Düş’ünce
Ben; bir şair ve akademik hayata gönül vermiş biri olarak, bütün başarıların ve buluşların alt yapısı olan; “Düşler; zekâyı mı yoksa ruhu mu besler?” sorusu son dönemlerde aklımı fazlaca meşgul etmiş olsa da bir taraftan da bu çok değişik katmanlarda okunabilir diye düşünüp, tarihte iz bırakmış bazı önemli kişiler hakkında birtakım araştırmalar yaptım.
**
Tarihimizden derlediğim örneklerle başlamak istiyorum yazıma; Osmanlı Padişahlarının o dillere destan askeri başarılarının yanı sıra edebi yönlerini de yazmak gerek diye düşünüyorum. Fatih Sultan Mehmet’in “Avni” mahlasıyla, II. Bayezid’in “Adli” mahlasıyla, III.Murat’ın “Muradi” mahlasıyla, I.Ahmet’in “Bahti” mahlasıyla Divan Edebiyatı’nda bir çok eser kazandırması ve III. Selim’in ilahi aşkla oluşturduğu musiki makam olan “Suzi Dilâra” makamı; Osmanlı mucitlerinden; Hazerfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesi’nden Üsküdar Doğancılar meydanına kadar olan meşhur uçuş denemesini yapması ve Lagari Hasan Çelebi’nin bu olaydan aldığı ilhamla Sarayburnu’nda tüm izleyicilerin gözü önünde kendi üretimi olan bir füzeyle gökyüzüne dikey olarak yükselmesi, Mimar Sinan’ın geçmişten günümüze uzanan o muhteşem eserleri ve saymakla bitmeyen edebi, ilmi ve askeri ürünlerin tamamı; temelinde, öncelikle hayal edilip sonrasında gerçekle vücut bulmuş şekliyle tarihimizde şanlı yerini nasıl aldıysa..
**
Mustafa Kemal Atatürk; bütün yurt işgal altındayken ve hiç umut yokken, tüm Batılı emperyalist ülkeler tarafından Osmanlı Devleti’nin topraklarını kendi aralarında pay etmekte yarışıp, Osmanlı Devletinin son dönemlerini “Hasta Adam” olarak ifade ederken, bu emperyalist güçleri dize getirip yepyeni bir devlet kurmanın hayalini gerçekleştirip tarihin seyrini nasıl değiştirdiyse..
**
Albert Einstein, akıldan hareket ederek bunun üzerine bina ettiği düşlerinin sonucu, Kuantum Fiziği’nin değerini anlayan ilk fizikçi olarak, buradan hareketle de buradaki bilgilerini ışıma enerjisine uygulayan, en büyük devrimlerden biri olan fizik alanındaki çalışmalarından özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş “Bağlılık” yani “İzafiyet Teorisi” ile nasıl çığır açtıysa..
**
Mozart ve Bethoven düşleriyle müziği adeta elleriyle dantel dantel işleyerek dünya şaheserlerini nasıl ortaya çıkardıysa.. Şairler şiirlerini düşlerden damıtarak asırlardan asırlara akıp giden mısralarını, beyitlerini nasıl yaşattıysa.. Bunların hepsi öncelikle hayal etmek yani tasarlamaktan geçer.
**
Sayfalara ve hafızalara sığmayacak daha pek çok, önemli buluşların ve başarıların temelindeki süreci ele alarak edindiğim görüş; hayallerin hem zekayı hem de ruhu diğer bir anlatımla da hem bilimi hem sanatı hem de askeri alanı besleyen bir ana damar oluşudur. Bu da göstermektedir ki hayaller; sıradan zihnin, en pirimitif (basit, taslak) uğraş alanı değil; yarınlara kalacak bilim ve sanat dünyasının, ölümsüzlük abidesi olacak eserlerin çekirdek halidir. Zeka’nın ve duyguların doğuracağı büyük yapıtların tabiri caizse gebelik halidir.
**
Yazımı, Mark Twain’in şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Hayallerinizi kovmayınız; çünkü onlar gittiler mi belki siz kalırsınız; ama artık yaşamıyorsunuz demektir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.