Diyanet Baro kavgası
Mübarek Ramazan günlerinde millet Corona virüsü nedeniyle bir taraftan sokağa çıkma yasağı diğer taraftan korku ve endişe nedeniyle maddi ve manevi açıdan yeterince gerilmişken diyanet ile barolar arasındaki kavga tuz biber oldu adeta.
Vakit namazlarından sonra Cuma ve Teravih Namazlarının da cemaatle kılınmasının engellenmesi ile Ramazan coşkusundan çok şeyler kaybeden insanlarımızın dini hassasiyetlerinin en üst derecelerde olduğu günlerde bu tartışmanın yaşanması eğer bir plan ve program içinde gerçekleştirilen bir siyasi manevra değilse tartışılan kanununun yürürlükten kaldırılması konusunda toplumun desteğinin ne kadar yüksek olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Öncelikle siyasi manevra sözüne bir açıklık getirelim.
Hükümetin içinde bulunduğu ittifak hareketinin tüm desteğine rağmen siyasi güç alanda hayli seviye kaybetmesinden sonra Ankara ve Diyarbakır barolarının son talihsiz açıklamalarını oya tahvil etmek istercesine birbiri peşi sıra Diyanet İşleri Başkanına destek açıklama yapması normal görülemez.
Çünkü Diyanet İşleri Başkanının sınırlı bir katılımla kılınan son Cuma Namazında irad ettiği hutbede şikâyet ettiği hususların tamamı bu hükûmet eliyle icraata konmuş şeylerdir.
Avrupa Birliğinin zorlaması ile ceza kanunundan çıkarılan Zina suçunun cezasını tekrar ceza kanunu içine alınması 20 yıla yakın bir zamandır tek parti hükümeti olarak görev yapan AKP hükümeti için hiç de zor değildir.
Keza yine modern dünya istedi diye Türkiye’nin ilk imzalayanlardan biri olduğu meşum İstanbul sözleşmesinden imzanın çekilmesi işinin de istenildiği takdirde TBMM de 24 saatten daha kısa bir zaman içinde gerçekleştirilebileceğine eminim.
Ama gelin görün ki Türkiye de siyasi partiler ve hükümetler hakkında genellikle söyledikleri ile yaptıklarının birbirine tezat oluşturduğu şeklinde bir genel kanaat hâkimdir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş hakkında eşcinsellikle mücadele çağrısı yaptığı ile ilgili olarak Ankara ve Diyarbakır barolarının suç duyurusunda bulunulmasını bu açıdan incelediğimizde ortaya iki sonuç çıkmaktadır.
Birinci olarak hükûmet gerçekten milletin sesini dinleyecek ve hassasiyetlerini dikkate alacaksa başta zina suçu olmak üzere kaldırılan cezaların tekrar yürürlüğe konulması ile kendilerinin de şikâyet ettiği eşcinsellik konusundaki düzenlemeyi derhal hayata geçirmelidir.
İkincisi ise gerek millete gerekse de üyeleri olan avukatlara dair bu güne kadar hiçbir faydası olmadığı konusunda neredeyse bir konsensüs bulunan barolar ile ilgili kanunlarda değişiklik yapılarak üyelerine hizmetten daha çok siyasi organ gibi davranmalarının önüne geçilmelidir.
Başta söyledik tekrarlamakta sakınca yok.
Hükümetin geçmişte olduğu gibi kendi yürürlüğe koyduğu kanunlar konusunda şikâyette bulunmasına rağmen değiştirilmesi konusunda ciddi bir girişimde bulunmayacak gibi gözüküyor.
Yapılan açıklamalara bakılınca Diyanet İşleri Başkanının İslam Dininin bir bütün olduğu, ortaya koyduğu ilkeler, getirmiş olduğu emir ve yasakların gayet açık ve net olduğu ve bu ilke, emir ve yasakların hatırlatılmasının Prof. Dr. Ali Erbaş açısından hem dinî bir vecibe, hem de yaptığı görev itibarıyla tarihî bir sorumluluk olduğuna dair açıklamalar sadece milletin heyecanını yatıştırmaya yönelik beyanlar olmaktan öteye gidemeyecektir.
Bunun en açık ispatı hükümet kanadından yapılan açıklamalarda Diyanet İşleri Başkanının açıklamalarının mensup olduğu kurum adına veya şahsi görüş olarak açıklanmadığı İslam dini adına yapılmış olduğu ile ilgili ön alıcı ifadelerdir.
Daha doğrusu Prof. Dr. Ali Erbaş “bu açıklamalar aynı zamanda benim şahsi görüşümdür, haydi bakalım ne yapacaksınız bir görelim” dese hükümetin Diyanet İşleri Başkanına sahip çıkıp çıkmayacağı konusunda toplumda ciddi endişeler oluşmuştur.
Konu bu hale gelince elbette Diyanet İleri Başkanına ve camiasına da söylenecek pek çok söz vardır.
Mesela temsil ettiği Diyanet camiası gerek zina gerekse de eşcinsellik konusunda kanuni düzenlemeler yapılırken neden sessiz kalmışlardır?
Veya bu düzenlemelere dayanılarak uzun sayılabilecek bir zamandır devam eden ETCEP uygulamaları konusunda gerek hükümet gerekse de MEB nezdinde neden bir girişimleri olmamıştır?
Aslında söylenecek pek çok söz var da, hele bir gelişmeleri görelim bakalım.
Mesela Prof. Dr. Ali Erbaş bu hafta Cuma Hutbesinde Faiz konusunu, gelecek haftaki hutbede ise Cumhurbaşkanının serbest etmekle hata ettik dediği zina konusunu gündeme getirebilir.
Tam zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.