, içine beyaz gömlek, sivri burun, yumurta topuk rugan ayakkabılar sıkar bunları...

Olmaz yani...

Dol(ayı)sıyla da zorlamaya gerek yok...

Ne me lazım.

xxx

Nereden nereye geldik...

Yazı yazmanın zorluklarından bahsedecektik...

Konu nereye geldi...

Dallanıp budaklandı...

Dostun, arkadaşın, dünyaya aynı pencereden baktığın insan bile, yeri geliyor senden gözlerini kaçırıyor...

Sebep?

Hoşuna gitmeyen bir şey söyledin ya da yazdın...

İğne batırmış olabilirsin...

Kaldı ki, çuvaldızını kendimize batırıyoruz...

Oraya baktığı yok...

Kendine batan iğneye bakıyor.

Yukarıda da belirttiğim gibi, yazıyorum zülfiyare, yazmıyorum bana dokunuyor...

Bizim işimiz gerçekten zor...

Bazıları gibi “ayı”ya “dayı” demediğimiz için, mahallenin “kötü adamı” olmaya devam edeceğiz...

Şikayetçi miyim?

Asla...

Nerede incelmişse orada kopsun.

xxx

Neyse...

Biz bildiğimiz doğru yolda yürümeye devam edeceğiz...

Kimseye de eyvallahımız olmayacak...

Eyvallahı olanları görüyoruz...

İki yakaları bir araya gelmiyor.

xxx

Bu aralar yazmak için birçok sebep var...

Örneğin siyaset...

Seçim yazılabilir...

Tabii ki geçim de...

Ben seçimi değil de, genellikle geçimi dert ediyorum kendime...

İnsanlar, evlerine ekmek götürmek için ne çabalar veriyor...

Gerçekten kolay değil...

Şu seçimler hayırlısı ile bir bitseydi...

Pardon, burası Türkiye’ye, burada asla seçim bitmez...

Biri biter diğeri başlar...

Öyle değil mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi