Ev alma komşu al!
Temelleri atılan, henüz atılmayan ama atılmasına ramak kalan, yükselen ya da bitmek üzere olan şu konut projelerine takıldı gözlerim. Nasıl takılmasın ki, sokakta öylesine yürürken bile billboardlarda hep şu 3+1 reklamları var. 3 dediysem, üç aşağı beş yukarı, işte. Eh, 6+2’lisi bile çok zor değil artık. Ama hemen hepsi site içi ve güvenlikli! Ödeme kolaylıklı, şimdi al sonra öde’li, çilekli ve vanilyalı.
Ne çok yaşam alternatifi ve hayal şansı!
Evlerimiz değil, konutlarımız olacak demek artık bizim de. Eh, ‘konut’ denilince, daha tumturaklı, pek bir iddialı…
Bankalar, krediler, kefiller ve faizler her ramazanda birer televizyon sorusu. Tabii, bir bilene sormak lazım. Hiç olmadı, sığ suların derin hocaları.
O değil de… Çelinen akıllara takılan ve adeta mıhlanan şu projelerin o güvenlikli siteleri ve akıllı konutları, her zaman ama her zaman şu sözü getirir benim de yarım aklıma: Ev alma, komşu al. Gerçi bu söz artık biraz küflü ve oldukça banal. Olsun. Bence klişe değil ama bir klasik değerindedir. Çünkü diyor ki: ev alma komşu al.
Hiçbir projenin söz veremeyeceği o insan faktörü, komşular. Belki, maaşlı güvenlik görevlilerine bile gereksinim duydurmayacak raddede birbirlerini tutanlar ve kollayanlar. O artık biraz nostaljik hale gelen mahalle kültürünü solutan ve yaşatanlar. Bu kadar değil.
Birinin herkes ve herkesin de tek bir kişi için, iyi ya da kötü gününde bir araya gelmesi gayet doğal ve sıradan olan insanlar. Komşu, işte. İnsana akrabasından daha yakın, mahremine en fazla ortak ve vakıf olan kişiler. Sürekli zamane olandan dem vurmak istemem ama şimdi söylenmeden de geçilmez ki: artık olmayan, kalmayan hatta varlığından bile haberdar olunmayan o komşuluk… Şimdi yalnızca şehir efsanelerinden öğrenilen o komşuluk. Yok! Sorumluluğu hep zamana yüklemek de, o günah keçisini bir gün canı yanmış bir boğaya dönüştürecek de fena halde tepeleneceğiz diye korkuyorum aslında, bir yandan. Halbuki zaman suçsuz.
Evler yalnızca dört duvarla çevrelenmiş olarak kalsaydı, belki yine olurlar, kalırlar ve yaşarlardı hala. Lakin tuğladan değil ama egodan duvarlarla çevrelenmiş hanelerin içine hiç kimse sızamıyor artık. Sızsa bile, bu kaçak sızıntının çaresine bir an önce bakılıyor. Ego denen kirli yaratık yıkanmaya ve temizlenmeye dair hiçbir şeyden hoşlanmıyor çünkü. Sızıntı da neymiş! Duvarlarını sapasağlam ve sarsılmaz bir şekilde örüyor hanelerin çevresine. Ne bileyim. Bir ego, başka egonun varlığından bile pek hoşlanmıyor niyeyse. Kendi çirkin krallığına hiç kimse ayak basmasın istiyor.
Komşu da neymiş? Konutlar, siteler ve güvenlik görevlileri varken. İnsan faktörüne ihtiyaç yok. Projeler varken. Ne çok yaşam alternatifi ve hayal şansı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.