Dağlar Gibi-2
Evet sayın okuyucularım salı gününden yarım kalan konumuza devam etmek istiyorum, hayra vesile olur, inşallah.
Eğitim-Öğretim sisteminin kendi iç sorunlarının dışında eğitime olumsuz etki eden dış etkenlerden de bahsetmek istiyorum. Çünkü bazen dünyanın gidişatını ülkenin veya çevrenin içinde bulunduğu durumu bilmeden sadece sistem veya öğrenci-öğretmen üzerinden sorunu ele alırsak yanılgıya düşeriz.
Sorunlar dağlar gibi; sorunların kaynakları da kurutulamıyor ve engellenemiyor. Milli-Eğitimdeki sorunları değerlendirirken bizim kendimizden veya kurulu düzenimizden kaynaklanan sorunların yanında bir de dış etkenlerin tesiriyle yaşadığımız sorunlar vardır. Mesela cep telefonu sorunu. Biz/ben, her ne kadar “Teknolojiye karşı değiliz, teknoloji düşmanı değiliz.” desek te; o, teknolojinin kötü yanları bize, topluma hatta insanlığa öyle düşmanlık yapıyor ki hayalimizin bile ötesindedir. Konumuz eğitim öğretim olunca veya konuya eğitim öğretim penceresinden bakacak olursak bu cep telefonu ve onun kötü etkisi: En başta ders çalışmayı, ödev yapmayı, uyuyup dinlenmeyi, hatta yemeyi içmeyi bile engelleyici bulaşıcı bir hastalıktır. 12-15 saat cep telefonuna boynu kırılırcasına bakan bir çocuk ne ders çalışır ne dünyadan haberi olur ne de kendinden haberi olur. Yaşayan bir ölü gibi, ruh gibi zombiler gibi ortada dolaşır dururlar.
Ayrıca eğitim öğretimde bilgi seviyelerinde-seviye gruplarıyla- sınıflandırmaya gitmeden olmaz. Sınıfta birazcık bilgisi olan çocuk hemen öne geçerken zayıf olan çocuklar ise tamamen vurdumduymazlığa ve ümitsizliğe kapılıyorlar.
Yine televizyonlardaki diğer ülke gençlerinin davranışlarının izlenip (seyredilip) ve dünyanın global olarak küçülüp herkesin birbirinden etkilendiği, haberdar olduğu bir ortamda daha uygun, akıllı bir metotla işin içinden çıkılması ve mantıklı çözümler üretilmesi gerekiyor. Yoksa suyu, ırmağı, nehri tersine akıtmak imkansızdır. Nil’i tersine akıtamıyoruz, bari gemimizi (kayığımızı-sandalımızı) sağ salim bir kıyıya çıkarabilmeyi başarmamız lazımdır.
Ancak burada birinci derecede sorumluluk alması gereken devlet, yani hükümettir. Milli-Eğitim, üniversiteler, okul müdürlükleri, öğretmenler ve veliler de ikinci derecede sorumludurlar. Çözüm olarak mesela zorunlu eğitim 4 yıl ile sınırlandırılmalıdır. Öğrenci sayımız 5 milyona indirilmelidir. Zeki çocuklarımız okuyup dünya birincisi olsunlar. Diğerleri de mesleğe yönlendirilmelidir. Okuyan öğrencilerimiz dünyadaki 500 üniversitenin içinde yer alabilsinler. Dünya İslam ülkeleriyle yarışacak alimlerimiz olsun.
Yok biz iyiyiz uçuyoruz, kaçıyoruz başarımız %100 dür. Yapmayın Allah’ınızı severseniz! Kime zarar? Bize... Her şeyin bir standarttı var, dünyanın ortak bir kriteri var, bunu kaçırmayalım. Öyle televizyonlardaki 3-4 hükümet yağdanlığı sözüm ona Prof. bozuntusunun övmesiyle bir yere varılamaz.
Fakat hiçbir şey imkansız değildir. Biraz samimiyetle ve ihlasla çalışıldığı zaman; belki umulandan çok daha kısa bir süre içerisinde düzelme olup, hatta o umulanın çok ötesinde bir başarı elde edilecektir. Lakin hiçbir fiziki, psikolojik, eğitimsel eksik bırakılmadan tam yapılmalıdır.
Allah hepimize saadet dolu günler nasip etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.