Adnan Özkafa

Adnan Özkafa

“Din Adamı”

“Din Adamı”

“Din adamı” tabiri tartışılan bir tabir. İslam’da “din adamı” diye bir zümre var mıdır, yok mudur? Hristiyanlıktaki gibi ruhban sınıfına benzer bir sınıf var mı? Din herkesin dini, her Müslüman dininin adamı olacak… şeklinde uzayıp giden bir tartışma var. Sonuçta ne kadar tartışsak ta dini görevleri ifa eden bir meslek gurubu var ve biz bunlara doğru veya yanlış “din adamı” diyoruz.

Toplumda da birbirinden farklı din adamı algıları var. Bir olması gereken örnek bir din adamı, bir de zihinlerde oluşturulmak istenen aşağılayıcı bir din adamı görüntüsü var.

Kimileri olması gereken değil de kendi gönüllerinin istediği sevimsiz bir din adamı portresi ortaya koyarak onun müptezelliğinden istifade etmek suretiyle insanları dinden soğutmaya çalışıyor. Sanki insanlar dinden soğuyunca iyi bir iş yapmış olacaklar.

Ahlaksızlığı, sahtekarlığı, israfı, rüşveti, hırsızlığı, üçkağıtçılığı, riyakarlığı… yasaklayan; bunun yerine topluma dürüstlüğü, yardımseverliği, haktan yana olmayı, adaleti, güzelliği, iyiliği… emreden din değil midir? İnsanları din adamı ve dolayısıyla dinden soğutmaya çalışanlar nereye varmak istiyorlar bilmem.

 Eğer ortada yanlış yapan bir din adamı varsa buna herkesten önce dinin kendisi karşı çıkar. Ama peşin hükümle tüm din adamlarını ve dolayısıyla dini kötü göstermeye çalışmak çok adice bir uğraştır.

 Televizyonda, gazetede, sinemada, tiyatroda, romanda, karikatürde… fırsat buldukları her alanda yıllardır süren bu art niyetli çabalar toplum huzuruna hiçbir müspet katkı yapmamış, ancak fitne, düşmanlık ve karalama tohumları ekmiştir.

Bir-iki polis yanlış yaptı diye bütün polislere düşman olsak, bir-iki doktor yanlış yaptı diye bütün doktorlara düşman olsak ve her meslekte böyle düşmanlık tohumları eksek, bunun sonu nereye varır?

 Şahsen tanıdığım pek çok hocaefendi var. Hepsi pırlanta gibi insan. Ama bunlardan sadece birini size anlatayım. Kendisi bu karalama tipiyle hiç alakası olmayan birisi. Cemel Ali Dede Camii’nde imamlık yaparken mahalledeki Şükrü Doruk İlkokulu’nda Okul Aile Birliği Başkanı seçilmiş. O peşin karalamacı tipler basmışlar feryadı: “İmamdan Aile Birliği Başkanı mı olur?” Sonra bakmışlar ki bal gibi olmuş, hepsi özür dileyip 5 sene onunla beraber çalışmaktan zevk almışlar.

Yıllar önce Bozkır Milli Gençlik Vakfı’nda ev ve yurtlardan sorumlu yöneticilik yapmış. Daha sonra orada başladığı sendikacılığa Konya merkezde devam ediyor ve şu an Konya’daki 2400 din görevlisinin üye olduğu bir sendikanın, DİYANETSEN’in başkanı Ali KOÇ. Türkiye’de en çok üyeye sahip şube olarak bu işi profesyonelce yapıyor. Aynı zamanda gazetede yazı yazıyor, televizyon programlarına katılıyor, hafız, entelektüel bir adam. Başına sarık ta yakışıyor, boynuna kravat ta.

İnsanlar çoğu zaman tanımadığı, bilmediği için karşı tarafa düşmanlık yapıyor. Tanıyıp birbirini anlamaya çalışsalar mesele kalmayacak. Hemen söyliyeyim bu “tanımadan düşmanlık” iki taraflı bir yanlış. Sosyetik, çağdaş, modern geçinenler hocayı, imamı tanımıyor, yobaz, gerici gözüyle bakıp ona düşman oluyor. Bu taraf ta onu tanımıyor, bir çırpıda dinsiz, Allahsız damgasını basıp geçiyor.

Halbuki istisnalar hariç ne hocamız imamımız yobaz, ne de çağdaş gördüklerimizin hepsi dinsiz imansız. Öyle ki çoğu hocamız o ilericiden daha ilerici, o çağdaşların bir kısmı senden benden inançlı.

Tek sıkıntı birbirimizi tanımamak, tanımaya çalışmamak. Şahıslara peşin hükümle yaklaşmadan aradaki buz dağlarını eritsek sonuçta hepimiz kazanacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Özkafa Arşivi