Din Dersi Tartışması
Alevi Bektaşi Federasyonu, zorunlu din dersinin seçmeli olmasını istemektedir. Bunun için oturma eylemi yapmakta ve bazı televizyon kanallarında bu konuda görüşlerini anlatmaktadır. Zorunlu din dersinin asimilasyon olduğunu söylemektedir. “Bizi olduğu gibi kabul edin” demektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını istemektedir.1950’den önce okutulan Türkçe ezanı ve Türkçe ibadeti benimsemektedir. “Biz ibadetlerimizi Türkçe yapmaktayız” demektedir. Hâsılı bütün değerlerimizi reddetmekte ve Alevilik perdesi altında materyalist görüşlerini dikte etmeye çalışmaktadır.
Defalarca söyledik, bu sütunumuzda, bir daha söylüyoruz; “zorunlu din dersi” diye bir ders yoktur. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi vardır. 1982 Anayasası’nın 24. maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunlu dersler arasında yer almaktadır.
Anayasa’nın 24. maddesi şöyledir: “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.”
Bu madde dikkatlice okunduğu zaman görülür ki, Türkiye’de din dersi 1982’den beri okutulmamaktadır. Önceleri isteğe bağlı okutulmaktaydı; dersin adı. Din ve ahlak bilgisi idi. Bu ders isteğe bağlı olduğu için istenilen randıman elde edilemedi. Şöyle ki: Öğrenci bu derse istediği zaman girdi, istediği zaman girmedi, son saatlere kondu, o saatte öğrenci beklemedi, evine gitti, öğrenci dersi dikkate almadı, öğretmenini diğer öğretmenler gibi kabul etmedi, bazen öğretmen öğrenci bulamadı. Meseleye öğrenci psikolojisi zaviyesinden bakılırsa bunun böyle olacağı görülür.
Din kültürü bunun için zorunlu hale getirilmedi. Kenan Evren, bu dersin zorunlu hale getirilmesinin sebebini bir kanalda şöyle açıklamıştı: “Gençlerimiz komünizme kaymasın, inancını, örf ve âdetlerini öğrensin. Biz bu dersi zorunlu hale getirdik; ama din dersini kaldırdık!”
Bu durum anayasal bir suçtur. Hükümet, anayasanın bu amir hükmünü yerine getirmeli ve seçmeli olarak din dersi haftada en az iki saat okutulmalı. Ayrıca Fıkıh, Akait ve Siyer dersleri de seçmeli olarak okutulmalı. Haftalık ders saatinin en az yüzde otuzu dini ilimler olmalı. Üniversitelerde ise yüzde yirmi olmalı.
Devletin asli görevlerinden biri de, din emniyetini sağlamaktır. Yani halkının mensup olduğu dini öğretmek mecburiyetindedir. Bunun böyle olmasından dolayı anayasanın 24. maddesinde, yeterli olmasa da, ifade edilmiştir.
Laiklik, İslam dininin üzerine atılmış bir beton olarak algılandığı için 85- 90 yıldır dini ilimler okutulmamıştır. Millet bu yüzden kendini toparlayamamıştır. Hayat yalnız yemekten, içmekten ve eğlenmekten ibaret değildir. Bu anlayış bir milletin uyuşturulması demektir. Bu politikadan artık vazgeçilmeli. Alevi Bektaşi Federasyonu’nun bu politikanın figürü olması düşündürücüdür. Bu sebeple Alevilik bilimsel olarak ortaya konmalıdır.
Zorunlu din kültürünün asimilasyonla bir ilgisi yoktur. Çünkü din kültürü dersinin din eğitimi ve öğretimi ile bir ilgisi yoktur. Adı üzerinde genel kültürle ilgilidir. Alevi olan bir öğrencinin genel kültür sahibi olmasının ne mahzuru vardır? O da öğrensin, Sünniliği, içinde yaşadığı toplumun ibadet şeklini. İnsanın içinde bulunduğu toplumun inancını, ibadet şeklini öğrenmesi tabii hakkıdır. Hiç olmazsa minare nedir, cami nedir, bunlar camide ne yapıyorlar, demez.
Hz. Ali dört halifeden biridir. Hilafet yüzünden Suriye genel valisi Muaviye ile arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Sıffın ve Cemel savaşlarından sonra ümmet Sünni, Şia ve Harici diye üç fırkaya ayrılmıştır. Şia’nın görüşü ortadadır. Söyleyin Allah aşkına Alevi Bektaşi Federasyonu’nun Şia’nın görüşüyle bir ilgisi var mı? Ali Balkız, “Bizi bu halimizle kabul edin” diyor. Tamam, kabul edelim; ama Alevilik şemsiyesini kaldır öyle kabul edelim. Hz. Ali sağ olsaydı sizi ne derdi; sizi materyalizmle ve kendisini istismar ettiğinizi söylemez miydi? Artık bu sevdadan vazgeçin, Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmamalı; tarihteki yerini almalı, Tanzimat’tan sonra taşlar yerinden oynamıştır. Her kurum asli mecrasına dönmeli. Çünkü İslam dini yalnız inançtan ve ibadetten ibaret değil; muamelattan ve ukubattan da ibarettir. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı bunları da icra edecek şekilde yeniden teşkilatlanmalı. Tarihte bu görevleri Meşihat makamı yürütüyordu.
Türkçe ezan, Türkçe ibadeti savunmanın bir mantığı yoktur. Bunun ilmi ve bilimsel bir yanı yoktur; materyalizmin iktidarını sürdürmesi için ortaya atılan indi görüşlerdir.
Alevi Bektaşi Federasyonu, artık Alevilik şemsiyesi altında materyalizmin figüranı olmaktan vazgeçmeli ve asli mecrasına dönmeli, aksi takdirde tarih ve alevi gençler affetmeyecektir.
Defalarca söyledik, bu sütunumuzda, bir daha söylüyoruz; “zorunlu din dersi” diye bir ders yoktur. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi vardır. 1982 Anayasası’nın 24. maddesine göre, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunlu dersler arasında yer almaktadır.
Anayasa’nın 24. maddesi şöyledir: “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır.”
Bu madde dikkatlice okunduğu zaman görülür ki, Türkiye’de din dersi 1982’den beri okutulmamaktadır. Önceleri isteğe bağlı okutulmaktaydı; dersin adı. Din ve ahlak bilgisi idi. Bu ders isteğe bağlı olduğu için istenilen randıman elde edilemedi. Şöyle ki: Öğrenci bu derse istediği zaman girdi, istediği zaman girmedi, son saatlere kondu, o saatte öğrenci beklemedi, evine gitti, öğrenci dersi dikkate almadı, öğretmenini diğer öğretmenler gibi kabul etmedi, bazen öğretmen öğrenci bulamadı. Meseleye öğrenci psikolojisi zaviyesinden bakılırsa bunun böyle olacağı görülür.
Din kültürü bunun için zorunlu hale getirilmedi. Kenan Evren, bu dersin zorunlu hale getirilmesinin sebebini bir kanalda şöyle açıklamıştı: “Gençlerimiz komünizme kaymasın, inancını, örf ve âdetlerini öğrensin. Biz bu dersi zorunlu hale getirdik; ama din dersini kaldırdık!”
Bu durum anayasal bir suçtur. Hükümet, anayasanın bu amir hükmünü yerine getirmeli ve seçmeli olarak din dersi haftada en az iki saat okutulmalı. Ayrıca Fıkıh, Akait ve Siyer dersleri de seçmeli olarak okutulmalı. Haftalık ders saatinin en az yüzde otuzu dini ilimler olmalı. Üniversitelerde ise yüzde yirmi olmalı.
Devletin asli görevlerinden biri de, din emniyetini sağlamaktır. Yani halkının mensup olduğu dini öğretmek mecburiyetindedir. Bunun böyle olmasından dolayı anayasanın 24. maddesinde, yeterli olmasa da, ifade edilmiştir.
Laiklik, İslam dininin üzerine atılmış bir beton olarak algılandığı için 85- 90 yıldır dini ilimler okutulmamıştır. Millet bu yüzden kendini toparlayamamıştır. Hayat yalnız yemekten, içmekten ve eğlenmekten ibaret değildir. Bu anlayış bir milletin uyuşturulması demektir. Bu politikadan artık vazgeçilmeli. Alevi Bektaşi Federasyonu’nun bu politikanın figürü olması düşündürücüdür. Bu sebeple Alevilik bilimsel olarak ortaya konmalıdır.
Zorunlu din kültürünün asimilasyonla bir ilgisi yoktur. Çünkü din kültürü dersinin din eğitimi ve öğretimi ile bir ilgisi yoktur. Adı üzerinde genel kültürle ilgilidir. Alevi olan bir öğrencinin genel kültür sahibi olmasının ne mahzuru vardır? O da öğrensin, Sünniliği, içinde yaşadığı toplumun ibadet şeklini. İnsanın içinde bulunduğu toplumun inancını, ibadet şeklini öğrenmesi tabii hakkıdır. Hiç olmazsa minare nedir, cami nedir, bunlar camide ne yapıyorlar, demez.
Hz. Ali dört halifeden biridir. Hilafet yüzünden Suriye genel valisi Muaviye ile arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Sıffın ve Cemel savaşlarından sonra ümmet Sünni, Şia ve Harici diye üç fırkaya ayrılmıştır. Şia’nın görüşü ortadadır. Söyleyin Allah aşkına Alevi Bektaşi Federasyonu’nun Şia’nın görüşüyle bir ilgisi var mı? Ali Balkız, “Bizi bu halimizle kabul edin” diyor. Tamam, kabul edelim; ama Alevilik şemsiyesini kaldır öyle kabul edelim. Hz. Ali sağ olsaydı sizi ne derdi; sizi materyalizmle ve kendisini istismar ettiğinizi söylemez miydi? Artık bu sevdadan vazgeçin, Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”
Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmamalı; tarihteki yerini almalı, Tanzimat’tan sonra taşlar yerinden oynamıştır. Her kurum asli mecrasına dönmeli. Çünkü İslam dini yalnız inançtan ve ibadetten ibaret değil; muamelattan ve ukubattan da ibarettir. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı bunları da icra edecek şekilde yeniden teşkilatlanmalı. Tarihte bu görevleri Meşihat makamı yürütüyordu.
Türkçe ezan, Türkçe ibadeti savunmanın bir mantığı yoktur. Bunun ilmi ve bilimsel bir yanı yoktur; materyalizmin iktidarını sürdürmesi için ortaya atılan indi görüşlerdir.
Alevi Bektaşi Federasyonu, artık Alevilik şemsiyesi altında materyalizmin figüranı olmaktan vazgeçmeli ve asli mecrasına dönmeli, aksi takdirde tarih ve alevi gençler affetmeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.